Recep Tayyip Erdoğan artık resmen Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı’dır. Doğrudan halkın oylarıyla seçilen ilk Cumhurbaşkanı da Erdoğan oldu.
Kuşkusuz bu Türkiye için yeni bir durumdur. Hiçbirşey artık eskisi gibi olmayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı artık eskisi gibi yalnızca “devleti temsil yetkisi” olan kişi olmayacaktır.
Erdoğan zaten böyle bir cumhurbaşkanı olmak istemediği için 2007’de bu makama sayın Gül’ü aday göstermiş ve parlamentodan seçilmesini sağlamıştı.
Erdoğan bu seçimden önce Anayasa’yı değiştirerek “Başkanlık rejimi”ni getirmek istedi ama AKP’nin sayısı buna yetmediği için bunu başaramadı. Bu nedenle 2015 seçimlerinin ana hedefi “parlamentoda üçte iki çoğunluk” olacaktır. Bu şimdiden en yüksek düzeyden seslendirildi.
Peki bu değişiklikten önce nasıl bir yürütme olacaktır?
Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce AKP kurmayları “yürürlükteki Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’na verdiği tüm yetkilerin Erdoğan tarafından kullanılacağını, bunun da yürütmeyi denetleme bakımından yeterli olduğunu” söylüyorlardı. Erdoğan da konuşmalarında bu konuya işaret etmişti. Yani 12 Eylül Anayasa’sının verdiği diktatör yetkilerini tepe tepe kullanacaktır. AKP hükümeti de buna olanak sağlayacak, en azından itiraz etmeyecektir.
Bu nedenle en sadık bakanını parti Başkanı ve Başbakan atayarak nasıl bir yönetim istediğini ilk günden ortaya koydu. Bu nedenle 2015’e kadar yürütmenin başı Erdoğan olmaya devam edecektir. Elbette önceki günkü AKP Kongresi’nde söylediği “Kardeşim emanetçi değildir” sözleri doğrudur. Çünkü emanet, ileride geri alınmak üzere verilen birşeydir. Erdoğan ileride yeniden AKP başkanı olma gibi bir hedefi yoktur. Bunun yerine yürütmeyi köşkten yönetme arzusunu da hiç saklamadı. Başbakan Ahmet Davutoğlu da bunu bilerek bu görevi kabul etti.
Ben 2015 seçimlerine kadar büyük bir değişiklik olacağını sanmıyorum. Yürütmenin başı resmen Davutoğlu olacak, bakanlar kurulunda radikal değişiklikler olmayacak ve bakanlar kurulunu resmen değil, ama fiilen Erdoğan yönetecek.
Bu dönemde herhangi bir sorun olmaz. Aksine uyumlu, hem de çok uyumlu bir dönem olur.
Asıl sorun seçimden sonra yaşanacak. Öncelikle AKP Meclis’te 2/3 çoğunluğu sağlar mı?
Sağlarsa sorun yok. Anayasa değişir, başkanlık rejimine geçilir. Yürütme’nin başı Erdoğan olur. Hükümeti Erdoğan dilediği gibi kurar. Parlamento kendi işini, yani yasama görevini, Erdoğan’ın başkanlığında kurulacak hükümet de yürütmeyi üstlenir. Böylece sorun kalmaz.
Ama AKP 2/3’ü sağlayamazsa işte o zaman durum vahim olur. Seçimi AKP kazansa bile Erdoğan seçimlerden güçlü çıkacak bir Davutoğlu ile pürüz yaşayabilir.
Herhangi bir parti çoğunluğu sağlayamazsa ve koalisyonlar dönemi başlarsa işte o zaman kriz olur. Halkın %52 oyla ilk turdan seçtiği bir Cumhurbaşkanı ile her kim olursa olsun koalisyon hükümeti kriz yaşar.
Peki bizde de halkın ilk turdan %50+ oyla seçtiği bir Cumhurbaşkanı ve farklı partilerden oluşan bir koalisyon hükümeti var. Neden kriz yok?
Bir kere bizim demokrasi kültürümüz buna uygundur. Çünkü kurulduğu günden beri KTFD’de de, KKTC’de de böyleydi. Dahası bizde “Kıbrıs sorunu” gibi bir sorun var ve bu sorunla ilgilenme görevi Cumhurbaşkanı’nındır. Dolayısıyle görevler bölüşülmüştür.
Türkiye’de ise böyle bir görev dağılımı yoktur. O nedenle bir an önce başkanlık rejimine geçilmesi Türkiye’nin yararına olur diye düşünüyorum.
Bu konuda konuşmak için henüz erken olduğunu biliyorum. Türkiye halkının belli bir kesiminin Erdoğan’ın “tek adam” olma heveslisi olduğu gerçeğinden hareketle başkanlık rejimine karşı çıkıyorlar. Ama yaşanacak sıkıntılar düşünülürse bunun daha yararlı olacağı görülür.
Aksi durumda Türkiye krizlerden kurtulamaz. Bunu da hiç kimse arzu etmez.