“Ergün Vehbi ve Süleyman Göktaş’ın toplumumuza katkıları unutulamaz...”

Sevgül Uludağ

ULUS IRKAD

Geçen haftalarda kaybettiğimiz, ailesinin Baf’a katkıları unutulmayan ve de çok değerli bir entellektüel olan Sayın Ergün Vehbi ve spor uzmanı Süleyman Göktaş’ın ardından: Onların toplumumuza katkıları unutulamaz...

ERGÜN VEHBİ...

Ergün Vehbi Bey’i CTP’den milletvekili olduğu zaman uzaktan tanıdım ama ben Baf’ta akrabaları olan Uçar ailesini de tanıyordum. Baf’ta dayılarının çocukları olan Uçar’ların babası Niyazi dayıyı unutamam. Öğretmenlerimiz rahmetli Aydın Uçar ve rahmeti Akın Uçar’ın çok yakın yeğenleriydiler. Bu arada Polis Komutanı olan babalarının bir müddet Baf’ta kaldığını, kardeşleri  rahmetli Harper Bey’in bizzat kendisinden babamın öğrencisi olduğunu, kardeşlerinden Erol Bey ve Türker Beylerin de Baf’ta Baf Ülkü Yurdu’na emek verdiklerini de Baflılardan duymuştum. Türker Bey’in de Baf Ülkü Yurdu’nun önemli kalecilerinden biri olduğunu biliyordum.

Ergün Bey tok ve gür sesiyle ve de tabi ki entellektüel bilgisiyle de önemli bir kişilikti. Bu arada ben 1977 yılında kardeşi Harper Vehbi bey’in (SÜL-TUR) o zamanlar rehberiydim ve rehberliğim sırasında Harper Bey vefat etmişti. Harper Bey’in kaynı ile birlikte çok iyi bir muhasebeci olan Güneş Bey adlı bir arkadaşın da yanında Ergün Bey’in acentenin yönetilmesi için o günlerde sorumluluk aldıklarını da unutmadım.

Ergün Vehbi'nin 16 Temmuz 1991'de Suadiye, İstanbul'da Bülent Ecevit'le görüşmesi. Foto Turgut Vehbi'nin arşivinden...

KİTAP SARAYI’NDA SOHBETLER...

Ergün beyi bir de Hikmet Afif Mapolar’ın “Kitap Sarayı”ndan tanımaktaydım. Lefkoşa aydınları Naci Talat’la ve Hikmet bey’le birlikte olmak üzere bazı zamanlar Hikmet beyin Kitap Sarayı’nda  toplanırlar ve sohbet yaparlardı. Ben de o sıralarda Kitap Sarayı’nda kitap alırken onların sohbetlerine kulak verir ve doğrusunu söyleyeyim bu güzel, tarih veya politika dolu sohbetleri dinlemekten zevk alırdım. Bir defasında Ergün Bey oradakilere Yunan İç Savaşı’nı anlatmakta ve şunları söylemekteydi;

“Yunan İç Savaşı’nda, Yunanistanlı partizanlar aslında yenilmediler ama bir gece bir Rus Binbaşısı partizanların bulunduğu dağlara paraşütle indi ve partizanlara teslim olmalarını söyledi. Bu Rusların Yalta Konferansı kararıydı ve partizanlar da yenilgiyi kabul edip Balkanlar’a ve Bulgaristan’a çekilip yenilgiyi kabul ettiler.”

Ergün Bey’in Sanayi Holding yapılanması ve sendikalaşmasında da önemli bir yeri olduğunu duymuştum ve eğer o dönemlerde yapılan belgeseller varsa muhakkak onun verdiği bilgiler bayağı değerliydi diye düşünüyorum.

SÜLEYMAN  GÖKTAŞ ARKADAŞIN ANISINA

Kuzey Kıbrıs’ta son 50 yıllık spor yapılanmasında Süleyman Göktaş’ın  katkılarını unutamayız. O her yerde vardı. Atletizm, basketbol ve voleybolda, hatta sporun diğer alanlarında da ismini duyurmuştu. Öğretmen Koleji’ne giderken biz Öğretmen Koleji öğrencileri de muhakkak her Atletizm Yarışması’nda onu karşımızda bulurduk. Omaç Başat Bey de pek tabi ki unutulamaz. Süleyman’la basketbol karşılaşmalarında her zaman birlikte olduk. Ben de uzun bir dönem Şehit Osman Ahmet İlkokulu Basketbol koçuydum ve bu arada basketbol hakemliği de yapmıştım. Rahmetli Hasan Ruso Hocamızla birlikte Basketbol’a verdikleri emekleri de unutamam.

Sevgili Süleyman’ın vefatı Kuzey Kıbrıs’taki spor adına da büyük bir kayıp oldu.

Yıldızlar hep yoldaşı olsun…


GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR KİTAPLAR...

“Holokost’ta kaybolmuş Dora Bruder, neredesin?”

Burak SOYER/BİANET

Nobel Ödüllü yazar Patrick Madiano’nun en çok ilgi gören kitaplarından biri olan “Dora Bruder”, Holokost’ta “kaybolmuş” Dora Bruder’in ve onun gibi milyonlarca insanın, hem de yazarın kendi geçmişine yaptığı yolculuğu, mazi, bireysel ve toplumsal bellek, kimlik, hafıza çerçevesi içinde anlatan bir kitap.

SIKINTILI BİR ÇOCUKLUK...

Patrick Modiano, 1945 yılında, Paris’te Yahudi asıllı bir baba ve Belçika asıllı bir annenin çocuğu olarak doğmuş. Tüm öğrenim hayatını Fransa’da geçirmiş. İkinci Dünya Savaşı’na denk gelen çocukluğu, sıkıntılarla dolu bir dönem olarak hafızasında kalmış. 1968 yılında ilk romanı “La palace de l’étoile” yayımlanmış. 1972’de çıkan ikinci romanı “Les Boulevards de la ceinture” ile L’Académie Française Ödülü’nü kazanmış. 1978 yılındaki “Karanlık Dükkânlar” ile Goncourt Ödülü’ne, 2000 yılında Paul-Morand Ödülü’ne, 2005’te Prix des libraries, 2010 yılında Cino del Duca Ödülü’ne, 2012’de Avusturya Devleti Avrupa Edebiyatı Ödülü’ne ve daha pek çoğuna layık görülmüş. Son olarak 2014 yılında da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmış.

BİR KAYIP ŞAHSIN PEŞİNDE...

Kırk beş kitabı olan Patrick Modiano, Can Yayınları’ndan Refike Ebru Erbaş çevirisiyle yayımlanan “Dora Bruder” romanıyla bir kez daha Türkçe’de okurlarla buluştu. 1990’lı yıllarda, eski gazeteleri karıştırırken bir babanın Nazi işgali altındaki Paris’te gazeteye verdiği kayıp ilanıyla karşılaşmasının ardından, bu “kayıp” şahsın peşine düşen Modiano’nun, hem kaybolan Dora Bruder’in hem onun gibi “kaybolmuş” milyonlarca insanın, hem de kendi geçmişine yaptığı yolculuğu, mazi, bireysel ve toplumsal bellek, kimlik, hafıza çerçevesi içinde anlatan ve İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan soykırımın bilinmeyen uçlarını da su yüzüne çıkaran bir kitap.

KAYIP ŞAHIS DORA BRUDER...

“Dora Bruder”, konusu dışında, yazım süreci bakımından da dikkate mahzar olmayı hak eden bir roman. Patrick Modiano’nun anonim bir anlatıcı olarak karşımıza çıktığı kitaptaki kayıp şahıs Dora Bruder, gerçekte de yaşamış, ancak akıbeti bilinmese de tahmin edilebilme ihtimali olan 15 yaşında genç bir kız. Modiano, 1988 yılında Paris-Soir’in “Dünden Bugüne” adlı sayfasında şöyle bir ilanla karşılaşır: “Paris. Kayıp genç kız aranıyor, Dora Bruder, 15 yaşında, 1.55 boyunda, oval yüz, gri-kestane gözler, üzerinde gri renkli spor bir manto, bordo kazak, lacivert etek ve şapka ile kahverengi spor ayakkabılar var. Her türlü bilginin Ornano Bulvarı no. 41, Paris adresindeki Mösyö ve Madam Bruder’e iletilmesi.”

Dora Bruder, kayıp edilmeden önce annesi ve babasıyla birlikte...

BİYOGRAFİDEN OTOBİYOGRAFİYE...

İlandaki Ornano Bulvarı, Madiono’nun çocukluğunun geçtiği yerdir. Yazarın bunu görmesi üzerine kitap bir anda karışık bir kronolojiyle, flashback’lerle, birçok mekân ve bu mekânlar üzerinde soykırım sırasında yaşanmış gerçek hikâyelerin Madiano’nun “olasılıkları”yla harmanlanan bambaşka bir anlatıya dönüşür. Tarihler 1995 yılını gösterdiğinde, Madiano Dora Bruder’in peşine düşmeye karar verir ve Dora’yı aramaya, onun hayatına başladığı yerden başlar. Paris’in kanla dolu 1940’lardaki ve 1990’lardaki sokaklarında, caddelerinde, bulvarlarında okuru bir gezintiye çıkaran Madiano’nun, Dora’yla ilgili bulduğu her ipucu, kendisinin hayatıyla çakışmaktadır. Madiano da Dora’yla aynı yerlerde dolaşmıştır. Kitabın yazıldığı 1988 yılında elini kolunu sallaya sallaya gezdiği mekânlarda Dora, kırk yıl önce o malum sonunun ne zaman gelip kendisini bulacağını beklemektedir. Bu durum Madiano için tamamen duygusal bir hâl alır ve roman da yazarın kişisel anılarının birer birer, yavaş yavaş ortaya saçıldığı, biyografiden otobiyografiye dönüşen bir forma girer. Kurgu ve gerçek birbirine karışır. Belki de karışmıyordur ama Madiano, öyle olmasını istemiştir, kim bilir?

SOYKIRIM KURBANLARINDAN BİRİNİN PEŞİNDE...

Patrick Madiano “Dora Bruder”de, soykırımın milyonlarca kurbanından birinin izinin peşine düşerken aslında kalan kurbanların da hikâyelerinden kesitler sunuyor. Paris’in sokaklarında gezerken, yolunun üzerindeki mekânlarda yarım asır önce neler yaşandığına dair gerçek olması kuvvetle muhtemel “olaylardan” söz ediyor ve okuru bir zaman yolculuğuna çıkarıyor. Geçmişten bahsederken şimdiki zaman dilini kullanması, kitabın inandırıcılığını artırırken iç içe geçmiş hikâyeler birbirini tamamlıyor ve sanki kaderin ağlarında sadece takvim marifetiyle tanışma imkânı bulamayan iki “gerçek” kişinin yazınsal portresini sayfalarına taşıyor.

(BİANET.ORG – Burak SOYER – 10.8.2024)