Cumhuriyet Meclisi Başkanı Teberrüken Uluçay, KKTC’nin halen içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi koşulların, gelecekte hangi sistemle yönetileceğine dair tartışmalara ciddi anlamda ışık tutacağını söyledi.
“Sistemleri üretken kılmak bize bağlıdır” diyen Uluçay, parlamenter sistemin nimetlerinden yararlanılamadığına, bu sistemin iyileştirilebileceğine işaret etti.
Başbakan Tufan Erhürman, “Ortada bir sorun var ve çare üretmek istiyorsak çare ne olabilir, parlamenter, yarı parlamenter ya da başkanlık veya başbakanlık sistemi olabilir” dedi.
Başbakan Erhürman, öncelikli zorunluluğun hangi soruna çözüm arandığını tespit etmek olduğunu vurguladı.
“KKTC’de İdeal Yönetim Sistemi” konulu çalıştay Girne Oskar Otel’de yapılıyor.
Bugün sabah başlayan ve iki gün devam edecek çalıştayda, sırasıyla DAÜ İşletme ve Ekonomi Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Deniz İşçioğlu, DAÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Osam, Cumhuriyet Meclisi eski Başkanı ve Dr. Fazıl Küçük Vakfı Onursal Başkanı Sibel Siber, Maliye Bakanı Serdar Denktaş, Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Cemal Özyiğit, Başbakan Tufan Erhürman ile Meclis Başkanı Teberrüken Uluçay birer konuşma yaptı.
Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İşletme ve Ekonomi Fakültesi ile Dr. Fazıl Küçük Vakfı işbirliğindeki “KKTC’de İdeal Yönetim Sistemi Tartışması: Uluslararası Katılımlı Başkanlık Sistemi ve Parlamenter Sistem Çalıştayı”na yasama, yürütme, yargı organı başkan ve temsilcileri, bazı bakanlar, milletvekilleri, eski ve yeni bürokratlar yanında çok sayıda akademisyen katıldı.
ABD, Türkiye, İtalya gibi ülkelerin yanı sıra KKTC’den uzmanların da konuşma yapacağı çalıştayda bugün “Uluslararası Alandan Farklı Yönetim Modelleri”, “Sistem Tartışmaları” “KKTC İçin İdeal Sistem Arayışı” konulu 3 oturum gerçekleştiriliyor.
Çalıştayda, yarın ise, katılımcılar gruplara ayrılarak, sorunları farklı başlıklarda tartışacak. Çalıştayla ilgili sonuç raporu da hazırlanarak basınla paylaşılacak.
İŞÇİOĞLU
Çalıştayın açılış konuşmasını yapan DAÜ İşletme ve Ekonomi Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Deniz İşçioğlu, küreselleşme ile birlikte dünya düzeni içinde birçok taşın yerinden oynadığına işaret etti.
İdari, hukuki, ekonomik ve siyasal boyutlarıyla yönetim sistemlerinin yeniden tartışılmasına duyulan ihtiyacın artık daha yüksek sesle dile getirilmeye başladığını söyleyen İşçioğlu, yeni bir düzen arayışı çerçevesinde bilindik tüm kavramların yeniden tanımlandığını, yönetim anlayışının geleneksek yapıdan çıkarılıp farklı arayışlar içine girildiğini kaydetti.
İşçioğlu, bu sistem arayışında, merkezi yönetimin yapısal dönüşümünün nasıl gerçekleşeceği, devletin rolü ve sınırlarının ne olacağının, yasama, yürütme, yargı ilişkisi, seçim, temsil denetim, merkezi yerel yönetimler arasındaki görev yetki ve bütçe paylaşımının nasıl olacağı başlıklarının çerçevesinin çizilmeye muhtaç olduğunu anlattı.
Uzun bir süredir ülkedeki mevcut sistemin sorunlarının dile getirilmeye başlandığına da işaret eden İşçioğlu, mevcut sorunların giderilmesi için KKTC’nin ideal bir yönetim sistemini tartışması gerektiğini vurguladı.
Farklı sistemler ele alınarak KKTC için ideal yönetim sistemi arayışına rehber oluşturulmaya çalışılacağına dikkat çeken İşçioğlu, çalıştaydan elde edilen sonuçlarla daha istikrarlı bir yönetim sistemi, kamu yönetimi yapısı ve daha güçlü yerel yönetimler oluşturulmasına katkıda bulunmanın amaçlandığını sözlerine ekledi.
OSAM
DAÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Osam da konuşmasında, vakıf ve üniversitenin işbirliğinin önemine işaret ederek, çalıştayın DAÜ ev sahipliğinde yapılmasından onur duyduklarını kaydetti.
Yönetim sisteminde çok çeşitli sorunlar bulunduğunu, ancak bu sorunların üstesinden gelmenin kendi üzerlerine düştüğünü ifade eden Osam, sistemin değiştirilmesinden önce iyileştirilmesine çalışılması gerektiği düşüncesini dile getirdi.
Osam, bunu yaparken farklı sistemlerin ele alınmasının da önemli olduğunu vurgulayarak, DAÜ’nün vizyon ve misyonu doğrultusunda üzerine düşeni en iyi şekilde yapacağını kaydetti.
Osam, devlet ve hükümetin de üzerine düşeni yapacağına inanç belirtti.
SİBER
Cumhuriyet Meclisi eski Başkanı ve Dr. Fazıl Küçük Vakfı Onursal Başkanı Sibel Siber de, Kıbrıs Türk halkının varlık mücadelesi verdiği günlerden bu günlere gelmesinin kolay olmadığını anlattı.
Siber, amaçlarının, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle; daha verimli çalışan kurumlarla yaşam kalitesini yüksek tutmak, devlet birey ilişkisini yasalara sadece yönetilenin değil, devlet yöneticilerinin de uyacağı, daha çağdaş temellere oturtmak ve devleti daha ileri noktalara taşımak olduğunu söyledi.
“YÖNETİM SİSTEMİNDEN GENEL BİR HOŞNUTSUZLUK VAR”
Gelinen noktada devlet ve yönetim sisteminden kaynaklanan genel bir hoşnutsuzluk olduğunu vurgulayan Siber, mevcut sistemden toplumun hemen hemen tüm kesimlerinin şikayetçi olduğunu söyledi.
Devlet işleyişinde ve verimliliğin düşük olmasında en büyük neden olarak yine karşılarına sistemin çıktığını ifade eden Siber, “sistemi suçluyorsak, şikayet ediyorsak, bu sadece şikayet düzeyinde kalmamalı. Çareler üretmeli ve çıkış yolları bulmalıyız. Aksi, durumu kanıksamak, kabullenmek demektir” dedi.
Dr. Küçük’ün en büyük arzusunun, kazanılan varlık mücadelesinden sonra halkın hak ettiği gibi bu topraklarda güven ve refah içinde ilelebet yaşaması olduğuna dikkat çeken Siber, vakfın temel amacının da halkın yaşam kalitesinin yükselmesi için çalışmalar yapmak, O’nun mücadelesini ve ilkelerini canlı tutmak olduğunu vurguladı.
“SİSTEMDEKİ SIKINTILARI MASAYA YATIRMAYI HEDEFLEDİK”
Çalıştayla sistemdeki sıkıntıların masaya yatırılmasını hedeflediklerini söyleyen Sibel Siber, durum tespiti yaparak, mevcut durumun daha iyi bir yapıya dönüştürülmesi için alternatif sistem modellerini karşılaştırmak ve ülke için yine en uygun modelin ne olabileceğine dair görüşler üretmeyi hedeflediklerini aktardı.
Sistemin tartışılmasının ilk kez yapıldığına işaret eden Siber, Meclis başkanlığı yaptığı dönemde tespit ettiği, mevcut sistemin Meclis, hükümet çalışmalarında verimini etkileyen sorunlara değindi.
KKTC’de uygulanan parlamenter sistemde, Meclis ve hükümet arasında kuvvetler ayrılığı olmadığını, bu yapıda da parlamentoya karşı sorumlu bir hükümet modelinden bahsedilemeyeceğine işaret eden Siber, yasama organının, yürütmenin yani hükümetin elinde olduğunu belirtti.
Meclis’in ne yasama, ne de denetim faaliyetlerini gerektiği gibi yapabildiğini söyleyen Siber, tüm bunların daha ziyade hükümet iradesinde olduğunu, hükümet izin verdiği ölçüde Meclis’in bu görevlerini yerine getirebildiğini kaydetti.
50 milletvekiline sahip meclisin açılması için salt çoğunluk yani 26 sayısı gerektiğinden, sıklıkla nisap sıkıntısı çekildiğini söyleyen Siber, bu nedenle meclis oturumlarının ertelenebildiğini veya saatinde başlamasının mümkün olmadığını anlattı.
Siber, mevcut sistemde teknokrat bakan atanmadığı durumlarda, hükümet yapısının Meclis’teki 50 milletvekilinden oluştuğunu aktararak, bu durumda Başbakan ve bakanların 5 çalışma gününün 2’sini Mecliste geçirdiğini, bunun da hem Meclis’teki, hem bakanlılardaki verimi düşürdüğünü söyledi.
Meclis’teki 50 milletvekilinden 12 tanesi Başbakan, bakan ve Meclis Başkanı olarak görevlendirildiğinde geriye kalan 38 milletvekiliyle komitelerin verimli çalışmasının da mümkün olmadığına işaret eden Sibel Siber, sürekli değişen hükümetler, bürokratların devlet işleyişinde kurumsal hafıza, kurumsallığın da olmadığı bu yapıda verimin düştüğünü, projelerin beklediğini kaydetti.
“MEVCUT YAPI SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL “
Bu yapının sürdürülebilir olmadığını vurgulayan Siber, mevcut sistemin işlevselliğini arttıracak şekilde iyileştirilmesi ya da işlevsel bir model arayışına geçilmesi gerektiğini söyledi.
Siber, çalıştay sonuçlarının tüm halka hayırlı olması temennisinde bulundu.
DENKTAŞ: “BAŞKANLIK SİSTEMİNİ BU ORTAMDA İRDELEYEBİLECEK OLMAK GÜZEL”
Maliye Bakanı Serdar Denktaş, Dr. Fazıl Küçük Vakfı’na ve DAÜ İşletme Fakültesine, “son derece kaliteli bir ortamda, yıllardır tartışamadıkları konuyu irdeleyebilecek olmaktan dolayı” teşekkür etti.
Geçmişten beri başkanlık sistemini savunan biri olduğuna dikkat çeken Denktaş, Başkanlık sistemini bilen, içinde yaşayan bir topluluk olduklarını, federe devlet kurulacağında 1966’da yine başkanlık sistemiyle devam etmenin gündeme geldiğini ancak, Rauf Denktaş’ın parlamenter sistemi ısrarla talep ederek “Güney’in ulusal konseyi var bizde farklı yaklaşımlar var sıkışınca gidilebilecek parlamento olmalı” demesi üzerine federe devletin parlamenter sistemde kurulduğunu anlattı.
Denktaş, KKTC kurulacağında da aynı tartışmanın yaşandığını, kamuoyuna ne kadar yansıdığını anımsayamadığını ancak aynı gerekçelerle parlamenter sistemin tercih edildiğini belirterek, 28 yıldır kesintisiz parlamentodayım, başkanlık sisteminin daha iyi olacağına inananlardanım” dedi.
Denktaş, geçmişte bu konuyu ne zaman gündeme getirse “Rauf Denktaş başkanlık sistemi ister oğlunu kullanır” dendiğini, Denktaş döneminin ardından Mehmet Ali Talat ve Derviş Eroğlu dönemlerinde de şimdi Mustafa Akıncı döneminde de kendisinin hala başkanlık sistemini savunduğunu vurguladı.
Şu anki Parlamenter sistemin kendi deyimiyle Başbakanlık sistemi olduğunu, yürütmenin yasamayı yönlendirip etkilediğini söyleyen Denktaş, yasamanın yürütmeyi denetleyebildiği bir ortam olmadığını belirtti.
“İYİ YÖNETİCİ ÜLKEYİ HER YASAYLA İYİ YÖNETİR”
Denktaş, iyi- kötü yasa, anayasa olmadığını, iyi yöneticinin en kötü yasaya, anayasaya da sahip olsa ülkeyi iyi yönetebileceğini söyledi.
Başkanlık sisteminde sorumlunun belli olduğunu, bu nedenle iyi yönetemiyorsa, 2 dönemli kısıtlı görev süresince ne kadar popülist davranırsa davransın verebileceği zararın da sınırlı olduğunu anlatan Denktaş, “bir kez daha, bence bizim ülkemize en uygun sistem başkanlık sistemidir diyorum” dedi.
Denktaş, Güney’deki, Türkiye’deki sistemlerin incelenerek iyi yönlerinin örnek alınabileceğini ifade ederek, tüm bunların ilk kez bu çalıştayla konuşulacağını söyledi. Sonucun hemen uygulamaya girmeyeceğini ancak bu tartışmanın düzeyli yapılması gerektiğinin öncülüğünün burada yapıldığını belirtti.
“KKTC’de yerel seçimlerin başkanlık sisteminde yapıldığını, genel seçimlerin parlamenter sistemde yapıldığını ancak bu sefer tek seçim bölgesi denediklerini ancak istedikleri gibi olmadığını” dile getiren Denktaş, başkanlık sistemine karşı çıkanların, sorulduğunda “çözüm olursa geçeriz öncesinde geçmeye gerek yok” dediğini anlattı.
Denktaş, “adına parlamenter denilemeyecek” içinde bulunulan sistemi, başkanlık sistemini inceleyip tartışmanın, yapılabilecek en güzel şey olduğunu vurgulayarak, çalıştayı düzenleyenleri kutladı.
ÖZYİĞİT
Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Cemal Özyiğit ise, bu anlamlı etkinliği gerçekleştirenlere teşekkür ederek, son dönemde üniversitelerin etkinliklerine katılmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi.
Özyiğit, bugün de, ülkede uzun zamandır tartışılan ancak sonuçlanamayan başkanlık sistemini irdelemek için bir araya geldiklerini belirterek, “istesek de istemesek de uluslararası hukuka göre, burada bir alt rejim var” dedi.
Dolayısıyla bize düşen öncelikli görevin, kendi ayakları üzerinde duran, sivil demokratik rejimi konuşmak olduğunu kaydeden Özyiğit, “Anayasanın geçici 10. Maddesinin kaldırılmasıyla vesayet rejiminin sonlanmasıyla ortaya çıkacak rejimin tartışılması lazım bence” dedi.
“ÖNCE REJİM DOĞRU KURGULANMALI”
Özyiğit, rahmetli Arif Hoca’dan alıntı yaparak ”bizi biz yönetelim istersek krallıkla yönetiriz” diyerek, önce güçlerin, güç dengelerinin yerine oturması için rejimin doğru kurgulanması gerektiğini söyledi.
1960’da ortaklık devleti kurulduğunu, Cumhurbaşkan vekiline veto hakkı verildiğini hatırlatan Özyiğit, bu ortaklığın yürümediğini, Kıbrıs Türk toplumunun çatışmaların başlamasından federe devletin kuruluşuna kadar başkanlık sistemiyle yönetildiğini hatırlattı.
Özyiğit, tüm bu sistemlerin verimliliğinin konuşulabileceğini, ancak yürütmeyle yasamanın bütünleştiğini herkesin farkında olduğunu söyledi. Yürütmenin onaylamadığı bir yasanın parlamentodan geçemeyeceğini dile getiren Özyiğit, dolayısıyla sistemi görüşürken olası bir çözümün de göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtti.
ERHÜRMAN: “SORUNLARI GEREKTİĞİ GİBİ TARTIŞABİLMEK LAZIM”
Başbakan Tufan Erhürman ise, Dr. Fazıl Küçük Vakıfı’na ve mensubu olmaktan onur duyduğu DAÜ’ye böyle bir çalıştay düzenlediği için teşekkür etti.
Çok uzun süreden beri tartışılması gereken, ancak nedense ya hiç tartışılmayan, ya da gerektiği gibi tartışılamayan pek çok konu biriktiğini dile getiren Erhürman, “bunlardan bir tanesi de bugünkü konudur. Tartışmadığımız değil 10 yıldır tartışılan ancak gerektiği şekilde ele alınmayan” dedi.
Buradaki tartışmaların gerektiği şekilde yapılmasını ve sonuç çıkarmayı becerebilmeyi umduğunu dile getiren Erhürman, “Hem politika yapıcılara yol göstermek açısından hem de bir vizyon geliştirebilmek açısından” dedi.
Erhürman, gerektiği gibi tartışabilmek için küçük küçük bilgilerden hareket etmek gerektiğini belirterek, “parlamenter sistem denilen sistem bizde tam da parlamenter değildir” yorumları yapıldığına atıfta bulunarak, kendisinin buna çok katılmadığını söyledi.
Parlamenter sistemin kendi yapısal defektleri olduğunu ve bunları KKTC’de de taşıdığını ifade eden Erhürman, bunun dışında yaşanan başka sorunlar da olduğunu, ancak bunların parlamenter sistemden oluşan sorunlar olmadığını belirtti.
Erhürman, örneğin meclisin 26 nisabı gerektirmesinin parlamenter sistemle ilgili bir şey olmadığını, Anayasa değişikliği önerisinde meclisin az insanla açılabilmesi önerisi olduğunu, ancak değişiklik yapılamadığı için bu sorunun çözülemediğini anlattı.
“YASAMANIN YÜRÜTME ÜZERİNDEKİ DENETİMİ 1900’LERDE ZAYIFLAMAYA BAŞLADI”
Parlamenter sistemlerin neredeyse tamamında yasamanın yürütme üzerindeki denetiminin zayıfladığını ve yasamanın yürütmeden bağımsız yasama faaliyeti yapabilme kabiliyetinin zayıfladığını dile getiren Erhürman, bu zayıflığın da 1900’lü yılların başlarında disiplinli siyasi partilerin ortaya çıkmasıyla başladığını ifade etti.
Hükümeti oluşturacak çoğunluğa sahip olunan parlamentoda, çoğunluğun liderlerinin de bakanlar kurulu olduğundan, bakanlar kurulunun getirdiği yasaların, parti disiplini içerisinde parlamentoda desteklenerek geçtiğini anlatan Erhürman, parlamentodaki çoğunlukla hükümet çoğunluğu örtüştüğü için de parlamentodaki çoğunluğun hükümet üzerinde bir denetim uygulamasının çok da beklenemeyeceğini söyledi.
“Yasama ve yürütme ayrıdır, yasalar yürütmeyi denetler” kurgusunda, krallıkların ortadan kalkıp siyasi partilerin disiplinli hale gelmesiyle, bir aşınma ortaya çıktığını kaydeden Erhürman, bunun tüm parlamenter sistemlerde bir sıkıntı olduğunu vurguladı.
“BAŞKANLIK SİSTEMİNDE DE DOĞASINDAN KAYNAKLANAN BİR TAKIM SIKINTILAR VAR”
Başkanlık sistemine bakıldığında onun da doğasından kaynaklanan bir takım sıkıntılar olduğuna işaret eden Erhürman, temel sıkıntının eğer başkan ve parlamento çoğunluğu farklı siyasi partilerdense başkanın ve yürütmenin enstrümanlarından olan yasaların geçmesinin mümkün olamayabileceğini, bu tıkanıklığın ABD’de bile zaman zaman yaşandığını söyledi.
Erhürman, bizim gibi “çatışmacı kültürlerde” bu tip tıkanıklıkların çok da kolay aşılamayacağını belirterek, bunun tersinin de başkan ve parlamentonun aynı partiden olması halinde ise başkanlık sisteminden beklenen faydanın, kuvvetler ayrılığının, ortaya çıkmayabileceğini anlattı.
“YAPISAL DEĞİL İŞLEVSEL TARTIŞMA VERİMLİ”
Bu tartışmaları, yapısal tartışma düzeyinde değil, işlevsel tartışmalar olarak yürütmenin daha verimli olacağını dile getiren Erhürman, “yani neye çare arıyorsunuz sorusu sizi sonuca daha kolay ulaştırabilir” dedi.
Serdar Denktaş’ın 1975’den beri Başkanlık sistemini savunduğunu söylediğini anımsatan Erhürman, “Ben de 2000’de yazdığım ‘Çare Başkanlık Sistemi mi’ kitabımdan beri aynı kafadayım. Çünkü ben neye çare aradığımız noktasından hareket etmemiz gerektiği kanaatindeyim” dedi.
“Ortada bir sorun var ve çare üretmek istiyorsak çare ne olabilir, parlamenter, yarı parlamenter ya da başkanlık veya başbakanlık sistemi olabilir” şeklinde konuşan Erhürman, öncelikli zorunluluğun hangi soruna çözüm arandığını tespit etmek olduğunu vurguladı.
Erhürman, bazen tartışılırken “Başkanlık sisteminde koalisyon yoktur” gibi yanlış konular konuşulduğunu belirterek, bunun yanlışlığının yıllardır Güney Kıbrıs’tan görüldüğüne işaret etti.
Erhürman, başkanlık sisteminde istikrar olduğunun da çok doğru olmadığını, Latin Amerika’da yıllardır istikrarlı bir yapı kurulamadığını da hatırlattı.
Denktaş’ın anlattığı gibi “başkanlık sisteminde 2 dönem bütçe disiplinine uyulmazsa zaten değişecektir, toparlanır” mantığını da doğru bulmadığını belirten Erhürman,“ 2 dönem 10 yıldır bu dönemde birileri dağıtırsa nasıl toplanır bilemedim” dedi.
“ÜLKENİN BİRİNCİ SORUNU PATRONAJ”
“Benim metodolojimde önce sorunları doğru tespit ederek, bundan hareketle hangi hükümet sistemi bu sorunları çözmeye müsaittirden yola çıkılmalıdır” diyen Erhürman, bu ülkedeki 1. sorunun patronaj olduğunu söyledi.
Başkanlık sistemi patronaj sorununu çözer mi diye sorarsak Latin Amerika’da çözmediğinin bilindiğini belirten Erhürman, “bu ülkede öyle bir yapının içerisindeyiz ki, öyle bir yapıyı dönüştürmeye çalışıyoruz ki, yukardan aşağıya ve aşağıdan yukarıya insanların birbiriyle menfaat ilişkisi içine girdiği yapıda, aşağıdan yukarı sürekli talepler, yukardan aşağıya da o taleplerin karşılanması karşılığında siyasi destek talebi gider “ dedi.
Erhürman, bunun “kültürel kodlarımıza kadar” sızdığını belirterek, insanların kendisine “adaletten yanasınız vs. çok takdir ediyoruz sizi” dediğini ve yanından ayrılırken kendisinin partili kızının da işsiz olduğunu hatırlattığını anlattı.
Bu anlayışın sürekli olarak siyasetin önüne takoz koyduğunu ifade eden Erhürman, bu anlayışın çok yaygın olduğunu, bazen statüko, bazen rejim denilen şeyin aslında bu anlayışın üzerine inşa edildiğini vurguladı.
“BU SİSTEME ÇOMAK SOKMAK ŞART”
Erhürman, bu sisteme çomak sokmak gerektiğini her zaman söylediğini, eğer bu ülkede bir değişimden yanaysak sisteme çomak sokmanın şart olduğunu, tüm toplumun bu sistemin içinde olduğunu dile getirdi.
Erhürman, liyakat sisteminin de yerle bir olduğunu, özel sektöre bile partizanlık bulaştığını ve bunun herkes tarafından bilindiğini kaydetti.
“PLANLI KALKINMA YAKLAŞIMI YOK”
1974’den beri planlı kalkınma yaklaşımı içerisinde olunmadığını ve gelinen noktada çok dar bir ekonomik model üzerinden çözüm üretmeye çalıştıklarını ifade eden Erhürman, bunun hükümet sistemiyle ilgili bir sorun olmadığını, Kıbrıs Türk halkının en büyük probleminin ‘bu memleketten bizden bir şey olmaz’ yaklaşımını içselleştirmesi olduğunu belirtti.
“DERDİM ÇÖZMEK, YOKSA YAPISAL MAKYAJLAR BENİ HEYECANLANDIRMIYOR”
Erhürman, bu sorunun solcu sağcı olmakla alakası bulunmadığını dile getirerek, “ yapısal soruna dönüştü, kültürel kodlarımızın içine girdi, bu anlayışı kırmak için Başkanlık sistemi yardımcı olacaksa ya da başka bir sistem olacaksa ben ona da varım, derdim çözmek, yoksa yapısal makyajlar beni heyecanlandırmıyor” dedi.
“Nasıl olur da Kıbrıs Türk halkı dünyada temsil edebilecek kişiler yetiştirirken, bir bütün olarak biz yapamıyoruz anlayışının arkasına sığınıyor ben anlayamıyorum” diyen Erhürman, bunu kıracak formül her ne ise arkasında sokaklara düşmeye hazır olduğunu söyledi.
Erhürman, doğru yerden çözüm odaklı tartışmalara hazır olduğunu ifade ederek, bu tür çalışmaların ışık tutacağı her noktanın fayda sağlayacağını belirtti.
ULUÇAY
Meclis Başkanı Teberrüken Uluçay da, çalıştayda ele alınan konunun ülkede yıllardır tartışıldığına dikkat çekerek, bugün konunun daha bilimsel verilerle ele alınacak olmasının kendisini mutlu ettiğini söyledi.
Başkanlık veya parlamenter sistemin her zaman tartışmaya açık olduğunu ifade eden Uluçay, özellikle KKTC’de 1975’li yıllardan beri konun tartışıldığını, bu konuda henüz kesin bir sonuca varılamadığını belirtti.
Bu çalıştay soncunda daha bilimsel verilerle KKTC’de uygulama biçimi de dikkate alınarak çok iyi sonuçlar çıkacağına inanç belirten Uluçay, dünyada değişik ülkelerde başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter sistem uygulamalarının bulunduğunu anlattı.
“YÖNETİM ŞEKLİ, HER ÜLKENİN SAHİP OLDUĞU KOŞULLARA BAĞLI”
Bu ülkelere bakıldığında her ülkenin sahip olduğu koşullara bağlı olarak kendi tercih ve seçimleri sonucunda oluşturdukları yönetim şekilleri olduğunu söyleyen Teberrüken Uluçay, başarılı olmuş örneklerin hepsinde en temel unsurun demokrasinin kendisi olduğunu vurguladı.
Demokrasilerde halk tarafından seçilmiş olmanın önemine işaret eden Uluçay, kendi ülkemizde de bu soruya cevap bulmaya çalışırken, ülke koşullarına uygun hareket etmek gerektiğine dikkat çekti.
Tarihi sürece bakıldığında, Kıbrıslı Türklerin aslında kendi koşullarından dolayı ülkede hangi sistemin olması gerektiğini tartıştığını söyleyen Teberrüken Uluçay, 1975’ten itibaren başkanlık sistemi olsaydı, bugün belki de yine ülkeyi derinden etkileyen temel sorunların çözülememiş olduğunun tartışılacağını kaydetti.
“ÜLKENİN İÇİNDE BULUNDUĞU KOŞULLAR GÖZ ARDI EDİLEMEZ”
Ülkenin içinde bulunduğu koşulların göz ardı edilemeyeceğini ifade eden Uluçay, 1975’te oluşturulan Federe Devleti Cumhurbaşkanın, yani Federe devleti başkanının halk tarafından seçilmesi gerektiğini vurguladı.
O dönemde adına her ne denirse densin Cumhurbaşkanı veya federe devletin başkanının, halk tarafından seçilmesinin önemli olduğunu aktaran Uluçay, “Bizim o gün sahip olduğumuz koşullar, ki bugün hala devam etmektedir, bize başkanlık sistemi mi, parlamenter sistem mi tercihlerinde modelin tamamını uygulama şansı vermiyordu” dedi.
Gelinen noktada bugün ülkede parlamenter sistemin uygulandığını belirten Meclis Başkanı Uluçay, Cumhurbaşkanın halk tarafından seçildiğini, Başbakanın yürütmenin, bakanları atarken dışarıdan teknokrat bakan da atayabildiğini anlattı.
“Dolayısıyla bakıldığında böyle bir harmanizasyon var. Biz aslında içinde bulunduğumuz parlamenter sistemin, önce bizi getirdiği noktayı ve bu noktadaki eksikliklerimizi nasıl gidereceğimizin peşine düşmeliyiz” diyen Uluçay, 4 yılda 4 hükümet oluştuğunu, bunun aslında parlamenter sistemin zafiyetinden değil, ülkenin siyasetinin gene durumun zafiyetinden kaynaklandığını kaydetti.
“PARLAMENTER SİSTEM İYİLEŞTİRİLEBİLİR…NİMETLERİNDEN YARARLANILAMADI”
Uluçay bütün bunlar üzerinde kafa yorulması gerektiğini, parlamenter sistemin iyileştirilebileceğini ifade ederek, parlamenter sistemin nimetlerinden yararlanılamadığını söyledi.
Bugün Meclisin mevcut yapısının yani 6 partiden oluşması ve 4’lü koalisyon hükümetinin çok daha geniş bir yelpazeye hitap edebilmesi açısından önemli bir şans olduğunu, iyi değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Uluçay, bu durumun daha sonraki süreçlerde özüne dönük sorunlara çözümler üretilebilmesi için önemli olduğunu belirtti.
Meclis’in 26 sayısı ile açılabilmesinin yarattığı sıkıntılara da işaret eden Uluçay, 3’te bir ile toplanılabilecek, konuları sınırlandırabilecek bir yapıyla, Meclis’in çalıştırılabileceğini anlattı.
Meclisi çalıştıranın milletvekilleri, meclisin daha hızlı, daha etkin yasama faaliyetini yapmasını sağlayanın ise komiteler olduğuna dikkat çeken Uluçay, eğer komiteler çalışmazsa Meclis’ten yasa çıkmayacağını aktardı.
“SİSTEMLERİ ÜRETKEN KILMAK BİZE BAĞLIDIR”
KKTC’nin halen içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi koşulların, gelecekte hangi sistemle yönetileceğine dair tartışmalarda ciddi anlamda ışık tutacağına dikkat çeken diyen Uluçay, “hangi yönetim biçimi olursa olsun, bana göre aslolan insandır. Sistemleri üretken kılmak bize bağlıdır. Çalıştayın sonuçlarını dikkate alarak durmak yok, çalışmaya devam” dedi.