“Erenköy direnişi hakkında bir değerlendirme...”

Sevgül Uludağ

Asım Altıok

Ben artık insanları ötekileştiren ırkçılıktan, milliyetçilikten ve dinden çok acılar çeken ülkemde ÇÖZÜM ve BARIŞ istiyorum...

ERENKÖY DİRENİŞİ HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME

Her yıl hep aynı şeyleri tekrar eder dururuz - oysa o dönem 31 Mart-Haziran 1964’te çoğu Türkiye’de tahsilde bulunan öğrenciler ile aralarında kardeşimin de bulunduğu İngiltere’den Erenköy/Dillirga’ya Türkiye üzerinden deniz yoluyla taşınan 500’ü aşkın Kıbrıslıtürk genç/mücahit (ki bunlardan 41’i Yeşilırmak’a aktarılmıştı - ben de o dönem bulunduğum köyüm Yeşilırmak’tan motorlu sandalla gittiğim Erenköy’de kardeşim Alaeddin Ormancı ile Alevkayası’nda karşılaştığım sürpriz buluşmadan ve Mansura Mali tepesi ve Bozdağ’da Mazero tepesi karşısında bir süre görev yaptıktan sonra Birleşmiş Milletler Barış Gücü İngiliz zırhlısıyla karayoluyla bölgeme geri dönmüştüm… Benim Künye No. 42) olayında gözden kaçırılan en önemli husus bence Ankara’da iktidarda olan İsmet İnönü yönetiminin siyasi politikası oluyor... Anlatayım...

ARŞİVİMDEN BİLGİ...

(“Tarihi o dönemi bizzat yaşayan İNSANLAR yazar yani resmi devlet tarihi ya da sonradan onu kaleme alan tarihçiler değil” diyor Karl Marks!)

Bugün 8 Ağustos ve 59. yıldönümünde her yıl olduğu gibi yerinde yapılan törenlerle ERENKÖY DİRENİŞİ kutlanırken Şehitleri de anılmaktadır…

Konu hakkında çok şeyler yazıldı ve konuşuldu ANCAK bu yapının temelini oluşturan esas gerçekler yok farzedilerek sadece kısa bir dönem yurtdışından gelenler ile onların kurduğu bir derneğe mal edip kutlanması ve anılması bir yerde olaya gölge düşürdüğü açıktır…

Şöyle ki; “Nisan 1964’te yurtdışından gelenlerin bir kaç hafta ya da en çok ay içinde Kıbrıs’taki savaşın biteceğini sanırken aylar hatta yıl geçip de sonlanmaması üzerine geri çekilmeleri için Komutanlarına isyan edip BM aracılığıyla Türkiye’den Kıbrıs’a Rum kontrolündeki Ksero limanına gönderilen gemi ile Erenköy ve Yeşilırmak’taki bu mücahitler 18-22 ay süren hizmetten sonra geri taşınmış ama DİLLİRGA insanları onlar gelmeden öncesinde olduğu gibi 1950’lerde başlayan MÜCADELESİ sonrasında da aynen devam etmiştir...

Her yıldönümünde Canlı TV, gazete ve sosyal medyada benzeri şeyler yazıyoruz ama hamasi nutuklar yine devam eder gider… Yazmamızın bir nedeni “Bölgede ceryan eden tarihe mal olmuş olayları içinde yaşayan biri olarak doğruları yansıtmak ve derneğin adı “Erenköy Mücahitler Derneği” ama yerlisi Erenköylüler buna neden üye olamadığını sorgulamak (şimdi üye oluyorlar mı bilemem) ayrıca Erenköy’de şehit düşenlerin adı o mücahitlerin mevzileri tepelere verilmiş ama sonradan alakası olmayan Türkiye’deki bazı il isimleriyle değiştirilmiş-ti tıpkı Kıbrıs’ta bir çok köye adının hiç alakası olmayan Türkiye’deki Bafra, Gelincik vb sigara markası verilmesi gibi (Şikayetler üzerine düzeltildi mi yine bilemiyorum, umarım saygı duyup düzeltilmiştir)!

Dillirga Limnidi/Yeşilırmak doğumluyum… 1963-69 Dillirga’da mücahitlik yaptım (Deniz yoluyla gittiğim Erenköy’den BM zırhlısıyla Yeşilırmak’a döndüm)...

Asım Altıok (soldan ikinci), Erenköy'de mücahit arkadaşlarıyla birlikte...

BİRER NATO PROJESİ OLDUĞUNU YAŞAYARAK GÖRDÜM...

Komutanlarımız TMT kurucuları Akıncı kod adlı Albay Ali Rıza Vuruşkan ile bölgede yardımcılığını yaptığım Aslan kod adlı Albay Necmettin Erce idi. 1969-75 yıllarında Ankara Temsilciliği’ne Erenköy’de komutanımız olan Temsilci Ali Rıza Vuruşkan’ın yardımcılığına atandım ve orada hariciyeden daha çok (kimilerin sandığının aksine) Kıbrıs’ın direk bağlı olduğu askeriye ÖHD Özel Harp Dairesi ve hariciyede bütçe, öğrenci, yurt vs sivil işlerin yürütüldüğü KİPİG Kıbrıs İşleri Planlama ve İcra Grubu ile istişare içinde tabii ki Komutanın direktifi ve bilgisi dahinde 6 yıl görev yaptım. Temmuz 1974 önce Yunanistan’ın Kıbrıs’ta darbesi ve hemen ardından Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri harekatının birer NATO projesi olduğunu yaşayarak gördüm.

Bu süre içerisinde Kıbrıs’tan gelen liderler ve heyetlerin temasları çerçevesinde en başta İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Alpaslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Kemal Yamak vd siyasilerle askeri üst görevlileri tanıma imkanım oldu (Tabii liderlerimizin temaslarıyla ilgili bu arada bir çok anılarımız da olmuştur)...

İNÖNÜ’NÜN POLİTİKASI NEYDİ?

Gelelim en başta değindiğim o dönemde Ankara’da iktidarda olan İnönü’nün KIBRIS politikasına; “21 Aralık 1963’te Kıbrıs’ta toplumlar arasında baş gösteren - kimilere göre kurgu - ölümcül fasariya/olaylar sonrasında Kıbrıstürk liderliğince Kıbrıs Cumhuriyeti merkezi yönetiminden (meclis, bakanlıklar, devlet dairelerinden) ayrılma fikri karşısında İnönü bunun doğru bir karar olamayacağı ve ortak Kıbrıs Cumhuriyeti haklarından vazgeçmek anlamına da gelebileceğinden Kıbrıslıtürklerin görevleri başına dönmelerinin uygun olacağı yönünde Kıbrıstürk liderliğine gönderdiği mektupla onları uyarmış… Ancak LİDERLİK hiç dikkate almadan halen devam eden bu sorunun kaynağını teşkil eden olaya çözümü (yeraltı teşkilat zihniyeti ile) reddetmişti...”

Erenköy olayı ile ilgisine gelince devam edelim; “Kıbrıs’ta olaylar baş gösterip Türkiye’ye Türklerin katliam haberleri gelmeye başlayınca ve Türkiye yönetiminden de bir müdahale gelmeyince Türkiye’de öğrenimde olan Kıbrıslı öğrenciler TC hükümetini MÜDAHALEYE zorlamak amacıyla başta Ankara olmak üzere EYLEMLER başlatır… Hükümet milli dava olarak gördüğü Kıbrıs olayı karşısında halktan gelebilecek olumsuz tepkileri önlemek için öğrenci temsilcileriyle de bir yanda görüşürken diğer yanda bu eylemleri sonlandırmak ve politika yoluna girmek amacı taşıyan bir çözüm bulur… Bulunan çözüm neydi? Öğrencileri kısa bir eğitimden geçirdikten sonra (tabiatıyla bir yerde onlardan da kurtulmak için) Kıbrıs’a göndermek, en uygunu da deniz yoluyla Türkiye’nin güney sahilinden Kıbrıs’ın kuzeyine ki silah, cephane sevkiyatı öteden beridir devam eden gizli yoldan Dillirga’ya göndermekti VE bu yapıldı...”

BU KEZ DE DİLLİRGA’DA PROTESTOLAR BAŞLADIYDI...

Sonrası malum bir kaç hafta, ay derken aylar hatta yıl geçince bu kez Ankara yerine Dillirga’da protesto hatta isyan başlatılır… BM aracılığıyla Kıbrıs Cumhuriyeti yani Kıbrıstürk liderliğince Rumlara terkedilmiş yönetimle sürdürülen temaslar sonucunda bu iyi niyetle zor durumda kalan kardeşlerinin yardımına koşan ve bazılarının da şehit olduğu bu olay da öylece sonlandırılıyordu… Katkısı olan herkese teşekkürler ve şehit olanlara saygılar (Siz bugün hamasi nutuk sağlayanlara ve o günlerde ülkeden kaçanlar ile mevzilerde silahlarını bırakanlara bakmayın/mevzileri terkedenlerin yerleri bizim 14’lü köylü Ortaokul öğrencisi genç mücahit çocuklarla doldurulmuştu)!

BİLİNMEYEN ya da bilindiği halde UNUTTURULMAYA  çalışılan TARİHİMİZ!

Kıbrıs'ta 50-60 yıldır devam eden ülkemiz Kıbrıs sorununa bir ÇÖZÜM ve BARIŞ bulma umudu ne yazık ki ele alındığı söylenen GÖRÜŞME MASASI hep dış güçlerin inisiyatifine bırakıldığı için, sözde Kıbrıslı toplum liderlerince gerçekleştirilen tüm müzakereler her zaman planlı bir şekilde bir bahaneye kurban edilmek suretiyle uzatılırken başarısızlığa ulaşması da sağlanmaktadır… Çünkü Kıbrıs adası, coğrafyadaki stratejik konumu nedeniyle süper güçlerin çıkarları için (batmayan gemi yakıştırmasına uygun) vazgeçilmez bir mevzilenme ve gözetleme alanıdır.  Soğuk Savaş döneminde Batı'da güya komünizme karşı NATO tarafından oluşturulan açık ve yeraltı “Gladio” Özel Harp Dairesi vb örgütler Kıbrıs halkı toplumlara da “anavatanları” üzerinden onları karşı cephelerde ayrıştırarak ancak aynı komuta merkezine bağlı EOKA ve TMT örgütleri kurdurularak nasibini almıştı. Bilindiği gibi içte toplumlar arası “fasariya” çatışmaların başlatılmasından yıllar sonra dünyadaki askeri bloklar arası değişen konjonktürel dengeler gereği (Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Üçüncü Dünya Ülkeleri safında yer almasıyla) görülen lüzum üzerine 1974’te önce Yunanistan'ın ve hemen ardından Türkiye'nin 15 ve 20 Temmuz askeri harekatları gerçekleştirilir ve hiç şüphe yok ki her ikisi de birer NATO projesi idi.  Bütün bu süreçte bu mücadelenin tamamen kendi ülke ve halkı için yapıldığına Kıbrıs halkı toplumlar öylesine inandırıldı ki herkesin bir yerde ve şekilde bu oluşumun içerisinde görev alması sağlanmış oldu. Farklı zamanlarda yaşanan Dillirga bölgesindeki çatışmalarda o dönemlerin BM Barış Gücü komutanlarından Hintli General Thimayya (1965) ve daha sonra Finli General Martola’nın (1968) bizzat bölgeye gelerek yerinde incelemelerde bulunması aslında durumun ciddiyetini gözler önüne sermeye yeterli olmakadır.

Fotoğraflar, dönemin Birleşmiş Milletler Barış Gücü Komutanları ve General Martola'nın Limnidi/Yeşilırmak-Dillirga ziyaretinde tarafımdan karşılanışını gösteriyor...

6 yıla yakın görev yaptığım Dillirga bölgesi Erenköy’de gerekse doğup büyüdüğüm Limnidi/Yeşilırmak’ta komutanlarımız Türkiye’den gönderilen Subaylardı… Bu dönemin komutanları Erenköy’de Albay Ali Rıza Vuruşkan (Akıncı) ve Yeşilırmak’ta Albay Necmettin Erce (Arslan) idi Kİ her ikisi de TMT’nin en üst kurucularından idi. Onlar kimliklerini gizleme ihtiyacı duyarken dışa karşı ise yardımcılıklarını yaptığımdan dolayı - gerçi biliniyordu ama - bu resmi temsiliyet bana düşmekte idi. VE Dillirga’dan sonra kısa süre aktarıldığım Boğaz Sancağı’ndan 1969-75 dönemi Kıbrıs Türk Yönetimi Ankara Temsilciliği’ne (Kıbrıs’ta Dillirga’da komutanımız olan) Temsilci Em Albay Rıza Vuruşkan’ın 6 yıl yardımcılığına atandım!


KAZILARDA SON DURUM... KAZILARDA SON DURUM...

Aşırı sıcaklara rağmen, “kayıplar”ın gömü yerlerinin arandığı kazılar sürüyor...

Atlılar'daki kazıdan görünüm...

Kıbrıs’a egemen olan ve her Ağustos ayında herkesi bunaltan aşırı nem ve aşırı sıcaklara karşın, Kayıplar Komitesi’nin kazıları dikkatli biçimde, çalışanlara zarar vermeyecek şekilde sürdürülüyor.

Kazı ekipleri arazilerde termometreyle ölçülen sıcaklıklar elverdiği sürece kazıları yürütüyorlar, aşırı sıcaklıklar ve nem oranının çok yüksek olduğu anlarda ise kazılara ara veriyorlar...

Bu konuda kazıları kararlılıkla adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütmekte olan Kayıplar Komitesi’nin kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara takdirlerimizi ve yürekten teşekkürlerimizi iletmek istiyoruz... Onların kışın ayazında, yazın dayanılmaz sıcağında yürütmekte olduğu kazılar sayesindedir ki pek çok “kayıp” yakını, sevdiklerinin kalıntılarına kavuşabilmekte ve bir nebzecik dahi olsa rahatlayabilmektedir...

KAZILARDA SON DURUM...

Lapta'daki kazıdan görünüm...

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatör Yardımcısı Arkeolog Erge Yurtdaş’tan aldığımız bilgilere göre, kazılarda son durum şöyledir:

***  Mutluyaka/Stilli:  1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un Korkuteli-Mutluyaka (Gaydura/Stilli) arası bir tarlanın kenarında gömülü olabileceği bilgisi üzerine daha önce de kazısı yapılan alana yakın bir noktada tekrardan başlatılan kazı çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir.

***  Mağusa: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum’un Ayluga Göleti’nin güneyinde gömülü olabileceği bilgisiyle başaltılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Alayköy/Yerelakko (Askeri Bölge):  1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un eski ELDİK kampı bölgesinde gömülü olabileceği bilgisi ile başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Lapta/Lapithos: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum’un Lapta’daki eski L.A. Otel yanındaki efkalipto ağaçlarının altında gömülü olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Strovulo: 1963/1964 kaybı bir grup Kıbrıslıtürk'ün kuyuya atılmış olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmaları başlatılmıştır.

***  Atlılar/Aloa: 1974 yılında Atlılar toplu mezarındaki 37 Kıbrıslıtürk, Atlılar Köyü'ndeki Şehitliğe taşınmıştır.  Atlılar şehitliğindeki kalıntıları kimliklendirmek amacıyla kazı çalışmaları başlatılmıştır.

Kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara bu sıcaklarda “Çok kolay gelsin” diyoruz...