İstanbul’da Gezi Parkı eylemi Türkiye’nin geleceğini etkileyecek bir sürece girmiştir.
Bu süreci kimin nasıl yöneteceği, geleceğin nasıl şekilleneceğini belirleyecektir. Şu anda Gezi Parkı’ndaki eylemcilerin politik bir lideri yok ama aslında Erdoğan şu anda bu lidere hamile ve onu dölleyen de Gezi Parkı eylemcileridir.
Erdoğan on yılı aşkın iktidar döneminde özellikle ekonomide büyük başarılar gösterdi. Türkiye’nin ‘askeri demokrasi’ rejimini, silahlı kuvvetlerin etkisinden arındırmak, demokrasi ve insan haklarının Türkiye coğrafyasında yaygın kullanımını sağlamak için önemli ve etkili çalışmalar yaptı. Kıbrıs sorununun çözümü için 2004 referandumu sürecinde, Kürt sorununun çözümü için de son zamanlarda, Türkiye’nin politik duruşunda büyük ve cesur açılımlar yaptı.
Türkiye’nin altyapısında, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasında büyük ve başarılı projeler gerçekleştirdi. Vizyonu büyük ve geniş, karizması etkileyici bir başbakan olarak Türkiye’nin uluslar arası konumunu yukarılara çekti… Üst üste ve her defasında artan oy oranı ile üç seçim kazandı, meclis çoğunluğuna sahip oldu.
Tamam, iyi – güzel, eyvallah…
Ancak bütün bu başarıların hazmı da olmalıydı. Kendisinin de mağduru olduğu askeri demokrasinin derin devlet unsurlarını yargıya havale ederken, askeri demokrasiyi tasfiye edip İslami demokrasiyi kurumlaştırmaya çalışması çelişki ve geniş seçmen kitlelerini yanıltma olmuştur. Kitlelerin değerlerini küçümsemek, aşağılamak, yok saymak veya yok etmeye kalkışmak, askeri demokrasi unsurlarının AKP’nin siyasi ve sosyal ekolüne ve kadrolarına yaptıklarından farklı değildir. Erdoğan, askeri demokrasi rejiminde, mağdurların rejimi döllemesinden doğmuştur.
İslami demokrasiyi başarmak için kitlelerin inancına, sosyal yaşamına, ulusal – etnik – kültürel değerlerine, ekonomik faaliyetlerine, eğitiminin niteliğine ve onun önemsediği hassasiyetlerine saldırı olursa, farklılıkları olan kitleler, farklılıklarını dondurup birlikte savunmaya geçer… Ve iktidardakini, kendi istediklerini doğurması için dölleyecek iktidara sahip olduğunu gösterirler…
Erdoğan’ın son iki hafta içindeki “iktidar” kullanımı, onu bir Mustafa Kemal doğurmak için döllemiştir. Eğer, Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibi bir siyasi kişilik çizemez, kendi alışagelmiş tavrını ve ağzını sürdürürse, illa ki Topcu Kışlası’nı yeniden yapmaya diretirse, o kışlayı yıkan Mustafa Kemal gibi bir Mustafa Kemal’i doğuracak. Yumuşama eğilimine girer, kitlelerle sosyal diyalog kurar, karşılıklı saygı ile uzlaşı sağlarsa, karnındaki bebeği düşük yapacak…
Mustafa Kemal de Osmanlı Anadolu’sundaki değişik kesim ve kesitlerin ortak tepkisinden hayat bulmuş, doğmuş bir liderdi… Ve bu kesim ve kesitlerin desteği ve katılımcılığı ile çıktığı yolu başarı ile yürüdü. Dolayısıyla, AKP değil ama Erdoğan bir yol ayrımındadır, Gezi Parkı eylemleri AKP’yi değil Erdoğan’ı döllemiştir, doğurmak veya düşük yapmak Erdoğan’nın yaratacağı bir sonuç olacaktır.
Ancak, şimdi artık, Erdoğan başarılı politik kişiliğini eritmeye başlamıştır. On yılda yarattığı eserini on günde aşındırmıştır. Gezi Parkı ve Türkiye geneline yayılmış eylemlerin sokaktaki enerjisi Türkiye’de bir şeyleri, ya şimdi ya da ilk seçimde değiştirecek. Bu değişimin demokratik süreçler ile demokratik yöntemlerle olması Türkiye’nin sosyo-politik ve sosyo- ekonomik başarıları için önemli ve şart…
Gezi Parkı eylemcilerine, “ne askeri demokrasi, ne tinsel demokrasi, ama daha fazla demokrasi” diye yola çıkan ve demokratik kavga veren tüm halklara ve kitlelere selam olsun…