Ergin Hocamızı yitirdik: Türkiye’nin çözümsüzlük hedefli saçma Kıbrıs siyaseti

Serhat İncirli

Prof. Dr. Ergin İğrek yaşamını yitirdi…

Ankara’da okuduğum fakültede çok değerli hocalardan biriydi…

Ekonomi bölümü hocasıydı…

Neredeyse on yıldır hastaydı Ergin Hoca ve ayağa kalka bilse, mutlaka Kıbrıs’a gelmek istediğini söylerdi…

-*-*-

Bana hiç ders vermedi ama bazı derslerine, çok keyif aldığımdan ve hocayı tanıyor olmaktan dolayı girer, dinlerdim…

-*-*-

Yanılmıyorsam benden bir yaş küçük oğlu üniversiteye Mağusa’da Doğu Akdeniz’de başlamıştı ve hocanın daha sonra adeta aşka dönüşecek Kıbrıs ilgisi de öyle doğmuştu…

-*-*-

Çok uzun yıllar görüşmedik hocayla…

Haber de almadım, sadece çok hasta olduğunu işitmiştim…

-*-*-

Dün sabah sosyal medya hesaplarımdan birini açtığımda, Prof. Dr. Vedat Yorucu’nun paylaşımı önüme düştü ve hocanın öldüğünü duyuruyordu…

Allah rahmet eylesin, evlatlarına, yakınlarına, öğrencilerine başsağlığı dilerim…

-*-*-

Sene 1989…

Dört yıllık üniversite eğitimimin dördüncü yılı…

İkinci dönem derslerimden “Kalkınma Ekonomisi” finalini veremedim…

Bütünlemeye kaldım, 100 üzerinden 56 almam gerekiyordu, alamadım ve haliyle mezun olamadım!

-*-*-

Tek dersten okulum bir sene uzayacak!

-*-*-

Girne’de akşamları garsonluk yapıyorum, gündüzleri spor fotoğrafçılığı işine başladım…

-*-*-

Derken, ne cep telefonu var o günlerde ne de mail alemleri…Ergin hoca annemlere ulaşıyor; günlerden Pazartesi…

Babam Girne’de çalıştığım yere geliyor, “İki gün sonra tek dersten kalanlara sınav hakkı verilmiş, acele Ankara’ya gitmen gerekir” diyor…

-*-*-

Pazartesi akşam saatleri, Girne’de, eski Akpınar Pastanesi yanındaki KTHY ofisine gidiyorum; Ankara’ya ilk uçak sınavdan sonra!

Bir tek Adana’ya uçak var; Salı sabah!

-*-*-

Salı sabah Adana uçağına yer ayırtıyorum…

KTHY’nin dikdörtgen bileti, tek bir çanta elimde, eski Ercan’dan Adana’ya uçuyorum…

Adana’da otobüs terminaline gidiyorum…

-*-*-

Vücudum kaşınıyor…

Ya yetişemezsem stresi beni yiyecek!

14 saatlik otobüs yolculuğu sonrası, Ankara Otobüs Garı’ndayım…

Sabahın körü…

Çay, simit, ders notlarını son kez gözden geçirme falan derken, üç saat kadar sonra sınavdayım…

-*-*-

Yedi, bilemediniz sekiz kişiyiz…

Tek dersten kalan ve o tek dersten bir yıl daha Türkiye Cumhuriyeti üniversite eğitimine masraf çıkaracak kişiler…

Bedava okuyoruz tabii ki…

Türkiye’de ben mezun oluncaya kadar özel üniversite sanırım yoktu…

Bilkent mi?

Belki bir tek o vardı…

-*-*-

Sınavdan beş dakika önce Ergin Hoca salona giriyor, sarılıp öpüyor ve başarı diliyor, “sakin ol, her şey yolunda” diyor, gülümsüyor, moral veriyor…

-*-*-

Sınav gözetmeni, Ergin hocanın asistanı…

Tüm öğrencilere, “çıkarın kitaplarınızı, dilediğinizi yapın” diyor, kopya çekme şansı veriyor…

Benim kağıt, yüzlük!

Sıfır hata!

Çok mutluyum!

-*-*-

Hocanın odasına çıkıyoruz…

Yanlış hatırlamıyorum umarım; hocamızın adı Muhteşem Kaynak…

“Kıbrıslı mezun olman için bu sınavdan kaç alman gerekiyordu?” diyor, “56 diyorum”…

“Tamam, 56 aldın” diyor, kağıdıma 56’yı yazıyor ve inanın en çok hatırladığım, bir miktar idrarımı tutamamış olmam!

-*-*-

Bir yıl kaybedecektim!

Ve bu benim için çok önemli bir kayıptı çünkü hayata atılabilmek için, o mezuniyetin akabinde, 22 ay askerlik de olacaktı!

-*-*-

Hemen çıkışımı, not dökümlerini falan aldım…

Mezun olduğuma dair bir de kağıt verdiler ama “diploma” vermediler…

Çünkü af, beni mezun etmişti ama 1990 mezunları arasına atmıştı…

Diplomamı bir yıl sonra alacaktım…

-*-*-

Ergin hocanın çok yardımı olmuştu…

Öldüğünü duyunca anılarım aklıma geldi…

-*-*-

Haaa bu arada Devlet Bahçeli, birinci sınıfta hocamdı…

Siyaset Bilimine Giriş…

Ümit Özdağ genç hocalarımız arasındaydı…

Asistandı ve birden çok dersimize giriyordu…

Daha niceleri…

Abdurrahman Akdoğan’lar, Hasan Köni’ler, Oğuz Oyan’lar, Kamil Turan’lar…

-*-*-

AKP Genel Başkan Yardımcısı galiba…

Ömer Çelik…

Benden bir sınıf alttaydı…

TC Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya da biz girdik, O da aynı bölümden (Kamu Yönetimi) mezun olmuştu…

-*-*-

Türkiye’de, Ergin İğrek ve daha nice hocalarımızdan çok şeyler öğrendik…

En sevdiğim hocalarımdan biri Kadir Cangızbay’dı… O’nu da yitirdik…

-*-*-

Ve biz, asla Türkiye düşmanı olmadık, değiliz…

Bunu inatla söyleme ihtiyacı hissediyorum…

-*-*-

Çünkü Türkiye’ye gidemiyoruz!

Korkuyoruz!

Neden?

Yönetiminin özellikle Kıbrıs meselesinin çözümsüzlüğünü öngören saçma siyasetini eleştiriyoruz da ondan…

Umarım siz bu satırları yazarken, Türkiye’nin çözümsüzlük hedefli saçma siyaseti de değişmiştir…


Yanmak çözüm değil, bizi çözüm paklar

Mülkiyet sorunu nedeniyle en başta Simon Aykut olmak üzere, gerçekten masum insanlar hapiste tutuluyor…

Haklı bir protesto yapıldı dün ama asıl protesto edilmesi gereken, çözümü engelleyenlerdir ve şu anda bu engeli çıkaranlar, yürüdüğünüz istikamet değil, ters istikamettedir…

-*-*-

İzolasyonlar, ambargolar nedeniyle, gençlerimiz hiçbir uluslararası aktiviteye katılamıyor…

-*-*-

Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü, uluslararası denetim eksikliğini de getiriyor, Meclis başkan seçemiyor, Merkezi İhale Komisyonu gibi yerlerde, her ihaleden, ama her ihaleden pis kokular yayılıyor ve kimse müdahale etme gereği duymuyor…

-*-*-

Eğitim çöktü, sağlık göçtü, trafik keşmekeş…

Sahte üniversite diplomaları havada uçuşuyor ve daha bakalım ne kadar uçuşacak!

-*-*-

Kamu maliyesi borcu borçla kapatmaya çalışıyor…

Ama saçma sapan külliye inşaatı yapılıyor…

-*-*-

Kıbrıs sorunu, kabul edilebilir bir şekilde, evet 50 seneden beridir görüşülen kalıplarda çözüme ulaştırılmalıdır!

Nazan Öncel’in şarkısındaki gibi, “… yanmak çözüm değil, bizi çözüm paklar”…