Bir Kıbrıslırum okurum önceki gün beni arıyor...
“Engomi’de kazı yapılıyor” diyor...
“Biliyorum” diyorum.
“Ama kazılan yer, yanlış yer olabilir... Kazdıkları alan tamam da, kazı yeri şu anda kazılmakta olan yerin daha ilerisinde” diyor.
“Tamam, bu yeri bana gösterebilin herhalde...” diyorum.
“Tabii ki... Ama kimliğimin saklı kalması koşuluyla” diyor.
“Elbette” diyorum. “Sen istemediğin sürece, kimseciklere kimliğin hakkında herhangi bir bilgi vermem... Bu bütün şahitler için geçerli... Aksi halde bu memlekette böyle bir işi yapamayız...”
Perşembe günü buluşmak üzere anlaşıyoruz...
Bu Kıbrıslırum okurum, geçmişte de Parisinos-Strovulos bölgesinde “kayıp” Kıbrıslıtürkler’den geride kalanların arandığı kazılar devam ederken beni aramış ve “Yolun karşısını kazmaları lazım, aradıkları kuyu oradadır” demişti. Onunla buluşmuştuk ve kuyunun bulunduğu bölgeyi göstermiş, bir süre sonra kazılar bu bölgede başlayınca 1963 “kaybı” beş Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar, onun göstermiş olduğu kuyudan çıkarılmıştı. Bu yüzden, bu Kıbrıslırum okurumun sahip olduğu bilgilere güveniyorum. Gerekmedikçe aramıyor beni, yalnızca çok önemli olduğuna inandığında arayıp buluyor...
Geçtiğimiz Perşembe günü (18 Nisan 2013) bu Kıbrıslırum okurumla buluşuyoruz. Kazı yerinin az ilerisine araçlarımızı parkediyoruz.
“Çok yakına gitmeyelim” diyor...
“Tamam” diyorum.
Öğle saatleri olduğu için Kayıplar Komitesi adına kazı yürüten arkeologlar yemek molası vermişler, yere bağdaş kurmuşlar, yanlarında getirdikleri yemeklerini yiyorlar...
Uzaktan beni görüp el sallıyorlar...
Onlara “Sonra” manasında bir işaret yapıyorum...
Kıbrıslırum okurum, “Bak gördün mü, işte seni tanıdılar” diyor.
“Bir şey değil... Seni tanımazlar...”
“Bak” diyor, “ileride telli bir alan var... Şu anda kazı yaptıkları tarlaya bitişik olan bu telli alanın içindedir gömü yeri benim bildiğim kadarıyla... En dipte...” diyor...
“Kaç kişi gömmüşler buraya?”
“Benim öğrendiğim kadarıyla dört “kayıp” Kıbrıslıtürk gömülü olabilir burada” diyor.
“Orada kuyu mu var?” diyorum.
“Hayır, kuyu falan yok, çukur kazıp gömmüşler” diyor. “Onları öldürenlerden birisinin çok yakın bir akrabası anlattı ve burayı bana gösterdi” diyor. Bu cinayetleri hangi Kıbrıslırum timinin işlediğini söylüyor bana...
“S.... ve grubuydu” diyor...
“Çok teşekkürler bu değerli bilgiler için... Ben şimdi gidip arkeologlara senin söylediklerini aktaracağım” diyorum.
“Yeri’de bir yer daha var” diyor... “Onun ayrıntısını da öğrenince ararım seni...”
“Olur” diyorum...
“Lütfen bana bilgi ver, burada bulunurlarsa eğer” diyor.
“Tabii ki...”
Bu alana bazı Kıbrıslırumlar’ın da öldürülüp gömülmüş olabileceği, burasının hem Kıbrıslıtürkler, hem de Kıbrıslırumlar’ın infaz edilip gömüldüğü bir yer olabileceği yönünde söylentiler de varmış...
Bu bölge aslında çok tuhaf bir yer: Kermiya barikatından geçip trafik ışıklarına geldiğiniz zaman, karşınızda Coca Cola fabrikasını görüyorsunuz – Coca Cola fabrikasının arkası burası...
Yıllar önce, İngiltere’de yaşayan yaşlı bir Kıbrıslırum kadın okurum beni aramış ve yazılarımı takip ettiğini, kendisinin de bazı bilgilere sahip olduğunu belirtmişti. Bu yaşlı Kıbrıslırum kadına göre, Coca Cola fabrikasının arkasına, bir dere yatağı yakınlarına bazı “kayıp” Kıbrıslıtürkler gömülmüştü 1963-64 yıllarında. Bu konuda o günlerde Kayıplar Komitesi yetkililerini bilgilendirmiştim ama kadın daha fazla konuşmamış ve ısrar etmenin de bir yararı olmamıştı...
Şimdi burada durup bölgeye baktığımda, aklıma bu yaşlı kadının söyledikleri geliyor...
Kazı yapılmakta olan alanın tam karşısında 1963’lerde Sampson’un MAHİ gazetesi varmış... Şimdi orası bir lokantaya dönüştürülmüş...
Midem bulanmaya, tüylerim ürpermeye başlıyor...
Burası bir infaz yeriyseydi, kurbanların çığlıklarını kimsecikler duyamazdı çünkü 1960’lı yıllarda bu bölge bomboştu...
Okuruma teşekkür ediyorum ve onunla vedalaşıyoruz...
Aracımı kazı alanının yakınına çekiyorum, okurumu uğurlayıp.
Gidip öğle molasında olan arkeologlarımıza sesleniyorum.
Onlara Kıbrıslırum okurumun anlattıklarını anlatıyorum...
Arkeologlarımız Mete, Mustafa, Kristiana, Stelyos, Yannis ve Margarita, şirocular Stavros ve Yorgos’la birlikte Kayıplar Komitesi kazı ekibi olarak bu geniş alanda kazıları yürütüyorlar...
Bu alana moloz yığılmış olduğunu, önce molozları kaldırmaları gerektiğini anlatıyor arkeologlar...
Onlara Kıbrıslırum okurumun göstermiş olduğu telli alanı işaret ederek, okurumun verdiği olası gömü yeri tarifini tekrarlıyorum... Onlara okurumun nereyi göstermiş olduğunu gösteriyorum...
Arkeologlardan birisi “Bu alanı bitirince, telli alanı da kazacağız” diyor.
Sonra arkeologlar öğle aralarını tamamlayıp tekrar kazıya dönüyorlar... Onlarla vedalaşıp geri dönüyorum...
Geri döner dönmez Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslırum Üye Yardımcısı Ksenofon Kallis ile Kıbrıslıtürk Üye Yardımcısı Murat Soysal’ı arayarak, onları Kıbrıslırum okurumun anlattıkları hakkında bilgilendiriyorum...
Bu Kıbrıslırum okuruma, paylaştığı bu değerli bilgiler için sonsuz teşekkürler... Kazıyı yürüten arkeologlarımıza ve şirocularımıza da “Kolay gelsin” diyorum...