UBP-DP hükümeti kurulduktan kısa bir süre sonra, 8 Nisan’da bu köşedeki yazının başlığı ‘İLHAK HÜKÜMETİ’ idi.
TC-KKTC ilişkilerinin geldiği konak, Ankara’da olup bitenler ve CTP’nin apar topar hükümetten atılıp yerine dıştan destekli azınlık hükümetinin getirilmesi, o tespitin belli başlı unsurlarıydı.
Son iki ay içinde gerek su, gerek ekonomik protokol ve son olarak da Koordinasyon Ofisi ekseninde yaşananlar, Kıbrıs’ın Kuzeyi’nin Türkiye’ye entegrasyon sürecinin hızlandırıldığını teyit ediyor.
TC’nin çiçeği burnunda Başbakanı Binali Yıldırım ne demişti adaya geldiğinde?
“Bizde ne varsa Kıbrıs’ta da olacak!..”
O söz boşa söylenmiş değildi.
***
Gençler günler, geceler boyunca eylem yaptı. Hükümet kulak asmadı.
Meclis önünde çadır kurdu, susta oynadı, mesaj verdi. Koalisyondakiler takmadı.
Muhalefet milletvekilleri 16 saat boyunca Koordinasyon Ofisi konusunda çıkacak sakıncaları anlatmaya çalıştı, erteleme istedi. Ortaklar oralı olmadı.
Gece yarısı Cumhurbaşkanı devreye girdi, meclise ara verilmesini önerdi, parti liderlerini toplantıya çağırdı. İktidar sahipleri Cumhurbaşkanı’nı bile ciddiye almadı.
Sabahın ilk saatlerinde, yemeden içmeden, yatmanda uyumadan o anlaşmayı ve ilgili yasayı meclisten geçirdi.
Demek ki ‘acaleleri’ vardı!
***
TC-KKTC ilişkilerinin geldiği nokta budur artık…
‘Öğretilmiş çaresizlik’ sendromu, hükümettekilerin ezbere uyguladığı bir davranış biçimi haline geldi.
Sürekli “Şunu yap, bunu al” mantığına dayalı bir şekilde yönetiliyor bu ülke…
Ya bir yasa geçirilecek…
Ya bir paket kabul edilecek…
Ya bir protokol imzalanacak…
Ya bir karar alınacak…
Geçirmezseniz, kabul etmezseniz, imzalamazsanız, karar almazsanız para yok!
“Yemeğini yemezsen sana şeker yok” retoriğinden bir farkı yok bu münasebetin!..
***
Su ve ekonomik paket konusunda ayak sürüyen, direnen, müzakere eden CTP hükümetten boşuna postalanmadı.
Kendi ülkesinde her türlü demokratik hak ve özgürlüğü tarumar eden, laik Cumhuriyet’i süratle ve fiilen ‘Sünni İslami Devlet’e dönüştüren, ‘tek adam diktası’na doğru hızla ilerleyen Türkiye, Kıbrıs’ı da ‘kendisine benzetme’ konusunda acele ediyor.
Kendini Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet’in değil, ‘Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı’ olarak gören bu zihniyetin, Osmanlı’nın tarihte hüküm sürdüğü bütün topraklara bir şekilde hakim olmak istediği net biçimde görülüyor.
Ve Kıbrıs, en azından Kuzey Kıbrıs buna en müsait yer…
***
UBP-DP koalisyonu, sırf hükümet koltukları uğruna Türkiye’de bizim için biçilen kaftana kayıtsız-şartsız onay veriyor.
Dün suydu, sonra ekonomik paketti, bugün Koordinasyon Ofisi’dir. Peki ya yarın?
Gidilecek köy bellidir: Kıbrıslı Türkler sosyal, kültürel ve dini bakımdan dönüştürülmelidir!
Koordinasyon Ofisi’nin başına geçeceği söylenen, kulüpleri dolaşarak kışkırtıcılık yapan, meclis daha tasarıyı görüşürken kendini tutamayıp sosyal medyadan “Hayırlısı olsun” mesajları atan TC Lefkoşa Büyükelçiliği’ne mensup şahsın belli ki bir ‘misyon’u vardır.
Artık gençliğimizi o şekillendirecektir!
Onun öngöreceği yerlere, onun uygun bulduğu tesisler inşa edilecek, onun tasvibiyle burslar verilecek, yurtlar açılacak, onun onayıyla kamplar düzenlenecek, kamp program ve içeriklerine de o karar verecektir.
Binali Yıldırım’ın dediği gibi, “Türkiye’de ne varsa, KKTC’de de olacak”tır!
***
ENOSİS, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak isteyenlerin ‘büyük ideali’ idi.
TAKSİM ise Kıbrıs’ı Türkiye’ye bağlamak isteyenlerinki…
‘İKİLİ ENOSİS’ ise adanın bölünüp yarısının Yunanistan’a, yarısının Türkiye’ye bağlanmasını anlatır.
Güney Kıbrıs’ta ENOSİS isteyen ELAM gibi bağnaz örgütler var hala, hatta meclise de girdiler yenile…
Bizde ise ‘İKİLİ ENOSİS’çiler şu an iş başında!..
Yalnız sorun şu ki, bu toplum ‘gonnara’ yemez!