ERDOĞAN İLE ANASTASİADİS’İN PAYLAŞAMADIĞI MİRAS

Sami Özuslu

Doğu Akdeniz’i paylaşım kavgasında diplomasi perdesi açıldı. Denizlerdeki hakkını uluslararası hukuk çerçevesinde halletme yolu yerine ‘kaba kuvvet’le elde etme yolunu tercih eden Türkiye, galiba rüyadan uyandı. Ankara’nın şimdi daha mahmur, daha mantıklı bir çizgiye yanaştığı görülüyor.

Türkiye son iki haftadır oldukça farklı bir noktaya geldi. Önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ardından bizzat Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu peş peşe benzer mesajlar verdiler.

Söylenenlerin özeti şu: ‘Doğu Akdeniz’deki meseleler uluslararası hukuk çerçevesinde ele alınmalı. Türkiye Libya ila imzaladığı anlaşmayla, bölgedeki -Kıbrıs hariç- diğer bütün ülkelerle de anlaşmaya hazırdır.’

İster Suriye ve NATO cephelerinde sıkışmış olsun, isterse başka bir sebeple olsun, Ankara’nın geldiği nokta olumludur. Bu olumlu noktanın ileriye taşınması için neler yapılması gerektiğine bakmak lazımdır.

**

Ankara’nın Libya hamlesine en büyük tepkiyi Yunanistan verdi. Zira Yunan adalarıyla ilgili iki ülke arasında zaten çözümsüz duran itilafın yeni boyutlar kazanma olasılığı belirdi.

Kıbrıs Rum liderliği de Libya anlaşmasına karşı ‘Lahey kartı’nı masaya sürdü. Daha doğrusu sürermiş gibi yaptı. Zira Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan BM’nin yargı organı pozisyonundaki Adalet Divanı’nın bu davayı alacağına inanan yok.

Çeşitli kaynaklar Adalet Divanı’nın böylesi itilaflarda ‘tek yanlı başvurulara bakmadığını’ söylüyor. Zaten Kıbrıs Rum medyası ile siyasi partileri de Anastasiadis’in açıklamasını fazla ciddiye almadı. Daha ziyade bir ‘şov’ olduğuna inananlar çoğunlukta…

**

BM Güvenlik Konseyi tarafından çeşitli ülkeler ve farklı hukuk sistemlerinden seçilmiş 15 yargıçlı Adalet Divanı’nın ‘Kıbrıs ile Türkiye arasındaki deniz ve hava sahası paylaşımı’nı ele alması için her iki ülkenin de birlikte Lahey’in kapısını çalması gerekiyor.

Ege adalarını Lahey’e götürme konusu 1970’li yıllardan beridir gündemde olmasına rağmen hala o kapı çalınmış değil. Atina ve Ankara bu konuda 1999’da 5 yıllık bir ‘uzlaşı denemesi’ kararı almış, başarılamazsa 2004’te Adalet Divanı’na gidilmesi hususunda uzlaşmıştı. Ancak gitmediler. Ege denizinde hala ‘kara suları nasıl hesaplanacak’ sorusu yanıtlanmadı.

Lahey şimdi hem Ege adaları hem de Kıbrıs adasını kapsayacak bir ‘paket’e mi dönüşecek acaba?

**

Nasıl ki miras paylaşımı konusunda varisler anlaşamadıklar vakit konuyu yargıya taşırlar, burada da durum farklı değil. Ne var ki ‘mal’ sadece Türkiye ve Kıbrıs’ın değil. Bölgede kıyısı bulunan bütün ülkelerin Doğu Akdeniz’de hakları var.

Bu yüzden bütün ‘mirasçılar’ın bir masa etrafında buluşmaları ya da ayrı ayrı uzlaşıya varmaları gerekiyor. Aksi halde genellikle mirası başkaları yiyor.

Doğu Akdeniz’de zaten diğer birçok ülke kendi aralarında o işi hallettiler. Türkiye de uzun bir uykunun ardından uyandı ve işe başladı. Şimdi ‘herkesle anlaşırım’ diyor. Kıbrıs hariç!..

Demek ki o miras paylaşılamayacak. Çünkü Türkiye, -garantörü de olduğu- Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımıyor. “Belki çözüm olursa o zaman” diyor Ankara…

O zaman tek yol, Doğu Akdeniz’de ikili münhasır ekonomik bölge anlaşmaları yapılırken, eş zamanlı olarak Kıbrıs’ta da süratle çözüme odaklanmaktan geçiyor.

Aksi halde Erdoğan ve Anastasiadis’in paylaşamadığı mirası başkaları yiyecek!..