Semen Yönsel Saygun
(KTÖS eski başkanı)
Başlığı okuyunca ‘Kadınlar sendika yönetimlerinde yer almak istedi de olmadı mı ?’ ‘Kadınlar sendika yönetimlerinde olmak istemiyor ki ‘ ‘Buyursunlar gelsinler ben yerimi veririm.’ diye söylenmeleri duyar gibiyim. Oysa sendikal mücadele ile ilgili algılar sendikacılığın erkek işi olduğu konusunda yoğunlaşmıştır. Bu algıların her zaman dile döküldüğünü duymasak da pratikte, cinsiyetçi düşünce kalıpları tıpkı aile içinde olduğu gibi sendikacılığı erkek işi olarak tanımlayıp cinsiyetçi iş bölümünü yeniden üretir. Sendika içinde kadını ‘’ Yardımcı ‘’ durumuna getirir. Bu nedenle kadınları sendikaların komitelerinde görev alırken görsek de karar alma mekanizmalarında yeterince yer almadıklarını görürüz.
Yapılan araştırmalar kadınların sendikalardan uzak durmasının birinci nedeninin toplumsal roller olduğunu söyler. Elbette ki toplumsal rollerin bu konudaki etkisi büyüktür. Ancak bu nedenin arkasına saklanan erkek egemen yapıya da hakkını vermek gerekir. Sendikalarımız bir yandan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği mücadelesi verir gibi görünüp, politik olarak doğru davranıp alkışlanırken, diğer yandan cinsiyetçi yaklaşımları ile, ayrımcılığı acımasızca yeniden üretebiliyor. Kadın yöneticileri genellikle eğitim ve sağlık alanlarında görebiliyoruz. Bu durumlarda bile sendikaların kadınlarla ilgili politika üretmediklerini ve bu alanda eşitliği sağlamak için yeterince çaba harcamadıklarını görürüz. Kadın konusunun 25 Kasımlarda ya da 8 Martlarda gündem olması sendika yönetimi için yeterlidir. Hatta erkek yöneticiler o günlerde bile iktidarların onlarda olduğunu hatırlatmak için verilecek kararlara müdahale ederler. Kadınların 8 Mart organizasyon toplantılarına katılmak isteyen ve bundan sonraki 8 Mart organizasyonlarına da talip olan erkek sendika yöneticileri de gördük, toplantıların gidişatını etkilemek için erkek sendika yönetimini arayıp ‘’ Neler oluyor bu kadınların toplantılarında ? ‘’ diye erkek müdahalesi talep edenleri de.
Toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının üretilmemesine birçok mazeret bulunur. Toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları için tüzük yetersizdir, yeterli bütçe yoktur, kadın çalışmaları erkek üyeler tarafından ayrımcılık olarak tanımlanır. Bu mazeretleri daha da çoğaltabiliriz. Benim kendi sendikacılık deneyimim sırasında karşılaştığım en ilginç mazeret ‘’ Toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları sendikanın genel politikalarının önüne geçiyor .’’ mazeretidir. Yapılan eşitlik çalışmaları kadın üyeleri örgütlemeyi hedeflediğine göre sunulan bu mazeret kadın üyenin örgütlenip aktif üye haline gelmesinin istenilmediğini aklımıza getiriyor. Tabandan örgütlenen her kadın üye yönetimler için daha istekli olacaktır. Bu da yönetici erkekler için mevcut iradenin paylaşımı demektir. Oysa paylaşmaya hiç niyetleri yoktur.
Kadınların sendika yönetiminde temsilinin sağlanmasında en önemli araç pozitif ayrımcılık uygulaması yani kotadır. Sendikalarımıza baktığınızda kota uygulamasının kullanılmadığını görürüz. Çünkü çoğunlukla erkek sendika yöneticileri kotayı gereksiz ve işlevsiz bulurlar. Elbette bu düşünceye katılan kadınlar da vardır. Bunun arkasında yatan neden aslında erkek yöneticilerin mevcut statülerini kaybetme korkusudur. Kota ile ilgili erkek sendika yöneticileri ile pek çok tartışma yaptım. Kotaya karşı çıkarken ‘X siyasi parti de kota uyguladı da Ahmet gibi donanımlı birinin yerine Ayşe kazandı .’ ‘Kadınların kotaya ihtiyacı yok ki. Gelin çalışın kapı açık.’ ‘ Bu sizi aşağılayacak bir uygulama bence sizin de bu uygulamayı asla kabul etmemeniz gerekir ‘ gibi sözlerle karşılaşırız. Oysa sendika yönetimlerine aday olan hiçbir erkek adayın bilgi ve becerisi bu kadar sorgulanmazken yönetime girecek olan her bir kadının bilgisi, yeterliliği hatta özel hayatı sorgulanır. Erkek adaylar için aranan en iyi özellik mevcut yönetime olan yakınlığıdır. Sendikacılığın uzun çalışma saatleri olduğu, eşten, çocuklardan uzak geçirilecek zaman kadınlara sık sık hatırlatılırken aslında hatırlatılan evdeki sorumlulukları ve toplumsal rolleridir. Bütün bunlar o çok değerli gördükleri statülerini koruma adınadır. Çünkü sendikalar erkeklerin kadınlardan gasp ettiği alanlardır ve sendikaların örgütlenmesinde de erkek egemen anlayış hakimdir. Zamanında başlamayan toplantılar, toplantı sırasındaki bağırışmalar, el kol hareketleri , ‘ Şimdi Ayşe burada olmasaydı size söyleyecektim.’ söylemleri, sendikaların kahvehane gibi olan ortamları bu anlayışı destekler ve her gün yeniden üretir.
Kadın üyelerin fazla olduğu sendikalarda bile erkek emekçiler odak noktasındadır. Meyhanelerde yapılan toplantıları, tavla, futbol turnuvalarını örgütlenme adına yapılan etkinliklere örnek olarak verebiliriz. Sendikaların genellikle kadınları örgütlemek için geliştirilen stratejileri yoktur. Her şey göreve gelmiş kişilerin bireysel inisiyatiflerine bırakılmıştır. Bazı sendikalar tüzüklerini daha eşitlikçi hale getirmeyi başarsa bile yapılan bazı çalışmalar ne yazık ki uygulama aşamasında bilinçli şekilde engellenmektedir. Sendikaların kadın örgütlenmesi ‘Kadın Bürosu’ ‘Kadın Komitesi’ ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi ‘ gibi birimler aracılığıyla yapılır. Bu yapılar konuya duyarlı yöneticilerin inisiyatifi ile çalışan yapılardır. Çalışmaya devam ederken değişen yönetimlerle birlikte çalışmalar son bulabilir. Örneğin KTÖS de 90‘ lı yıllarda Hatice Düzgün ün çabalarıyla çalışan Kadın Bürosu vardı. Kadın üyeleri örgütleme gailesiyle kurulmuş ve birçok çalışma yapmıştı. O dönemde sendika binasında öğretmenlerin çocuklarını bırakıp kendilerinin çalışmalara aktif katılabilecekleri bir çocuk odası bile ayrılmıştı. Bu çalışmalar daha sonraki yönetimlerde ayrımcı bulunup devamı getirilmedi. Kadın bürosu kapatıldı. Çocuk odası bir yürütme kurulu üyesinin makam odası oldu. Daha sonra 2010 yılında yine erkek yöneticilerin öncülüğüyle ‘ Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi ‘ oluşturuldu. Bu komite sendika tarihine geçecek bir çok çalışma yaptı. Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında işbirliklerinin oluşmasını sağladı. Sendikaya eşitlikçi bir tüzük kazandırdı. Komitenin tabandan örgütlenme modeline yönelmesi ve bu farkındalığı olan arkadaşların karar alma mekanizmalarında yer alma talepleri yükselince erkek dayanışması elbirliğiyle eşitlik talebi olan bu yapıyı sonlandırdı. Bu da bize gösteriyor ki kadınların temsil sorununu sendikalar içerisindeki bu yapılar, bu şekilleriyle çözmekte yetersiz kalıyor. Bu sorunun çözümü her kademede çalışan kadınları artırmaktan ve bu yapıların varlığının, amaçlarının, çalışma esaslarının, bütçelendirilmesinin tüzük içerisine yerleştirilmesinden geçer diye düşünüyorum. Toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarına gereken önem verilmeli ve profesyonel bir çalışma yürütmek için tam zamanlı çalışılmalıdır. Bu hedefe giden yol da kota ile açılır. Sendikalardaki karar alma mekanizmalarındaki kadın sayısı artmadıkça kadınların sorunları sendikalarda gündem olamayacaktır. Sendikalarda karar alma mekanizmalarında çalışacak kadınları seçmek, kadın politikalarını oluşturmak üye kadınların katkılarıyla olmalıdır. Birçok sendikada yönetim kurulu seçimleri yaklaşırken listeler hazırlanır. Listeleri hazırlayanlar çoğunlukla erkek yöneticilerdir. Listelere hangi kadınların gireceğine, hatta olası yürütme organı oluşurken orada görev yapacak kadın yöneticilerin kimler olduğu daha ilk aşamada şekillenmeye başlar. Genellikle erkek yöneticiler kendi yerlerini korumaya alırken kendileriyle uyumlu çalışacak kadın yöneticileri yanlarına çekerler. Ne yazık ki erkeklerin seçeceği kadınlar çoğunlukla erkek egemen sisteme hizmet eden kadınlar oluyor. Bunun aksi durumunda zaten hemen listelerinden çıkarılıyorsunuz.
Kendi alanlarını korumak ve kaptırmamak adına çeşitli stratejiler geliştiren erkek yöneticiler kadın görünürlüğüne çok önem verirler. Gerek iç gerek dış temsiliyette kadınların olduğu yönetimler eşitlik görüntüsü sağladığından bu imaja değer verirler. Bu kadın, eşitlik politikalarına değer verdikleri anlamı taşımaz. Kadın hareketini desteklemeyen kadın yöneticileri sendikalar dışında birçok alanda görebiliriz. Milletvekili, bakan, başbakan, meclis başkanı da olurlar ancak onlar için kadın sorunları, toplumsal cinsiyet eşitsizliği hiçbir zaman önemli bir sorun değildir. Erkeklerin gündemlerinde boğulup onların politikalarına hizmet ederler. Bu durum eşitlik mücadelesini kesintiye uğrattığı gibi hayal kırıklıkları yaşatır.
Ortada ciddi bir samimiyetsizlik vardır. Bilinmelidir ki sendikalarda kadınların varlığına tahammül yoksa kadına karşı şiddetle mücadele etmek de koca bir yalandır. Çünkü ayrımcılık bir şiddettir. Kadın cinayetlerine karşıyım, çok üzülüyorum deyip mor bayrağı alıp yürüyebilir, takdir de toplayabilirsiniz. Ama toplantılarda kadınların sözünü kesen, cinsiyetçi şakalar yapan, yanı başınızdaki kadına hakareti görmezden gelen, kadınları sendikadan göndermek için planlar yapan, kapalı kapılar arkasında gücünüzü göstermek için kadın yöneticinin üzerine yürüyüp, parmak sallayan da sizsiniz. Erkek sendika yöneticileri bu şiddetle yüzleşmelidir. Samimi politikalar yapmak, eşitlik için mücadele etmek, yoldaş olmaktan geçer. Kadınlarla yoldaş olamadıkça hiçbir mücadele kazanılmaz.
Karma örgütlerde erkek egemenliğine, cinsiyetçiliğe karşı eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren tüm kadınların mücadelesini mücadelemizdir. Selam olsun.