Erdoğan seçim öncesi verdiği mesajların aksine, seçimin hemen ardından hem ekonomi, hem de dış politikada tam bir U dönüşü yaptı.
Erdoğan elbette bunu kendi isteğiyle yapmadı. Ülkenin içine sürüklendiği ekonomik çıkmaz onu bu iki konuda U dönüşüne zorladı.
Ekonominin başına getirdiği eski maliye bakanı Mehmet Şimşek görevi devralırken verdiği mesajda “ekonomide rasyonel politikalara dönüleceğini” açık açık ifade etmişti.
Ardından TC Merkez Bankası’nın başına da Amerika’dan transfer edilen bankacı ve ekonomist Hafize Gaye Erkan getirildi. Böylece ekonominin ipleri Erdoğan’dan alındı ve bu ikiliye verildi. Ama bunu Erdoğan’ın kendisi yaptı.
20 yıldır tek başına iktidar olan Erdoğan’ın sanırım asıl sırrı da burada yatıyor. Kendi kendini eleştirmesini ve doğru yapmadığına inandığı işleri, kendinden daha iyi yapacağına inandığı kişilere devretmesini biliyor olmasıdır.
Dış politikada da durum aynıdır. İktidarının ilk yıllarında “komşularla sıfır sorun” politikasını seslendiren ve bunu yaşama geçirmek için çaba gösteren Erdoğan yıllar içinde tam tersini yaparak bütün komşularıyla sorunlu oldu.
Özellikle son döneminde yanında bir tek Rusya kaldı. O da yarım yamalak biçimde. Rusya’nın, Ukrayna topraklarına saldırması ve Kırım’dan sonra bir kısmını daha kendine bağlamasıyla birlikte Rusya ile ilişkiler Türkiye’yi batıdan daha da kopardı.
Bu kopuş ekonomik sıkıntılarla birlikte düşünüldüğünde Türkiye’ye pahalıya mal oldu.
Türkiye ekonomik sıkıntıları, özellikle nakit sıkıntılarını aşmak için geçici olarak Suudi Arabistan, Katar, BAE gibi Arap ülkelerine yöneldi. Ama bunun Türkiye’ye maliyeti hem çok yüksek, hem de karşılığında verilecekler çok fazla olduğundan, üstelik bu paranın istikrar unsuru olmamasından dolayı kalıcı etki yapması mümkün değil.
Türkiye bu nedenle eskiden olduğu gibi batıya yönelmek durumunda kaldı. Bu nedenle 11-12 Temmuz 2023’te Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta düzenlenen Nato zirvesi Erdoğan için oldukça önemli bir fırsattı.
Üstelik Türkiye dışındaki bütün Nato üyesi ülkelerin onay verdiği İsveç’in Nato üyeliğine Ankara yeşil ışık yakmamıştı.
Erdoğan Vilnius’a giderken havaalanında yaptığı açıklamada “AB üyeliğimizin önünü açın, İsveç’i alın” diyerek zirveye güçlü bir taleple gitti. Ama daha zirve başlamadan yapılan ilk görüşmede İsveç’in Nato üyeliğini TBMM’ye götürme sözü verdi.
Türkiye basını o günden bu yana Erdoğan’ın karşılığında ne aldığını tartışıyor. Ama şu ana kadar somut herhangi bir kazanım elde edildiğine dair ipucu ortaya konamadı.
Bence Erdoğan İsveç’in Nato üyeliğini daha fazla askıda tutamayacağını, bunun artık batının, Türkiye ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmesine ve araya mesafe koymasına neden olabileceğini düşünerek aslında hiçbir somut karşılık almadan İsveç’e kapıyı açtı.
Erdoğan ülkenin içine düştüğü ekonomik krizden çıkış yolunun batı ile, özellikle ABD ve AB ile ilişkilerin gelişmesinden geçtiğini biliyor. Ekonomideki U dönüşünü bunun için yaptı. Bu dönüşü dış politikadaki U dönüşü ile desteklemezse ihtiyaç duyduğu başarıyı yakalayamayacağını kendisi de çok iyi biliyor.
O nedenle Vilnius’a giderken “AB üyeliğimizin önünü açın, İsveç’i alın” diyerek asıl hedefinin AB üyeliği olduğu mesajını verdi.
Erdoğan bu aşamada bunun mümkün olmadığını çok iyi biliyor. Bunun için içerde özellikle demokrasi, adalet, insan hakları ve Kürt sorununa yaklaşımında önemli değişikler gerektiğini de çok iyi biliyor.
Bunun yanında dış politikada, özellikle AB üyesi Kıbrıs ve Yunanistan ile ilişkilerin yeni bir sürece girmesi gerektiğini ve Kıbrıs’ta 2017’den itibaren kullanılan ayrılıkçı söylemin terkedilmesi gerektiğini de Erdoğan herkesten iyi biliyor.
Çünkü Erdoğan 2004 referandum öncesinde “Kıbrıs’ta çözümsüzlük çözüm değildir” diyerek o güne kadar sürdürülen ayrılıkçı siyaseti terk ederek referandumun önünü açmıştı.
NATO’nun Vilnius zirvesinde izlediğimiz Erdoğan 2004 sürecinde AB zirvelerinde izlediğimiz Erdoğan ile benzeşiyordu.
Erdoğan uzun siyasi liderlik yaşamında hiç muhalefette olmadı. Partisini kurduktan kısa bir süre sonra yapılan seçimde tek başına iktidar oldu. O günden bu yana da hep iktidardır. Ama 20 yıllık süre içinde bu tip U dönüşlerini zaman zaman yapmaktan çekinmemektedir.
Belki de Erdoğan’ın en önemli özelliği budur. Bundan daha önemlisi de seçmeni buna inandırmasıdır.