Bu küçücük adanın yüz yıllardır başına gelmeyen kalmadı.
Rivayete göre yüzyıllar önce üç deva battı çıktı.
Sonraları korsanların sığınağı olan ada, Avrupa ile Asya’nın ortasında olmasından dolayı deniz yolu ticaretinin merkezi oldu.
Ben bilmem ama belki de o yıllar en görkemli yıllardı.
Kim bilir?
Sonraları Osmanlı’nın ağzının suyunu akıtan şarap hikayesi ile başlayan Kıbrıs’ta Osmanlı Dönemi’nin ardından, İngilizlere satılması ve Türk-Rum çatışmaları.
Özellikle Türk-Rum çatışmaları sırasında yükselen “ya taksim - ya ölüm” sloganlarının sonunda 1974 Harekatı ile bu küçücük adada hem ölüm oldu, hem de taksim.
Kendi adımıza söyleyecek olursak adanın taksiminden sonra yerleştiğimiz kuzey bölgesinde ne yaptığımızı bilmez duruma düştük.
Birçok kesim ne oldum delisi oldu.
Önce “OTONOM” ardından “FEDERE” ve şimdi yaşadığımız “CUMHURİYETİ” kurduk.
Bunları kurarken hep birileri kendi çıkarlarını düşündü durdu.
O yıllarda özellikle Türkiye, özellikle tarımla uğraş veren halkını gemilere doldurup adamıza yerleştirirken, savaşın verdiği acı ile güneyden, kuzeye geçerken yaşanan mutluluk sonunda ve kaynaştırılan bu insanlara da zamanla bizim insanımız gibi bakılması kaçınılmaz oldu. O dönem de gelen Türkiyeli yurttaşlar savaştan çıkmasalar da, onlarda tıpkı güneyde evini, barkını bırakıp adanın kuzeyine yerleşen bizlerden pek farklı olmadıklarından dolayı buralarda kabul görüp el üstünde tutuldular.
Gel zaman git zaman derken Türkiye’den gelen nüfus sayısı adanın kuzeyinde arttıkça arttı ve bir türlü arkası kesilmedi.
Bunlar yetmezmiş gibi adanın kuzeyine hükümet edenler ölçüyü tutturamayınca, terazideki dengeleri sağlayamayınca iş çığrından çıkar ve bu kez Türkiye hükümeti olaya el koyar.
Ben veriyorsam orada benim dediğim olacak der ve işe başbakanımızın parası ile başlar.
Ve reformlar adı altında entegrasyon başlar.
Entegrasyon acıdır ki sporla başladı.
Üstelik de benim çok sevdiğim “HENTBOL”la başladı.
Önceleri benim de çok destek verdiğim BEŞPARMAK olayında işler çığrından çıktı.
Geçtiğimiz sezondan başlayan yanlışlarla da olsa 2011-2012 sezonunda Türkiye Süper Ligi’ne lütfen çağrılarak mücadele etmemiz istendi ve kabul ettik.
İlk olarak Türkiye Milli Takımlar Sorumlusu Dr. Rüştü Şahin’i adaya getirip takımların ve “BEŞPARMAK”IN başına getirdik.
Rüştü Hoca ismini ne tartışırım ne de tartıştırırım, bilgisinin ve tecrübesinin hentbolumuza ihtiyacı var. Bu bilgiden ve tecrübeden ben de yararlanmak isterim.
Ama benim ülke hentbolcum, Türkiye Süper Ligi’ne ayak uyduramayacak seviyede ise önce benim ülke hentbolcumu o seviyeye getirene kadar uğraş veririm.
Ben “IRKÇI” biri değilim.
Ama hedef benim hentbolcumun bilgisini, tecrübesini artırmaksa ve en iyi idman ve tecrübe maç tecrübesi ise Beşparmak takımında ben üzerine basa basa söylüyorum “KIBRISLI TÜRK” hentbolcuların oynamasını isterim.
16 kişilik kadroda 10 tanesine, (ülkemin içinde bulunduğu ekonomik boyut da dikkate alınırsa) büyük paralar verilerek transfer edeceksin ve benden de 6 oyuncu kadroya dahil edip bencin dolmasını sağlayacaksın.
Ne, aman ligde başarısız olmayalım.
Olalım, gerekirse bir alt lige düşelim ama benim ülkemin koşullarında benim hentbolcumla yapalım.
Türk futbolu 8-0’lık mağlubiyetleri gördükten sonra dünya üçüncüsü oldu unutmayalım.
8-0 mağlubiyetleri görürken de hep kendi sporcuları oynadı, dünya üçüncüsü olurken de kendi sporcuları oynadı.