Gazetecilerin ‘bilgiye ulaşma hakkı’ vardır ve bu anayasa ile evrensel sözleşmelerde yerini alır. Aslında o hak gazeteciye tanınan bir ‘ayrıcalık’ falan değildir.
Bilgiye erişim hakkı kamuoyu, yani halk adına kullanılır. Esas ‘hak sahibi’ toplumdur. Yani tek tek her bireydir.
Zaten bireyin ‘bilgi alma hakkı’nı düzenleyen çeşitli yasalar da mevcuttur.
Gelgelelim ‘bilgiye erişme’ konusu bizim gibi az gelişmiş demokrasilerde zordur. Hatta bazen imkansızdır.
Güncel meselelerle ilgili ‘yetkili makam’ bulabilmek çok sıklıkla sorun olurken, uzun zamandır sorulan, ancak bir türlü cevabı öğrenilemeyen konular da vardır.
Sorarsınız, lakin cevap alamazsınız.
* * *
Mesela iki soru sorayım ve cevabını bilen varsa bana da iletmesini rica edeyim.
Birinci soru: Derinya kapısıyla ilgili ‘sorun’ nedir? Orada ‘askeri nöbet noktası’ kalmasını isteyen kimdir? Bu konuda sivil yönetim, yani KKTC Cumhurbaşkanlığı ve hükümetin görüşü, kamuoyuna deklare edildiği gibi midir?
Bunu niçin soruyorum?
Bilmiyorum da ondan!
‘Yılan hikayesi’ne dönüşen Derinya ve Aplıç’ta –New York’ta Genel Sekreter’le görüşmede liderlerin söyleyecek sözü olsun kaygısının da etkisiyle- nihayet bir noktaya gelinmişken, şimdi neler oluyor?
Bir kez daha ‘karşılıklı suçlama’ oyunu başladı.
Cumhurbaşkanı Akıncı ‘Rumlar mazeret arıyor’ görüşünde… Belki haklıdır. Bilmiyoruz. Ama BM bu konuda pek de ‘bizimkilerden yana’ gözükmüyor.
Sivil geçişe açıyorsak, açmaya gerçekten niyetimiz varsa Derinya’yı, orada ‘askeri kulübe’ şart mıydı?
Şener Elcil çıktı ve “Ankara iki kapının açılmasına da onay vermiyor” dedi.
Doğru mudur? Yoksa Şener hoca uyduruyor mu?
Tam bir kafa karışıklığı var halkta ve ‘doğru’ tek ise, o ‘tek doğru’yu talep ediyorum.
Toplum adına tabii…
* * *
Yanıtsız kalan bir diğer soru da şu: Türkiye ‘musluklar’ı açtı mı, açmadı mı? Açılacak mı, yoksa açılmayacak mı? Ortada bir pürüz mü vardır? Başbakan Erhürman’ın Ankara ziyaretinin üzerinden neredeyse bir ay geçti, ancak bu konuda ne adımlar atıldığı bilinmiyor. TC-KKTC ekonomik ilişkilerinde hangi noktadayız? KKTC tarafı ne bekliyor, TC tarafı ne diyor?
Aslında bu sadece bugünle alakalı bir konu da değil. Ankara-Lefkoşa ilişkilerinin bir tarafı hep ‘müphem’dir. Bu yüzden sürekli siyasi spekülasyonlar yapılır.
‘Ankara falan hükümeti istemiyor’ türünden dedikoduların taban bulmasının temel sebebi, açık iletişim yerine konuyu sis perdesinin arasına terk etmektir.
Okullar açılalı bir ayı buluyor, fakat hala kitapların çoğu okullara gitmedi. Bunun sebebi Ankara’nın eğitime parayı kesmesi midir? Ankara’nın parayı kesme gerekçesi İlahiyat Koleji’ndeki ‘başı bağlı diploma fotoğrafı’ meselesi midir?
* * *
Bu ve benzeri konularda yetkili ağızlar doğru neyse, çekinmeden ve parmak arkasına saklanmadan doğruları açıklamalıdır.
Aksi halde her tür ‘tevatır’ (söylenti) ‘gerçek’ muamelesi görmeye devam eder, gider…