Hakan Karahasan
hakan.karahasan@gmail.com
Engelli sözcüğünü duyduğunuzda aklınıza ne geliyor? Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre “Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mânia, handikap” olarak tanımlanan engel sözcüğünde türeyen bir sözcük olan “engelli”nin ne olduğuna bakıldığı zaman ise “1. Engeli olan, mânialı. 2. Vücudunda eksik veya kusuru olan” anlamları görülebilmekte. Sözlük tanımlarına bakıldığında “engel” ve “engelli” sözcüklerindeki negatif bakış açısını görebilmek mümkün. Lakin “engelli” sözcüğünün zaman içinde değişen anlamlarına ve günümüzde nasıl algılandığına insan hakları perspektifinden bakıldığında ise Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’nden daha farklı bir tanım görebilmek mümkün. 2012 yılında kaleme aldığı “Kuzey Kıbrıs’ta Engelli Kişilerin Hakları” adlı çalışmada Öncel Polili “engelli” sözcüğünün tanımını şöyle ifade ediyor:
“Dünya üzerinde yaklaşık %10 ile en büyük ‘azınlık’ grubu olan engelli kişilerin tanımı BM Engelli Haklarına İlişkin Sözleşme’de kesin şekilde yapılmamıştır. Bu sözleşme, engelliliği statik bir hale sokmayarak engelli kişilerin kimler olduğunu şöyle açıklamıştır: Engelli kişiler, uzun süreli fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal sakatlığı olan kişilerin karşılaştıkları birçok engelleyici faktör dolayısıyla başkaları gibi topluma tam ve etkin şekilde katılımları eşitlikçi şekilde sağlanamayan kişilerdir. Bu bağlamda, engellilik sanıldığının aksine engelli kişinin kendisinden değil, haklara ulaşımının önündeki engellere, çevresel ve yapısal faktörlere dayanır” (Polili 2012, s. 9).
Polili’nin belirttiği noktadan yola çıkıldığı takdirde, yazının başında verilen sözlük tanımı ile arada bulunan fark açıkça görülebilmektedir. Buna göre, sözlük tanımında engelin, deyim yerindeyse, bireyin kendisinden kaynaklandığına vurgu yapılmaktayken, BM Engelli Haklarına İlişkin Sözleşme’de ise engelli olmanın bireyin kendisinden kaynaklı olmadığı, aksine bireyin toplumda gündelik yaşamını idame ettirmeye çalışırken bu haklara ulaşamaması olduğu belirtilmektedir.
Peki, medya ve engelli bireyler düşünüldüğünde durum nedir? Başka bir deyişle, engelli bireylerin medyada nasıl temsil edildiğine dair toplumda “yerleşmiş” bir algı var mıdır? Varsa, bu algı ne tür bir algıdır? Engelli bireylerin toplum içinde (özellikle Kıbrıs’ta) yaşadığı sorunlar ve bunlara çözüm önerileri mi getirme amacı gütmektedir medya, yoksa engelli bireyleri belli şekillerde temsil ederek onları homojenleştirip, toplumda marjinalize mi etmektedir?
Kıbrıs’taki durum düşünüldüğünde akla gelen sorulardan bazıları şöyle sıralanabilir:
- Kıbrıs’ta engelli denildiği zaman ne anlıyoruz?
- Kıbrıs’ta engelli bireylerin yaşamlarındaki engelleri ortadan kaldırmak için toplum ve medya bugüne değin ne(ler) yaptı?
- Yaşadığımız binalar ülkede yaşayan bireylere engel çıkarıyor mu?
- Peki içinde yaşadığımız şehirler?
- Müzeler, kamuya açık alanlar…?
- Medyanın engel(siz) bir toplum olmamızdaki rolü günümüzde ne durumda?
Yukarıda sorulan sorulara verilen cevaplar, aslında ülkede engelli bireyler için bugüne kadar ne(ler) yapıldığını da gözler önüne sermesi açısından önem taşımaktadır. Kıbrıs’ta engelli bireylerin yaşamları üzerindeki engelleri kaldırmak için yapılan, ufak tefek “görünen” eylemler dışında, gündelik hayatta engellerin kalktığını ifade etmek, çok da gerçekçi görünmemektedir. Engelli bir bireyin, kaldırımların arabalar tarafından işgalinden tutun da, herhangi bir devlet dairesine ya da özel kuruma gidip işini tek başınıza yapabilmesi, pek de kolay değil. “Pek de kolay değil” derken engel olarak nelerin görüldüğü de önemli. Kıbrıs’a bakıldığında, görme engelli bireyler acaba kamusal mekânlarda ne kadar düşünülmüş durumdadır? Veya işitsel engelli bireyler? Kaç tane müzemiz görme ve işitsel engelli bireylerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda? Görme ya da işitsel engelli bir birey tek başına kendi işlerini yapabilecek durumda mı? Bu soruların cevapları şu açıdan büyük bir önem taşıyor: Polili’nin vermiş olduğu tanım üzerinden bakıldığında görülebilir ki, engelli bireylere engelleri çıkaran, onları toplumsal hayattan uzaklaştırıp, belli alanlara sıkıştıran aslında bizzat bu düşünce biçiminin kendisidir.
Bu noktada, var olan sorunları çözücü olarak olmasa da bazı açılardan kolaylaştırıcı olanaklardan bahsetmek, kısaca da olsa, yerinde olabilir. Örneğin engelli bireylerin toplumsal hayata aktif olarak katılması konusunda var olan engellerin aşılmasında ciddi bir yer teşkil eden araçlardan bir tanesi bugünkü adıyla medyadır. Medya denildiğinde akla sadece kitle iletişim araçları ve internet gelmemeli. Bilindiği üzere, kelime kökü itibarıyla Latinceden gelen medya, ‘araç’ sözcüğünün çoğulu anlamına gelmektedir. Böylece, medya denildiği zaman kitle iletişim araçları yanında iletişim teknolojilerini de düşünmek gerekmektedir. Medya ve engelli bireyler arasındaki ilişkiye bakıldığı zaman ‘ilk anda’ akla gelen birkaç soru, konu hakkında genel bir çerçeve çizebilme fırsatı sağlamaktadır. Örneğin:
- Yapılan filmlerde (örneğin belgesel) işitme engelli bireyler ne kadar düşünülüyor?
- Gelişen bilişim teknolojileri engelli bireylerin kullanımı için devlet/toplum tarafından ne oranda kullanılıyor? Bu teknolojilerin kullanılabilmesi için toplumun geneli ne oranda bilgi sahibi?
- Kamusal (özel) mekânlarda engelli bireyler ne kadar düşünülüyor?
- Medyada engelli bireyler ne kadar, nasıl temsil ediliyor? Ya da, medyada engelli bireylere ne oranda yer veriyor ve engelli bireyler medyada nasıl gösteriliyor?
Yukarıda sorulan sorulara verilen cevaplar, bir nebze de olsa baskın düşünce yapısının toplumsal hayatta ne gibi şekillerde yansıdığını da göstermesi açısından önem taşımaktadır.
Peki, o meşhur soru ile yanıt(lar) arandığı takdirde: “Ne yapmalı?”
Bu soruya bir çırpıda cevap vermek pek kolay değil elbette. Engelli bireylerin kamusal hayatta yaşamakta oldukları sorunların ne(ler) olduğunu araştırmadan söylenecek sözlerin ‘hariçten gazel’ okumanın ötesinde olamayacağı aşikâr. Lakin engelli bireylerin sorunları, çözüm önerileri bulunmaya çalışıldığı süreç boyunca yapılabilecek birçok şey var. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse:
- Medya kamuyu bilgilendirme konusunda daha aktif bir rol oynamalı…
- Engelli bireyleri düşünen tasarımlar, binalar, şehirler, çalışma alanları oluşturulmalı ve medya engelli bireyleri içeren ürünler üretmelidir.
- Devlet, yerel, üniversite kütüphanelerinde engelli bireylere yönelik çalışma alanları tasarımı yanında, onların bulabileceği kaynaklar da sağlanmalıdır (örn., kütüphanelerde görme engelli bireyler için kitaplar, müzelerde görme ve işitme engelli bireyler için broşürler, videolar vs.)
- Engelli dostu bir toplum olunabilmesi için teknoloji kullanımı kadar, engelli bireylerin önünde var ettiğimiz engelleri ortadan kaldırmak için engel çıkarmayan araçların kullanımı öncelikli olmalıdır.
Kaynakça
Öncel Polili. (2012). Kuzey Kıbrıs’ta Engelli Kişilerin Hakları. Lefkoşa: Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı Yayınları.
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük. Çevrimiçi: http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts.