Erdoğan’ın Merkez Bankası ile kavgası

Tümay Tuğyan

 


Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, faiz indirimi konusunda Merkez Bankası’na uyguladığı baskı, ekonomi piyasasını hayli tedirgin etmekte.

Erdoğan, üretimin artması yani ekonomik büyümenin sağlanabilmesi için faiz oranının düşürülmesi gerektiğinde ısrar ederek, Merkez Bankası’nın faiz politikasını buna göre belirlemesini talep ediyor.

Siyasetten bağımsız bir kurum olup, ekonomi politikalarını tamamen bağımsız bir biçimde belirlemesi gerektiği halde, Erdoğan’ın son dönemdeki bu ısrarlı talepleri karşısında direnci kırılan Merkez Bankası’nın, Ocak ayı içerisinde faiz oranında az da olsa bir indirime gitmesi, belli ki Cumhurbaşkanı için yeterli olmamış.

Erdoğan, faiz oranını 8.25’ten 7.75’e indiren Merkez Bankası’nın bu tavrından tatmin olmadığını, duruma ilişkin memnuniyetsizliğini dün yaptığı son açıklamayla ilan etti.

Ve dahası, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını da hedefe koyan Erdoğan’ın,
‘Merkez Bankası verilen mesajlardan nasibini almış değil, kurum bağımsız olunca, gelinen nokta da bu’ demesinin piyasada yarattığı rahatsızlık da, Amerikan Doları’nın, tarihinin en yüksek seviyesine tırmanmasına neden oldu.

Merkez Bankası Başkanı Başçı, şimdilik daha fazla faiz indirimine gitmeyeceklerini açıklamış olsa, Erdoğan’ın baskılarına ne derece dayanabilecekleri de merak konusu.

Zaten Dolar’ın dünkü yükselişinin ana nedeni de, Merkez Bankası’nın siyasete yenik düşme ihtimali, yani bankaya olan güvenin erozyona uğramaya başlaması aslında.

***

Merkez Bankaları, örneğin belli aralıklarla yaptıkları enflasyon tahminleriyle, ekonomilere yön verme potansiyeline sahip.

Firmalar, Merkez Bankaları’nın bu tahminlerine bakarak planlama yaparlar, mesela geleceğe dönük üretim kapasitesi tayin ederler.

Siyaset baskısıyla ellerindeki bu önemli ‘aracı’ kaybeden Merkez Bankaları’nın, piyasa özelinde kredibilitesini  kaybetmesi, ne yazık ki kaçınılmaz bir son ve bunun ekonomik planlama adına yaratacağı belirsizlik ortamı, piyasayı olumsuz yönde etkilemeye mahkum ne yazık ki.

***

Gelelim Erdoğan’ın, ‘faiz indiriminin enflasyona yol açacağı’ şeklindeki basit ekonomi kurallarından birinin tam tersini talep eden tavrına...

Türkiye’nin, diğer bütün ülkelerin olduğu gibi, tutturmayı hedeflediği bir enflasyon değeri var.

Şu andaki enflasyon değeri, son zamanlarda düşüşte olsa da, henüz hedeflenenin üzerinde.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘faiz oranını düşürün ki yatırım artsın, yatırım ve dolayısıyla üretim artınca enflasyon düşecek’ dese de, üretim enflasyonu düşüren değil, yükselten bir etkiye sahip.

Ekonomistler, böyle söylüyor.

Türkiye Merkez Bankası’nın, belirli bir enflasyon seviyesine gerilemeden faiz oranını düşürmek istememesi, yani üretimi artıracak bu politikayı uygulamaya koymama konusunda direnmesi de bu yüzden.

Ekonomilerin kaynaklarının sınırlı olduğu gerçeğinden hareketle, ekonomiyi büyütecek, yani talebi artıracak her politika, enflasyon artışını da beraberinde getiriyor çünkü.

Böylesi politikaların, kısa vadede büyüme getirse de, orta ve uzun vadede yaratacağı etkiler, yarar değil, zarar hanesine ekleniyor.

Ve Merkez Bankaları’nın bu anlamda görevi de, büyüme ile enflasyon dengesini belli bir seviyede tutmaya yarayacak faiz politikaları üretmek.

Mesela Avrupa Birliği Merkez Bankası, enflasyonu %2 bandının altında tutar.

İngiltere’de de bu rakam, %2’dir.

***

Büyümeyi sağlamak, kısa vadeli faiz politikalarıyla mümkün değil.

Büyüme, çok daha uzun vadeli planlamalarla sağlanabilecek bir hedef.

‘Hem üretimi artırmak, yani büyümeyi sağlamak ve hem de enflasyonu hedeflenen seviyede tutmak istiyorsanız, yapmanız gereken, üretim teknolojilerini artırmak olmalıdır’ diyor ekonomistler.

Bunun için de örneğin, büyümeyi sağlayacak teknolojileri üretmeleri için, üniversitelere yatırım yapmak...

Oysa Türkiye’de üniversiteler son zamanlarda ne yazık ki, asli görevlerinden biri olan teknoloji üretmeye konsantre olamayacak kadar, başka işlerle meşgul ediliyorlar.