BASINDAN GÜNCEL...
“EOKA’cı maskeli adamların Lisi köyünde işlediği, unutturulmuş bir cinayet: Hambis Kattu’nun 1956’da öldürülmesi... Ve Kıbrıs topraklarının ilk kez bölünmeye başlanması...”
Tasos Kosteas
Bundan 65 sene evvel, 20 Ekim 1956’da, Haralambos Yosif Kattui Lisi köyündeki meydanda bulunan Russi’nin kavhehanesinde öldürülmüştü... Bu cinayet yarı gerçeklere, yarı yalanlara dayanarak işlenmiş, pek çok dedikodu ve spekülasyon arasında unutturulmuştur... Hambis, soğukkanlı barbarlığın, AKEL karşıtlığının ve Yunanistan’daki iç savaş çizgisinde iç cephenin bölünmesinin bir kurbanı olmuştu... Kıbrıs’a da hiç görülmemiş bir tür şiddeti ortaya süren Grivas olmuştu... Suçlu bir yanılsamanın masum bir kurbanı olmuştu Hambis...
Lisi köyü (şimdiki adı Akdoğan – S.U.), 1955-59 yılları arasındaki dönemde, dramatik bir deneyim yaşamıştı... Bu dönemde, yalnızca Grigoris Afksendiu ile diğer 7 genç insanın efsanevi fedakarlıkları neredeyse her aileyi etkilemekle kalmamıştı, aynı zamanda iki genç insan daha Lisi’de öldürülmüştü ki bonların fedakarlıkları da bugüne kadar yoğun bir tartışmaya yol açmaktadır. İsim verecek olursak, Mihalis Petru ile Hambis Kattu (Kattui) idi öldürülen bu iki genç insan...
Görgü tanıklarına göre, o günkü olaylar, benzeri diğer pek çok cinayette olduğu şekilde gerçekleşmişti... Bir grup maskeli adam köy meydanına gelmişti, köy meydanında yerli kahvehaneler vardı, bu maskeli adamlar bağırmaya, tehditler savurmaya ve silahlarını göstererek kahvehanede bulunanları etkisiz hale getirmeye girişmişlerdi – aralarından Hambis’i seçmişlerdi ve derhal silahlarını ateşlemişler ve Hambis ölü olarak yere düşmüştü...
1956 yılında Hambis henüz 26 yaşında idi... Mesleği boyacılıktı ancak öldürülmeden kısa süre önce Mağusa limanında çalışmaya başlamıştı.
Spatarigo köyünden (şimdiki adı Ötüken – S.U.) bir kızla nişanlanmıştı ve arada sırada, daha çok da haftasonları Lisi’ye geliyordu... Bohem biri olarak ün salmıştı, kentte çalışması onu dışa dönük bir şahsa dönüştürmüştü ve belki biraz da kendi akranlarıyla da biraz mesafeliydi... Ancak Lisi’deki arkadaşlarını koruyordu, bunların çoğu da “Solcular’ın Kahvehanesi” olarak bilinen Russi’nin kahvesine gitmekteydi... Ancak Hambis’in Kıbrıslıtürk arkadaşları ve meslektaşları da vardı ve işte bu nedenle Vadili’de bir öğretmenden özel dersler almaya başlamıştı, Türkçe öğrenmek için... O andan sonra, anlatılanlara göre insanlar artık ona sıcak bakmamaya başlamıştı...
Hambis bir AKEL üyesi değildi ancak Sol’un bu halk hareketi tarafından örgütlenen etkinliklere katılmayı severdi... Birkaç yıl boyunca, takım varolduğu sürece “EAS” futbol takımında futbol da oynamıştı... Bu, Lisi’nin yerli futbol takımı idi... (EAS Ulusal Kurtuluş Koalisyonu, 5nci AKEL Kontresi’nde kararlaştırıldığı gibi, Sol’da ulusal kurtuluş cephesinin daha geniş kitlelere yayılması için AKEL tarafından kurulmuştu...)
Ancak Hambis Kattu, kendinden iki yaş daha büyük olan AKEL militanı Mihalis Petru gibi siyasi bir katılıma ya da aktiviteye sahip değildi. Hambis’ten bize geriye kalan yalnızca ilkokul günlerinden bir fotoğrafı, bir de futbol takımında oynadığı günlerden kalma bir fotoğrafı var...
1956 yılı özellikle Kıbrıs için çok sert ve kana bulanmış bir yıl olmuştu... EOKA silahlı mücadelesinin başlangıcı olan 1955’ten sonraki yıldı... Şubat 1956’da Harding’in önerileri sözcüğün tam anlamıyla patlayıcı bir redle karşılaştıktan ve on gün sonra da Makarios’un Seyşel adalarına sürgüne gönderilmesinden sonra, son derece baskıcı önlemler empoze edilmişti halka ve aynı yılın Mayıs ayında Mihalakis Karaoli asılmıştı... O yıl, tünelin ucunda hiç ışık görünmüyordu...
Grivas şimdi varlığını haklı çıkaracak bir gerekçe arıyordu... Çoğunluğun bilmediği hatıra defterine yazdığı birşeye özel olarak dikkat çekmeliyiz. 28 Nisan 1955 tarihinde şöyle yazmıştı Grivas, hatıra defterine: “Komünistlerle savaşımla alelacele yöntemlerle başetmeye çalışıyorum, ta ki uygun şahıslar bulunabilsin. Ne yazık ki uygun şahıslar bulamıyorum, çoğu korkaktır...”
Bu, herhalde sözde “vur timleri”nin nasıl kurulmuş olduğunu ve nasıl eğitilmeye başladıklarını gösteriyor... Pazar okullarının barışçıl köylü çocuklarından, o güne kadar savaşı bilmeyen ataerkil bir toplumun utangeç gençlerinden Grivas bir gerilla ordusu kurmaya girişmişti. Ancak ne pahasınaydı bu?
Ertesi sene yani 1956 yılında Kıbrıs’ta 101 kişi vahşi biçimde öldürülmüştü... O günlerin gazeteleri, bu şiddetle ilgili haberlerle doludur... Gün geçmiyordu ki böylesi dramatik haberler yayımlanmasın ve tüm bunların ardında da aile dramları yatıyordu, “tutku” ve intikam cinayetleri vardı, para konusundaki anlaşmazlıklarla ilgili şiddet vardı, askeri infazlar vardı ve pek çok da siyasi infaz bulunmaktaydı...
Öldürülenler arasında Sol Halk Hareketi’nin üyeleri ve kadroları bulunmaktaydı: 14 Ekim’de Mesoyi’den Neofitos Kleantus, Aşağı Pirgo’dan Andreas Mihalidis, 18 Ekim’de Ksilotimbu’dan Kostas Sfiggos, 11 Kasım’da Frenaros’tan Mihalis Mikraşadis, 16 Aralık’ta Frenaros’tan Hristodulos Ornidaris... Yunan iç savaşı çizgisinde, aşırı sağın Kıbrıs’ta ilk kez dökmekte olduğu kandı bu...
Aradan 65 yıl geçtikten sonra şimdi artık o dönemde siyasi cinayetlere yol açan entrikalar hakkında çok bilgimiz vardır ancak gene de tüm cinayetleri araştırmak, kolay bir iş değildir. Hiç kimsecikler de tam olarak kaç kişinin – kaç Kıbrıslırum ve kaç Kıbrıslıtürk’ün – yok edilmiş olduğunu sayı olarak söyleyemiyor... Ancak özgürlük için mücadelenin sonuçlarına sözkonusu silahlı şiddetin yayılmasının herhangi pozitif bir etki yapmadığını kesin olarak söyleyebiliriz.
Tam tersine, Britanyalı sömürgeciler bu olayları sömürerek Kıbrıs’a bir “güvenlik gücü” gibi sarıldılar ve kendilerini de “barışı sağlayıcılar” olarak takdim ettiler.
Gene 1956 yılındaydı ki sömürge yönetimi ilk kez Lefkoşa’nın Türk ve Rum taraflarını ayıran dikenli teller çekmişlerdi şehre... Kıbrıslırum tarafının olumlu bir çözüm planını reddetmesi, silahlı şiddetin artması ve sömürgecilerin gençleri asmaya başlamasıyla birlikte Kıbrıs toprağının ilk bölünmesi böylece aynı yıl içerisinde empoze edilmeye başlıyordu...
Hambis Kattu’nun infaz edilmesi, silahlı mücadelenin sonuçlarının belirsiz olduğu bir dönemin doruğunda işlenmişti – aynı şekilde 1958 yılında da böyle olmuştu – Britanyalılar McMillan Planı’nı ortaya koyarak bir çözüm için bölünmenin de bir seçenek olduğunun işaretini vermekteydiler...
İşte tam da o zaman, Grivas Sol’a karşı en büyük saldırısını başlatmıştı... Tarihten dersler çıkarıncaya kadar daha ne çok benzerlikler ve ne çok tesadüfler bizi bekliyor?
(HARAVGİ’de 1 Kasım 2021’de yayımlanan Tasos Kosteas’ın yazısını İngilizce metinden Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).