Erimi Kıbrıs şarap müzesi ve düşündürdükleri

Erimi Kıbrıs şarap müzesi ve düşündürdükleri


Tuncer Bağışkan

Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’nden emekliye ayrıldığım 2000 yılından beridir her olanak bulduğumda güney Kıbrıs’ta yeni açılan müzeleri ziyaret etmekle bir yandan insan ömrüne sığabilecek kadarki kısıtlı bilgilerime yenilerini eklerken, bir yandan da hem çağdaş, hem de yakın geçmişimize ait Kıbrıs kültürlerinin belirli kesitlerini yansıtan konulu müzelerin doyumsuz tadını çıkartmaya çalışıyorum. Güney Kıbrıs’ın ücra köylerinde bile açılan bu tür anlamlı müzelere bir yandan gıpta ederken, bir yandan da Kıbrıs’ın kuzeyinde bu tür müzelere özel, kamu, kurum ve kuruluşlarımız tarafından niye el atılmadığını anlamakta zorlandığımı da belirtmeden edemeyeceğim.
Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs’ın kuzeyindeki şarap üretiminin yok denecek kadar az olduğunu düşündüğüm bir sırada bilgisayarımın bir köşesine sıkışıp kalan ‘yıllanmış’ bir makale dikkatimi çekti. Konusu da Limasol kazasına bağlı Erimi köyünde özel bir şahıs tarafından açılan “Kıbrıs Şarap Müzesi” ile ilgiliydi. Bu konunun güncelliğini korumaya devam ettiği düşüncesiyle bu yazımı yeniden yorumlamanın uygun olacağını düşündüm. 

ERİMİ ŞARAP MÜZESİNİN OLUŞTURULMASI ÇALIŞMALARI VE SERGİLEMELERİ
Meslektaşım Anna Marangou’nun Limasol kazasına bağlı Erimi köyünde Anastasia Guy’a ait özel bir şarap müzesi sergilemesinde çalıştığını 2004 yılında öğrenmiştim. O sıralarda kendisine tavsiyem, Malya köyündeki bir evin bahçesinde bulunan şarap küpleri ile şarap imalathanesini de ziyaret etmesiydi. Orada bulunan bir küpün üzerindeki Rumca yazıtta, 1867 yılında çömlekçi ustası Yiannis Komodromos tarafından yapıldığı kayıtlıydı. Nihayet Erimi’deki “Kıbrıs Şarap Müzesi”nin 16.Kasım.2004 tarihinde turizme kazandırıldığını öğrendikten çok sonra, kadim dostum Zekai Altan ve Galatya Belediye başkanı sn. Beyazit Adalıer ile birlikte Erimi’nin yolunu tutmuştuk.
Anna Marangou’nun koordinasyonuyla ziyaret ettiğimiz müze, yerel mimarinin izlerini taşıyan yeni yapılmış iki katlı bir binaydı. Eğimli bir araziye inşa edildiğinden ilk nazarda tek katlı olduğu izlenimi veriyordu. Çevreyle uyum sağlamış olduğundan çevre dostu bir mimarın elinden çıktığı belli oluyordu. Müzeyi ziyaret edeceğimiz daha önceden bilindiğinden müze müdürü tarafından karşılanıyoruz. 2010 yılı itibarıyla 5 EURO olan müze giriş ücretine, orada test edilen kırmızı, beyaz ve tatlı şarabın da dahil olduğunu öğreniyorum.
Müze sergilemesinde kronolojik bir sıra izlenirken, eğitici olmasına ayrı bir önem verildiğinden Kıbrıs’ta ilk şarap üretiminin Kalkolitik çağda (M.Ö 3500 yılında) Erimi’de başladığını da öğrenmiş oluyorum. Aslında 1933-1935 yılları arasında arkeolog Porphyrios Dikaios’un Erimi Pamboula yerleşim yerinde gerçekleştirdiği arkeolojik kazılarda bulunan amphoraların şarap depolamada kullanıldığı bilinmiyordu. Ancak daha sonraları Amphoraların iç cidarlarındaki tortuların analiz edilmesi sonucu şarap depolama amacıyla kullanıldıkları anlaşılıyor.
Müze girişinde kalkolitik çağdan başlayarak Roma dönemine kadar kullanılan amforaların gelişim süreci ile depolanma şekilleri bir çizimlerle anlatılmış. Orta Tunç devrinin ilk evresine (M.Ö 1900-1800) ait olan çift gaga ağızlı bir testinin kulp kısmındaki plastik figürinlerin dönemin şarap üretimini yansıtması itibarıyla hayli ilgi çekici. Figürinlerden birinin teknedeki üzümleri ayaklarıyla ezmesi, yakın geçmişimizde bile bilinen bir uygulama şekli.

ANTİK YUNAN VE ROMA’DA ŞARAP
Şarap üretimi ile içiminin antik Yunan mitolojisinde ayrıcalıklı bir yeri vardır. 1962 yılında Baf’ta gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda bulunan ve M.S III. Yüzyıla tarihlenen Roma villası taban mozaiklerinin fotoğrafı büyültülerek sergilemeye dahil edilmiş durumda. Burada, şarap tanrısı Dionysos’un Helenlere şarap yapımını öğretmesi konu ediliyor. Dionysos bir köşede olgunlaşmayı temsil eden tanrıça ‘Akmi’ ile karşılıklı oturuyor. Hemen gerilerinde iki öküzün çektiği şarap tulumlarıyla dolu arabanın önünde Lakonya kralı İkarios ayakta duruyor. Arabanın yanında ise, bir tulum şarabı içtikten sonra sarhoş olan iki kişi ve üst başlarında “ilk şarap içenler” cümlesi yazılı. Yunan mitolojisine göre, şarap tanrısı Dionysos, işlediği bir suçtan dolayı tanrılar tanrısı olan babası Zeus tarafından Olimpos’tan kovulup yeryüzüne sürgüne gönderilir. Gönderilirken de, yeryüzündeki hiç kimseden yardım almadan insanlara hizmet vermesi ondan istenir. Bu nedenle o da Helenlere şarap yapmasını öğretmeye karar verdiğinden Lakonya kralı İkarios’a şarap yapmasını öğretir. İkarios ürettiği şarapları Atinalılara tanıtmak için tulumlar dolusu şarabı iki öküzün çektiği bir arabaya yükledikten sonra Atina’nın yolunu tutar. Yola çıkarken Dionysos’un kendisine öğüdü, karşısına ilk çıkan çiftçilere şarap vermemesiydi. Ancak bu öğüdü unutan İkarios, karşısına ilk çıkan iki çiftçiye şarap ikram eder. İlk kez içtikleri bir tulum şarapla sarhoş olan çiftçilerden biri yere yığılınca İkarios’un kendilerini zehirlediğini sandıklarından ellerindeki orak, balta, sopa ve taşlarla onu öldürürler. Sonra da cesedinin üzerine başlarını koyup derin bir uykuya dalarlar.
Yine M.Ö 800 yılında Kıbrıs’ın kuru üzümlerinden yapılan ve “NAMA” (veya “Kıbrıslı MANNA”) adıyla bilinen bugünün ‘Gumandarga’ şarabının, festivallerde halkı neşelendirdiği kaydedilmektedir. Antik dönemlerde Helenler tanrılara ait olduğuna inandıkları şaraptan sadece üç bardak içerlerdi. Birinci bardak aklı toparlamak, ikinci bardak yenilecek yemeğe mideyi hazırlamak ve üçüncü bardak ise uykuya hazırlık içindi.  

ORTAÇAĞ’DA ŞARAP
Arkeolojik dönemlerde Kıbrıs’ta var olan şarap üretimi Aslan Yürekli Richard’ın Kıbrıs’ı ele geçirdiği 1191 yılı ile sonrasında da sürdürülürken, ilk kez yurtdışına ihraç edilmeye de başlanmıştır. Kıbrıs’ın bağlarına ilişkin ilk yazılı bilgi M.S 1211 yılında Kıbrıs’ı ziyaret eden rahip W. Von Oldenburd’a ait. Rahip yazısında Leymosun yakınındaki Engaddi bağlarından söz eder. M.S 1336-1341 yıllarında Kıbrıs’ı ziyaret eden papaz L. Von Suchen ise Limasol bağlarını özetle şu şekilde anlatır:“Limasol yakınlarında küçük Engaddi denilen başka bir bağ daha mevcuttur. Burada da çeşitli asma ve bağ türleri yetişir. Onların gövdeleri bir insanın iki kolu ile kucaklayamayacağı kadar kalın ve görkemlidir. Fakat çok yüksek tırmanmıyor, fazla üzüm de vermiyorlar.”
“COMANDARİA” adı verilen şarap üretim merkezinin Templer Şövalyeleri’ne ait Kolosi/Koloş Kalesi olduğu da yazılı kaynaklarda yer alıyor. Tatlı olan Comandaria şarabı, siyah ile beyaz üzümler on gün süreyle kurutulduktan sonra birlikte sıkılarak yapılmaktaydı. Ancak Templer şövalyelerine ait arazilerin M.S 1308 yılında Amatus Kralı St. John tarafından Hospital Şövalyelerine verilmesiyle, bölgenin şarabının köylülerden satın almasına başlanmış, bu nedenle de üzüm üreticisi olan köylüler ilk kez ekonomik bir ferahlığa kavuşmuş. O sıralarda Hospital Şövalyeleri’nin kontrolünde “Commandary” adıyla bilinen üç ayrı komutanlık bölgesinde üzüm yetiştirilmekte ve üretilen şarap batıya ihraç edilmekteydi. (Şimdilerde güney Kıbrıs’taki 14 köyde Gumandarga şarabı üretilmekte olup, bunlar, Ayios Yeorgios, Ayios Constantinos, Ayios Mamas, Ayios Pavlos, Apsiou, Yerasa, Doros, Zoopiyi, Kalo Chorio, Kapilio, Lania, Louvarasd, Monagri ve Sylikou köyleridir.) Üç komutanlık merkezinden en büyüğü, merkezi Koloş Kalesi olan “Büyük Komutanlık”(“Grand Commandery”), ikincisi merkezi Phinika (Finike) olan “Küçük Komutanlık” ve sonuncusu ise Girne’deki “Templos/Tembros  Komutanlığı” adlarıyla bilinmekteydi. Zaten Hospital şövalyelerinin batıya pazarladıkları ‘Comandaria’ adındaki tatlı şarabın asıl adı bu komutanlıklardan (Commandery) gelmekteydi.
M.S XIV. Yüzyılda Kıbrıs’a gelen bazı yazarların anlattıklarına göre, şarap önceleri Pithos adıyla bilinen topraktan yapılmış büyük küpler ile Oinokhoe adıyla bilinen toprak testilerde muhafaza edilmekteydi. Üretilen şaraplar çok sert olduğundan içlerine bire dört veya bire dokuz oranında su katılmadan içilmesi mümkün değildi. M.S 1335 yılında Kıbrıs’ı ziyaret eden J. De Varone, susuz içilen şarabın insanın içini yaktığını, buna karşın etkisinin çabuk ve kuvvetli olduğunu yazar. Üretilen şarapların muhafaza edilmesi için çok sonraları iç kısımları katranla sıvanan ahşap fıçılar, kabaklar ve nakliyatta kullanılan deri tulumlar da kullanılıyor. Ancak XIX. Yüzyıl sonlarına kadar içi katranla sıvalı keçi derisinden yapılmış şarap tulumlarının merkeplerle büyük kentlere nakledilmesi sırasında, sıcağın da etkisiyle oluşan deri ile katran kokusunun şaraba sinip lezzetini bozduğu bilgileri de edinilmektedir.
Hospital Şövalyeleri döneminde Kıbrıs’ta 135 cins üzüm üretilmekteydi. Ancak daha sonraları şarap yapımında belli üzüm cinsleri üzerinde durulduğundan, şimdilerde şaraplık olarak güney Kıbrıs’ta üretilen üzüm cinslerinin sadece xyiniteri, ofthalmo, maratheftiko ve yerli siyah üzüm olduğunu öğreniyoruz. 

ŞARAP YAPIMI
Kıbrıs’ın kuzeyinde şarap yapımıyla ilgili olarak bilgisine başvurduğum dostum Zekai Altan ise konuyu özetle şu şekilde anlatmıştır: “Temmuz ayı başlarında üzümlerin olgunlaşmasıyla başlayan üzüm hasadında toplanan ve şekeri yüksek olan bağlardan toplanan kaliteli ‘siyah-beyaz üzüm’, ‘sultani üzüm’,“misket üzümü”, “kardinal” ve ‘malaha’ adlarıyla bilinen üzümler şarap yapımında kullanılmaktadır. … Şarap yapımı için toplanan kaliteli üzümler önceleri taş teknelerde ayaklarla ezilmekteydi. Üzümler ezildikten sonra, posaları, çekirdekleri ve suyu ile birlikte küplere doldurulur. Bu küpler karanlık bir odada veya mahzende, oda ısısı 22 dereceyi geçmeyecek şekilde muhafaza edilir. Küplerdeki şarabın hava almaması ve içlerine sinek girmemesi için küplerin ağzı bir sesta (paneri) ile kapatılıp etrafı çamur ile sıvanır. Şarabın içindeki gazın dışarı çıkması için sestaya küçük bir delik açılır ve buraya bir hortum takılır. … Beş altı gün sonra ışık olmayan bir gecede küpün kapağı açılır ve eğer şeker oranı (şekerin bome’si) 6-7 derece ise tatlı şarabın yapımına başlanır. (Sek şarap yapımında şeker oranının 2-3 derece olması gerekiyor). İlkin üzüm suyu süzülerek posalardan ayrılır ve temiz üzüm suyu bırakılır. Süzülen üzüm suyu bir veya iki gece oda ısısında (22 derece) dinlendirildikten sonra üzerindeki temiz şarap alınır, alta çöken posa ise dökülür veya sirke yapımında kullanılır. Süzme işleminden sonra şarabın süzüldüğü kap tekrar ışık ve hava almayacak bir biçimde sıkıca kapatılır. Süzme işlemi şarabın berraklaşacağı iki üç gün devam eder. Her süzme işleminde şarabın şeker oranı ya ölçüm aletiyle, ya da damak tadıyla ölçülür. Ezilen üzümün şeker oranı ilkin 13-18 derece iken, bekletildiği sürece şeker oranı düşer. İstenirse şarabın içine aroma olarak meşe odunu atılır veya meşe fıçısında yaklaşık 40 gün süreyle bekletilir. Süre sonunda ‘genç şarap’ olarak içime hazır duruma gelmiş olur.”

OSMANLI DÖNEMİNDE ŞARAP ÜRETİMİ
Osmanlı döneminde şarap üretimiyle ilgili olarak Servet Sami Dedeçay’ın yayınladığı “Kıbrıs’ta Bağcılık ve Şarap imalatı” konulu araştırma yazısı özetle şöyle:“Kıbrıs Osmanlı İmparatorluğunun şaraba en düşkün Sultanlarından biri tarafından fethedildiğinden, adanın şarap imalinde hiçbir aksama olmadı denilebilir. Gerçi ilk zamanlar konan pek cüz’i bir vergi imalini çok kısa bir süre azaltmışsa da, çok çabuk şarap sanayisi özellikle Kumandarya eskisinden daha çok imal edilmeye başlandı. Şöhreti de dış ülkelerde özellikle Osmanlı İmparatorluğunda ve Fransa’da eskisine nazaran daha da artarak, ihracatını kolaylaştırdı.”

MÜZE SERGİLEMESİ VE ŞARAP TATMA
Yakın geçmişimizde şarap üretiminde kullanılan araç gereçler de Erimi Kıbrıs Şarap Müzesi’nde sergilenmiş durumda. O sıralarda üzümlerin sıkılmasında kullanılan ahşap preslerin çalışma şeklini yansıtan çok büyük bir fotoğraf da sergilemesinde yer alıyor. Müze gezildikten sonra sergi odasının bir köşesinde ziyaretçilere Kıbrıs’taki bağcılık ve şarapçılıkla ilgili 10 dakikalık kısa metrajlı bir film gösteriliyor. Üst kattaki sergi salonundan sonra, yol seviyesinin altında bulunan alt kattaki salona iniyoruz. Burada etrafında oturma yerleri bulunan büyük bir masa ve karşı tarafta ise şarap servisi yapılan bir bar amerikan bulunuyor. Burada ziyaretçilere bölgenin şarapları ile değişik mezeler ikram ediliyor. Hatta bu mekânda değişik kültürel etkinliklerin yapılmasına da olanak yaratılıyor.Yandaki başka bir oda ise şarap mahzeni olarak düzenlenmiş durumda. Orada bölgede üretilen tüm şarap çeşitlerini görüp satın almak mümkün. Alt kattan ayrılırken çocukluğumun kış gecelerinde babamın ablamla bana içirdiği Gumandarga şarabından bir tane satın almak istiyorum. İsteğim memnuniyetle yerine getiriliyor, ancak ücretini ödeme talebim, meslektaşım Anna Marangou’nun konuğu olmam nedeniyle, nazikçe ret ediliyor.

MÜZENİN SPONSÖRLERİ
Erimi Kıbrıs Şarap Müzesi ile Erimi köyü Kıbrıs’ta en eski üzüm çekirdeklerinin ele geçirildiği antik Sotira yerleşim yerinin yanında olduğundan yabancı ziyaretçileri her geçen gün daha da artıyor. Böylesi çağdaş bir mekanın arkeolojik ve etnoğrafik malzemeleri kucaklıyor olması müzeye hayran kalmama neden oluyor. Erimili Anastasia Guy’a ait olan bu özel müzenin diğer bir özelliği ise, sürekliliğinin sağlanması için değişik kurum ve kuruluşlar tarafından finanse ediliyor olması. Orada sergilenen arkeolojik küpler ile çanak çömlekler Kıbrıs Cumhuriyeti Antikalar Dairesi tarafından müzeye ödünç olarak verilirken, Orta çağa ait Skrafitto tekniğinde yapılmış içki kapları ise Laiki Group’a bağlı Pierides Müzesi tarafından ödünç verilmiş. Bir kısım etnoğrafik malzeme ise müzenin sahibine ait. Müzenin resmi sponsorları ise Kıbrıs Turizm Örgütü (CTO), Kıbrıs Milli Müzesi, Erimi Köy Komitesi, Laiki Group’a bağlı Pierides Müzesi, Keo Şarap Endüstrisi ve Erimi köyündeki Timios Prodromos Kilisesi. Biz KKTC’nin başkenti Lefkoşa’da bile yıllardır merkezi bir arkeoloji müzesi açmak için neredeyse ruhumuzu teslim etme noktasına gelirken, Eko ile Akro turizmin getirisinin ne olup ne olmadığını fazlasıyla bilen güney komşularımız, Erimi gibi küçük bir köyde bile, temalı özel bir müzenin açılması için bir vatandaşını madden ve manen destekliyor. Biz niye KKTC’nin başkenti Lefkoşa’ya bile merkezi bir arkeoloji müzesi, eko-agro turizm bölgelerine de temalı müzeler açmıyoruz dersiniz? Yine de “eski eser alanlarının turizm yatırımları ile petrol dolum tesislerine peşkeş çekilmesinden fırsat bulunursa, elbet bir gün ona da sıra gelir” diyerek bugünkü yazımı da bu şekilde noktalamış olayım.

Dergiler Haberleri