"Türk liderliğinin ‘AB ile yeni sayfa açma’ ve Fransa ile ilişkileri ‘normalleştirme’ yönündeki son niyet beyanları, son aylarda izledikleri politikada tümüyle istikamet değişikliği, bir U dönüşü anlamına geliyor."
Bu cümle AB'nin eski Türkiye Büyükelçisi Marc Pierini’ye ait… Bir düşünce kuruluşunda görev yapan Pierini Türkiye’nin son günlerde AB’ye yaptığı çağrıları bu şekilde yorumluyor.
Gerçekten de Türkiye dış politikada son birkaç haftadır ‘farklı’ mesajlar veriyor.
Türkiye’yi yakından izleyenler için bu durum ‘sürpriz’ değil. İç politikada ve özellikle ekonomide yaşananların bir sonucu bunlar. Daha doğrusu bir ‘çıkış yolu’ arıyor Ankara, bir ‘umut ışığı’…
Türkiye yakında seçim sürecine girecek. Erdoğan ve AKP ciddi şekilde yıprandı, şimdi yeni müttefikler arıyorlar. Sadece sağ taraftan değil, soldan, en azından liberal ve demokrat kesimden de destek almaları lazım.
‘Demokrasi reformu’ gibi süslü ama inandırıcı olmayan açıklamaların bir sebebi bu…
Ama asıl mesele Covid sürecinde daha da kötüleşen ekonominin nasıl ayağa kalkacağı sorusu…
Dış politikadaki ‘yumuşama’ sinyalleri veriyor Ankara, AB ülkeleriyle giriştiği her düellodan sonra yeni ambargolar, yaptırımlar gündeme geliyor.
AB kurumları Mart ayına ertelediği yaptırımlar dosyasını yeniden açacak ve bir karara varacak.
Seçime hazırlanan Erdoğan ve AKP kurmayları işte bu kararı etkilemek için bugünlerde dış politikada şirin bir hal takınmayı tercih ediyor.
Marc Pierini’nin ‘U dönüşü’ dediği de bu…
***
Türk dış politikası uzunca bir süredir yalpalayan bir seyir izliyor. Günübirlik çıkışlar adeta alışkanlık haline geldi. Sabah başka, akşam başka mesajlar gelmesi artık çok da şaşırtıcı gelmiyor.
Türkiye’nin Kıbrıs politikası da diğer dış politika unsurları gibi ‘bir o yana bir bu yana’ şeklinde tanımlanabilir.
Son dönemde tutturulan ‘iki devletli çözüm’ meselesi de bu sallanan siyasetin örneklerinden biri…
‘Eşit egemenlik’ gibi altı boş, ne anlama geldiği bilinmeyen, bunu söyleyenlerin dahi izah edemediği, ambalajı açıldığında içinden su katılmamış ‘taksim’ çıkan bu argüman da Türkiye’nin ‘gündelik’ ya da ‘dönemsel’ ihtiyaçlarından kaynaklanıyor.
‘İki devletli çözüm’ün uluslararası hukuk, siyasal iklim ve konjonktüre uymadığı, uyamayacağı elbette biliniyor. Şubat sonu veya Mart başı yapılacağı söylenen BM ev sahipliğindeki 5’li konferansa giderken Ankara böyle bir söylem kullanıyor ve ‘bizimkiler’e de kullandırtıyor.
Tam da bu noktada 2016’dan bu yana yapılmayan bir başka ‘konferans’ toplanıyor. Türk ve Yunan Dışişleri ekipleri 25 Ocak’ta İstanbul’da ‘istikşafi’ toplantılarına 4 yıl aradan sonra devam etmeye hazırlanıyor.
Gündemleri ne?
Ege adalarındaki uzlaşmazlıklar ve Doğu Akdeniz…
Türk dış politikasındaki ‘U dönüşleri’ni daha iyi anlamak ve Kıbrıs’la ilgili süreci daha kolay koklamak için İstanbul’daki bu toplantıyı 5’li konferans ile paralel görmek gerekiyor.
Zira Kıbrıs sorununu çözmek artık sadece mülkiyeti, toprağı, egemenliği ve diğer başlıkları halletmekle mümkün değil.
Önce ‘ana vatanlar’ bölgedeki kendi ‘denge’lerini ve ‘çıkarları’nı paylaşıp uzlaşacaklar da sonra sıra Kıbrıs’a gelecek.
Umarım sıraya gireriz biz de…