Enerjideki hal-i pür melalimiz

Birikim Özgür


Ülkemizde günlük 150 - 280 MW arasında salınan bir elektrik tüketimi söz konusudur. KIB-TEK mevcut üretim kapasitesiyle tek başına arz güvenliğini sağlayamadığından özel sektörün kayrıldığı bir tablo ile karşı karşıyayız. AKSA ile imzalanan alım garantili sözleşme nedeniyle asgari tüketimin büyük bir bölümünü özel sektör karşılamaktadır. Geriye kalan ve günün farklı saatlerinde azalıp çoğalan miktarı ise KIB-TEK tamamlamaktadır.

KIB-TEK’in sürekli artan borçları ve nakit sıkıntısı nedeniyle yeni yatırım imkânı neredeyse hiç yoktur. Yeni yatırım imkânı olsaydı ve örneğin iki buhar tribünü yerine 30-40 milyon Euro karşılığı dört tane yeni motor temin edebilseydi çok daha verimli biçimde üretim yapabilecekti. Veyahut örneğin 100 milyon Euro maliyeti olan LPG tankı kurulabilse ve yakıt değişikliğine gidilebilseydi, üretim maliyetini aşağılara çekmek mümkün olabilecekti.

Bir önceki CTP hükümeti döneminde kurulan 6 tane motor sayesinde bugünlere gelebilen KIB-TEK artık duvara toslamak üzeredir. O dönemde Türkiye yetkilileri yapılan yatırımı akla uygun bulmamıştı ancak Kıbrıslı Türklerin ödediği kuruşlarla KIB-TEK yüzdürülebilmişti. O süreçte yaşananları Ferdi Sabit Soyer ve Ahmet Uzun’un anlatımından dinlememiş olanlar bir tarihi tam olarak öğrenememişler demektir. 2009 sonrası UBP iktidarında yaşanan 4 yılda KIB-TEK’in finansman sorununu aşabilmesi için tek bir adım dahi atılmamış olmasının nedenlerini o tarihi bilenler az çok tahmin edebilmektedir. 4 yıllık sürede bedeli ödenmeyen tüketimler bir yana, kurum, maliyetin altında fiyatlarla satış yapmış ve her gün batmaya biraz daha yaklaşmıştır!

KIB-TEK’in hatta KKTC’nin boyunu aşan bir yatırım ihtiyacı söz konusu olduğunda bize dış kaynak sağlayacak tek ülke olduğundan Türkiye’nin yaklaşımı belirleyici olmaktadır. Türkiye, bize bu alanda dış kaynak sunmayarak, atılacak adımların salt ekonomik akıl ve piyasa mantığı çerçevesinde gelişmesini öngörmektedir. Gözetilen ise dağıtım bacağında özelleştirme yolunun açılmasıdır çünkü kablo ile Kıbrıs’a elektrik getirilmesi projesi vardır ve bu elektriği satacak olan üreticilerin Türkiye’deki uygulamayla paralel biçimde doğrudan dağıtım firmaları ile muhatap olması tercih edilmektedir. Türkiye’den kablo ile elektrik adaya ne zaman gelir rivayet muhtelif ama burada da öngörünün düşük ücretli elektrik temini olduğu söylenmektedir. Yani bir süre sonra üretimde sadece KIB-TEK ve AKSA değil bir de Türkiye’deki üreticiler aktör olabilecektir.

Süreç tamamen bizim dışımızda gelişmektedir. Üstelik diğer taraftan KIB-TEK’in finansman sorunları nedeniyle elimiz kolumuz bağlanmış bulunmaktadır. Anlaşılan o ki %20 zamla maliyet ile tüketimden kaynaklanan gelirler dengelenebilecek, %25 zamla borçlar da 10 yılda kapatılabilecek veyahut %30 zamla 5 yılda kurum borçlarını kapatabilecektir.

Bu koşullarda siyasete düşen görev nedir? Bu soru çok önemlidir. Türkiye’nin “öngördüğü” politikaları mı uygulayacağız yoksa baskı gruplarının çizdiği çemberin içine hapsolup günü kurtarma odaklı bir yaklaşımı mı tercih edeceğiz? Doğru olan ne birini ne diğerini tercih etmektir. En doğrusu, toplumsal politikalarımızı oluşturup uygulamamızdır!

Kendi özgün koşullarımızda arz güvenliğini nasıl sağlayacağız? Maliyetleri nasıl düşüreceğiz? Yenilenebilir enerji kaynaklarını nasıl devreye koyacağız? KIB-TEK’in özerkleştirilerek elektrik enerjisi sektörü otoritesine dönüştürülmesi vaadini nasıl ete kemiğe büründüreceğiz?

CTP, UBP iktidarının “Enerji Üretimi Politikaları ve Stratejik Planı” oluşturmamış olmasını, enerji verimliliği ile ilgili çalışmalarla yasal düzenlemeleri organize etmemiş olmasını eleştirerek iktidara gelmiştir. Şimdi ilk adımda kamuda vizyon ve strateji oluşturabilecek bir yapılanmaya gidilmelidir. Enerji Dairesi’nin kurulmasıyla güçlü bir zeminde halkımızın çıkarları doğrultusunda enerji sektörümüze yön verirken özerk KIB-TEK’in elektrik enerjisi sektörü otoritesine dönüştürülmesini sağlamamız mümkün olabilecektir.