CTP’nin 26. Olağan Kurultayında Faaliyet Raporu’nun Örgüt Sekreteri Erdoğan Sorakın, Mali Raporun da Mali Sekreter Ali Karavezirler tarafından okunmasının ardından Mustafa Makinist söz alarak bir konuşma yaptı ve seçim salonlarından artık kongre salonlarına geçilmesi gerektiğini ve CTP’nin buna daha fazla ihtiyacı olduğunu görüşünü bildirdi.
Mali Raporun oylanarak oybirliğiyle kabul edilmesinden sonra, CTP Gençlik Örgütü salona bayraklar ve davullarla girerek bir gösteri yaptı.
Daha sonra divan, tek genel Başkan Adayı olan Erhürman'ı onaya sundu ve Erhürman oybirliğiyle seçilerek CTP Genel Başkanı ilan edildi.
Tufan Erhürman alkışlar ve sloganlar eşliğinde kürsüye gelerek konuşmasını yaptı.
Erhürman'ın konuşması şöyle:
Sevgili yol arkadaşlarım, yoldaşlarım,
Yeni CTP’yi, yine birlikte kurmak için yola çıkacağımız bu günde, heyecanınızı, coşkunuzu, bu halk için, bu ülke için çalışma azminizi, umutlarınızı kuşandınız geldiniz… Hoş geldiniz…
Evet, bugün CTP’nin bundan sonraki siyasi yaşamının ilk günüdür. Her yerde söyledim. Bir kez daha söyleyeceğim. Bugün bu Kurultayda kalın bir çizgi çekiyoruz. Bu kalın çizginin gerisinden alıp ileriye taşıyacağımız şeyler var. Her şeyden önce 1970’ten beri savunduğumuz, uğrunda ter akıttığımız, yeri geldi kanımızı akıttığımız, ağır bedeller ödediğimiz sol değerlerimizi, sol ilkelerimizi taşıyacağız bu çizginin ötesine. Ama biliyoruz, 46 yıllık mücadelemiz bize öğretti ki yalnızca bunları taşımak yetmez… Sol mücadele, barış, demokrasi, haysiyet, adalet, üretim ve hizmet mücadelesi kolay değildir. Bu yol engebeli, meşakkatli bir yoldur. Bu yol ancak yoldaşlıkla, dayanışmayla, attığınız her adımda yoldaşlarınız omuzlarını omuzlarınızın yanında hissederseniz, hissedebilirseniz yürünebilir. Onun içindir ki fabrika ayarlarımızı da o kalın çizginin gerisinden alıp çizginin ötesine taşıyacağız. Dayanışmayı, saygıyı, sevgiyi ve hani Ustamız “biz birbirimizi sokakta bulmadık” demişti ya bize, işte onun sözünü ettiği birbirimize sahip çıkmayı alıp çizginin gerisinden, nerede bıraktıysak oradan, bu çizginin ötesine taşıyacağız.
"SAĞIN HASTALIKLAR ARAMIZA BULAŞTI"
Ama sevgili yoldaşlarım, bilmeliyiz ki, bugün çektiğimiz bu kalın çizginin gerisinde bırakmamız gereken, bırakacağımız şeyler de var. 46 yıllık parti yaşamımız içinde, belki bu kadar uzun sürede doğal karşılanabilecek, istemediğimiz, arzu etmediğimiz, hepsinden önemlisi sol değerlerimizle bağdaştırılması asla mümkün olmayan bazı şeyler de yaşadık. Bazı kadrolarımızın benmerkezci davranabildiğini, dayanışmadan, sevgiden, saygıdan, birbirine sahip çıkma anlayışından uzaklaştığını gördük. Bu ülkede hegemonyasını ilan etmiş sağ statükonun ve onun ürettiği kültürün bazı hastalıkların aramızdan bazılarına bulaştığını gördük. Sol değerlerimizle bağdaştıramayacağımız, rekabet, benmerkezcilik, ben bilirimcilik, kişisel hırslar, makam, mevki beklentileri, kişisel çıkar arayışları gibi bazı sağ hastalıkların bünyemizin orasında burasında dolaşma fırsatı bulduğunu gördük. Sakın ha… sakın ha kimse bizden bu hastalıkları bu kalın çizginin ötesinde hoş görmeyi, onlarla birlikte yaşamayı öğrenmeyi beklemesin. Kimse bizden, bu ülkede yerleşik hale gelmiş sağ siyaset anlayışını, yukarıdan aşağıya doğru menfaat dağıtıp, aşağıdan yukarıya siyasi destek sağlama anlayışını kabullenmemizi beklemesin.
"GRUPLAŞMAK BİZE YAKIŞMAZ"
Sevgili yoldaşlar, bugün, aynı zamanda, hakim kültürün bizlere bulaştırmaya çalıştığı bu hastalıklardan arınma günüdür. Yeni CTP’yi, bu hastalıklardan arınarak, yine birlikte oluşturma günüdür.
Parmağımızın arkasına saklanacak değiliz. Uzun bir süreden beri Partimiz, kamuoyunda, yapıp ettiklerinden, en önemlisi ürettiklerinden ziyade, parti içi, didişmelerle, gruplaşmalarla anılır oldu. Biz bir sol partiyiz bu bize asla yakışmaz. Bizi başka türlü yok edemeyeceklerini, kontrol edemeyeceklerini bilenler, bunu fırsat bildiler, gençler-yaşlılar, bıyıklılar-bıyıksızlar, sosyalistler-liberaller dediler, bizi bölmeye, parçalamaya, yok etmeye çalıştılar. Çünkü onlar da biliyorlar ki bizi yok etmenin bir tek yolu vardır, ancak CTP’yi bölüp yok ederlerse, solu yok edebilirler. Ama yağma yok. 46 yaşındayız… Çok köprüler geçtik… Azgın dalgaları birlikte aştık… Biz bu taktikleri biliriz…
"BİRLİK BERABERLİK ZAMANI"
Bana soruyorlar, “Hoca, iyi söylüyorsun, güzel söylüyorsun, doğru söylüyorsun da… CTP’nin bu halinde nasıl yapacaksın bunları? Sana izin verecekler mi? Neye, kime güveniyorsun” diyorlar. İki şeye güveniyorum yoldaşlar… CTP’nin özünde olan sol değerlerimize, sol ilkelerimize güveniyorum… Ama ondan daha önemlisi var. Biliyorum ki Mesarya’daki, Lefke’deki, Karpaz’daki, Girne’de hem dağın o tarafındaki hem de bu tarafındaki, Güzelyurt’taki, İskele’deki, Mağusa’daki, Lefkoşa’daki emekçi, esnaf, üretici, tarımcı, hayvancı, yedi gün yirmi dört saat sokakta, insanların içinde olan yoldaşlarım yukarıda bir yerlerde yaşanan bu didişmelerden fena halde rahatsız. Biliyorum ki çok sıkıldılar. Biliyorum ki onlar da benim gibi, CTP’yi fabrika ayarlarındaki dayanışmaya, saygıya, sevgiye döndürmeye hasret. Biliyorum ki onlar hazır. Biliyorum ki sizler yine birlikte demeye hazırsınız. Ben biliyorum. Başka hiçbir şeye ihtiyacım yok… Yalnızca size güveniyorum, arkaamı yalnızca size yaslıyorum. Zerrece kuşkum da yok. Ama bana bu soruları soranların çok güçlü bir şekilde duyması lazım. Sadece onlar duysun diye soruyorum. Şimdi söyleyin: Yeni CTP’yi yine birlikte kurmaya hazır mısınız? Bu ülkedeki sağ statükoyu birlikte yıkmaya hazır mısınız? Yeniden birlik-mücadele-dayanışma diye haykırmaya hazır mısınız?
Bu ülkede 1974’ten, hatta 1963’ten beri kurulmuş, taş taş üstüne konularak örülmüş bir statüko hüküm sürüyor. Bu statüko, adaletsizlik üzerine kurulmuş… Bu statüko bir halk olarak haysiyetimizi teferruat olarak görmüş… Bu statüko bizi üretimden koparmış… Bu statüko hizmet görüntüsü altında, yağmalamış, talan etmiş, peşkeş çekmiş, çevreyi tahrip etmiş, yalnızca bizim değil, gelecek kuşakların da haklarını yemiş… O vakit hiç çekinmeden, birilerinin okudukları üç beş satırdan bilgi edindiklerini sanarak durmadan ısıtıp ısıtıp önümüze sürdükleri, “ideolojiler bitti, sağ-sol ayrımı kalmadı” yalanlarına kulak asmadan adını koyalım bu ucubenin. Bu ucube sağ bir statükodur. Bu ülkede statüko sağdır. Eski olan, değişmesi gereken odur.
"VEFA SEMT ADINDAN İBARET DEĞİLDİR"
Peki biz değiştirebildik mi bu statükoyu? Son zamanlarda moda oldu biliyorsunuz. Kimileri sanki kendilerinden önce bu ülkede kimse yokmuş, kimse mücadele etmemiş, bugün bu ülkede biraz olsun demokrasiden, biraz olsun haysiyetten söz edebiliyorsak, barışı hiç olmazsa yüksek sesle savunabiliyorsak, bunun ardında bizden önceki yoldaşlarımızın, kanı, teri, emeği, ödediği bedeller yokmuş gibi konuşabiliyorlar. Hakimiyetin her şeyden önce unutma, unutturma üzerine inşa edilebileceğini biliyorlar. Ama biz unutanlardan değiliz, asla olmadık yoldaşlar. Vefa bizde bir semt adından ibaret değil. Demokrasi şehitlerini unuttuk mu?.. Bütçe meclise diyenleri, en zor günlerde barışı, federasyonu dillendirenleri, bunun için ağır bedeller ödeyenleri unuttuk mu? Matbaa direnişindeki yoldaşlarımızı unuttuk mu? 1990’da adaletsiz seçim sistemini ve seçimlere müdahaleleri protesto ederek Meclise girmeyi reddeden yoldaşlarımızı unuttuk mu?
Evet, unutmadık yoldaşlar. Biz unutanlardan değiliz. Biz vefa duygusunu yitirenlerden de değiliz. Hiçbir zaman da olmayacağız. Ama biz “artık tatlı su balığı olma, statükoya eklemlenme ve ondan nemalanma zamanıdır. Daha fazla değişime gerek yoktur. Yaptıklarımız yeter” diyenlerden de değiliz.. Hayır yetmez yoldaşlar… Daha yapacak çok işimiz, yürüyeceğimiz çok yolumuz vardır.
"YENİ ŞEYLER SÖYLEME ZAMANI"
Hani durmadan değişimden bahsediyor ya herkes. Evet, bu halk bu statükodan sıkıldı. Bu halk sağın kurduğu, sağın yaşattığı ve yaşatmaya devam ettiği, bizim de her türlü mücadelemize rağmen yıkamadığımız bu statükodan bıktı usandı. Onu değiştirmek istiyor. Denenmemişi denemek istiyor. Yeni olanı istiyor. O zaman yeni olanı söyleme zamanıdır.
Hani der ya Mevlana:
“Dünle beraber gitti cancağızım
ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”
Sağ statükonun ve onun kültürünün hüküm sürdüğü yerde yeni olan soldur, sol yenidir. Eşitliği, özgürlüğü, adaleti, haysiyeti, üretim ve hizmeti yerlerde süründüren bu statüko sağ bir statüko olduğuna göre, yeni olan politikalar yalnız ve ancak sol politikalardır. YENİ CTP bu ülkede sol politikaları uygulayacaktır. O yüzdendir ki şimdi yine birlikte yeni CTP demenin tam yeri ve tam zamanıdır.
HAYSİYET, ADALET, ÜRETİM, HİZMET...
Bir de “CTP’yi de denedik” diyorlar ya hani!.. Evet üç kez iktidara geldik. Yukarıda söyledim, yine söyleyeyim. İktidara geldiğimiz dönemlerde çok şeyler yaptık. Ama kabul etmeliyiz ki yapmak isteyip de yapamadıklarımız hep daha fazla oldu. Her üç iktidar döneminde de sağ partilerle koalisyon kurmak zorunda kaldık. Her üç iktidar döneminde de statükonun halatları ayağımıza dolaştırıldı. Bu denemelerden çok dersler çıkardık. O yüzdendir ki denenmemiş olanı da, denenmesi gerekeni de, denenmeye değer olanı da biliyoruz. Denenmemiş olan bu dersleri çıkarmış, özeleştirisini yapmış, yeni politikalarını üretmeye başlamış yine birlikte oluşturacağımız yeni CTP’dir. Denenmemiş olan sol politikaların, CTP’nin tek başına iktidarıdır.
Ama bu kez başka türlü olacaktır CTP’nin iktidarı. Yola 28 sayfalık bir manifestoyla çıkıyor olmamız boşuna değildir.
Kurultay’dan hemen sonra yeni programını, o programa uygun ayrıntılı plan ve projelerini hızla hazırlayacak, kamuoyuyla paylaşacak ve halktan o program, plan ve projelerin hayata geçirilmesi için oy isteyecektir yeni CTP. Bu defada kadromuzla, programımızla halkımızın karşısında geleceğiz.
Sol değerlerimiz ve ilkelerimiz doğrultusunda hazırlanacak yeni programımız üç ayak üstünde yükselecektir. Bunlar, haysiyet, adalet, üretim ve hizmettir.
"BARIŞ İÇİN UĞRAŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ"
Manifestoyu okuyanlar bana soruyorlar: “Hoca, bu manifestoda Kıbrıs sorununa çok fazla değinilmedi, yeni CTP artık Kıbrıs sorununun çözümünden vaz mı geçti” diyorlar. Böyle bir şey mümkün mü yoldaşlar? Kuruluşundan bu yana bu ülkede barışı istemiş, çözüm için federasyon formülünü en zor koşullarda savunmuş olan CTP’nin Kıbrıs sorununun çözümü için çalışmaktan vazgeçmesi söz konusu olabilir mi? Bunu düşünmek bile imkansızdır. Hele de bu günlerde, tarafların İsviçre’de son adımın atılması için bir kez daha buluşmaya hazırlandığı bu günlerde CTP’nin yaratıcı çözümler üretilmesi için iki lidere ve ekiplerine, hem masada hem de sokakta her türlü desteği vereceğinden kuşku duyan bir tek kişi bile yoktur. Yarından itibaren genel başkan olarak ilk işim AKEL Genel Sekreteri Andreas Kiprianu ve DİSİ temsilcisi ile görüşeceğim. Hem masada hem sokakta yaratıcı çözümler için barış için uğraşmaya devam edeceğimizi tekrarlayacağım. Sadece bu adanın kuzeyinde yaşayanlar değil, güneyinde yaşayanlar da, sadece bu adada yaşayanlar değil, bu ada dışındaki herkes de bilir ki biz, Fikret Demirağ Hocamızın dediği gibi, “Bizi acıyla sözlediler ama ey barış biz senin nikahlınız” diyenleriz. Biz nikahı barışa kıyanlarız, sözümüzden dönmeyiz…
Ama herkes de bilmelidir ki CTP bugün 46 yaşındadır ve yürürken sakız çiğnemeyi bilecek kadar deneyim biriktirmiştir. CTP, bu ülkede halkımızın günlük yaşamın her anında yaşadığı bu kokuşmuş sağ statükodan ve onun ürettiği ve beslendiği kültürden kaynaklanan sorunları görmezden gelip çözüm ertesine erteleyecek bir parti olmadığı gibi, çözümün ertesi günü bu statükonun ve onun kültürünün bir anda kendiliğinden yerle bir olmayacağını da bilen bir partidir. Onun içindir ki haysiyet, adalet, üretim ve hizmet temelinde yükselecek yeni sol politikalarını, hem çözümün olmadığı koşullarda, hem de çözüm sonrasında bu düzeni ve onun kültürünü alaşağı etmek için üretecektir.
"YENİ CTP HALKIN YANINDADIR"
Solculuk her şeyden önce halkçılık, toplumculuktur. Yeni CTP kamunun, kamu yararının, kamusal olanın, özetle halkın yanındadır. Yalnızca üst sınıfların çıkarına olan, orta sınıfları her gün biraz daha eriten, alt sınıfları yoksullaştıran ve açlık sınırına yaklaştıran bir ekonomik model, devletçi de özelci de olsa kamunun, halkın yararına değildir. Böyle bir modeli, yalnızca tasarrufçu maliye politikaları ve neo-liberalizmin temel mottosu olan “devleti küçültme” formülü ile dönüştürmek mümkün değildir. Böyle bir modeli dönüştürmek için her şeyden önce pastayı büyütmek ama bu yetmez… Aynı zamanda pastayı adil bölüşmek gerekir. Devleti küçülteceğim diyerek Göç Yasası’nı çıkarıp kamu çalışanı gençlerimizi aile içi gelir aktarımı olmaksızın yaşamını sürdüremeyecek duruma getirenlerden değiliz… Devleti küçülteceğim deyip üniversite mezunu gençlerimizi işsiz bırakanlardan, göç etmek zorunda bırakanlardan da değiliz… Devleti küçülteceğim diyerek kamu hastanelerini doktorsuz bırakanlardan da değiliz. Devleti küçülteceğim diyerek gençlerimizi, özel sektörde, sendikasız, toplu sözleşme hakkı olmadan, iş güvencesiz, günde sekiz saat çalışma ilkesine bile uygun olmayan koşullarda, asgari ücrete çalışmak zorunda bırakanlardan da değiliz… devleti küçülteceğim deyip sağlık ve eğitim sistemlerinden elini eteğini çeken, alt ve orta sınıflarla üst sınıfların bu hizmetlere erişim olanakları arasında kapanmaz bir uçurum açanlardan da değiliz…
"PASTAYI BÜYÜTELİM ADİL PAYLAŞALIM"
Biz, gelin pastayı büyütelim ve adil paylaşalım diyenlerdeniz. Biz 1963’ten, hatta 1878’den beri bu topraklara tırnaklarını geçirmiş, var olmak, var kalmak için mücadele eden bu halkın ancak üreterek var olacağını bilen, bunu söyleyenlerdeniz. Bu vahşi liberal düzende bu rekabet bizi bitirecek, tarımda, hayvancılıkta, küçük sanayide, hatta turizmde kooperatifleşmenin, güçlerimizi birleştirmenin yollarını bulmamız gerekir diyenlerdeniz. İstihdam olanaklarını artırabilmemiz için yatırıma ihtiyacımız var… Bu ülkede hangi yatırım yapılacak, halka hangi hizmet götürülecekse, bunun, çevreyi, herkesçe öncü sektör olarak kabul edilen turizm sektörünü ve üniversiteleri ve elbette üretim ve istihdam olanaklarının artırılmasını gözetmesi, tüm bunları dikkate alan bir plan çerçevesinde yapılması gerekir diyenleriz. Bu ülkede yalnızca kamu yok. Özel sektör de var. Özel sektörde çalışma koşullarını masaya yatıralım, iş güvencesini, iş güvenliğini, sendikalı, toplu sözleşmeli çalışmayı getirelim, kamuyu küçülteceksek bu yolla küçültelim diyenleriz.
"BU ÜLKE İÇİN BİR HAYALİMİZ VAR"
Şu anda yurt dışında kumar adası olarak bilinen bir ülkeyiz. Bizim bu ülke için bir hayalimiz var. Bu ülke burada da, yurt dışında da, bir turizm, birinci sınıf üniversiteler, doğal güzellikler, kültürel miras, üretim ve bilim-kültür-sanat adası olarak bilinsin, öyle tanınsın istiyoruz.
Şu anda savaşla, çatışmayla, çözümsüzlükle anılıyor bu ülke. “Bütün Kıbrıslıların insan haklarına inandım, inanmaya devam ediyorum” demişti Özker Hoca. Bizim Özker Hoca’dan beri bir hayalimiz var. Bu ülke barışın, çok kültürlülüğün, farklı milletlerden, etnik kökenlerden, dinlerden, mezheplerden insanların, Türküyle, Rumuyla, Ermenisiyle, Marunisiyle, Latiniyle, Lefkoşa’da, Mağusa’da, Larnaka’da, Baf’ta, Londra’da, Avusruralya’da, Karadeniz’de, Adana’da, Hatay’da, Diyarbakır’da doğanıyla, Müslüman, Hıristiyan olanıyla olmayanıyla, Alevisiyle Sünnisiyle kardeşçe, eşit haklara sahip biçimde yaşadığı, çözümsüzlüğün hüküm sürdüğü ülkelere örnek olarak gösterilen bir ülke olsun, öyle bilinsin istiyoruz.
Bu ülkede emeğe, insan onuruna saygı yok. Bizim bir hayalimiz var: Aç kalan, çocuklarına ekmek götüremeyen, onları okutamayan, doğru dürüst bir evde barınamayan, şantiyelerde yaşamak zorunda kalan, inşaatlardan düşüp ölen insanların da, vatandaş olsunlar, olmasınlar bizim insanlarımız olduğu bilinsin, onların acılarını acılarımız, onların sorunlarını sorunlarımız bilelim istiyoruz.
Sağ statükonun sağ kültürü bize üretmeyi değil tüketmeyi öğretiyor. Bizim bir hayalimiz var. Bu ülkede insanlar ne tükettikleriyle değil, ne ürettikleriyle anılsın, bilinsin istiyoruz.
Kısacası sevgili yoldaşlar, kadınıyla, erkeğiyle, engellisiyle, çocuğuyla, genciyle LGBTI bireyleriyle, Müslümanıyla, Hıristiyanıyla, alevisiyle, sünnisiyle, Türküyle Rumuyla, nerede doğmuş olursa olsun, ister vatandaş olsun, ister olmasın bu insanlar bizim. Kuzeyiyle, güneyiyle, batısıyla, doğusuyla bu ülke bizim. Ve biz varsak, soldaysak, bu ülkede politika yapıyorsak, bu ülke için, bu insanlar için varız…
"BEN YOKUM BİZ VARIZ"
Bizim ideolojimizde “ben” yoktur, “biz” vardır. Ve biz ne zaman başardıysak “biz” olmayı, bu ülke de, bu halk da, bu ülkede yaşayan herkes de ileriye gitti. Ne zaman ki “ben”ler öne çıktı, egolar şişkinleşti, bu ülke de, bu halk da, bu ülkede yaşayan herkes de geriye gitti. Bundan sonra “ben” demeye hakkımız yok. Bu ülkeye de, bu ülkede yaşayanlara da borcumuz var. Hem de sadece bugün yaşayanlara değil, bizden önce yaşayıp, mücadele edip, bedeller ödeyip bugün aramızda olmayanlara da. Sadece onlara da değil, bizden sonra bu ülkede yaşayacak kuşaklara da borcumuz var.
Onlar için, artık “ben” yoktur, “biz” vardır demeye var mısınız? Onlar için bu sağ statükoyu yıkacağız demeye var mısınız?
Onlar için sol yenidir, yeni soldur demeye var mısınız? Onlar için yine birlikte yeni CTP demeye var mısınız? Onlar için fabrika ayarlarımıza dönmeye, dayanışmaya, saygıya ve sevgiye var mısınız?
Siz varsanız ben de varım sevgili yoldaşlar. Hepinizi, saygıyla ama en çok da sevgiyle kucaklıyorum.
Sağ olun, var olun…"
Erhürman'ın konuşmasının sonunda bütün salon ayağa kalktı, "birlik, beraberlik dayanışma" sloganları atıldı ardından meclis adayların tümü platforma çağrıldı.
Kurultayda daha sonra oylamaya geçildi, 75 kişilik parti meclisi için 108 aday yarışıyor. Aidat sorumluluğunu yerine getiren 2 bin üyenin oy kullanma hakkına sahip olduğu kurultayda oylamanın saat 21.00 sıralarında tamamlanması ve kısa süre içinde sonuçların açıklanması bekleniyor.