Son günlerde bazı gerçeklerle daha sık yüzleşmeye başladık. KKTC bu yapı ile sürdürülebilir değildir. Bu yapı değişmeden ne bu devlet, ne de bu devletin vatandaşları olarak bizler hayır yüzü göremeyiz.
Bunun için önümüzde bir fırsat var. 60 gün sonra seçim yapacağız. Kullanacağımız oylarla ya bu gidişe dur diyeceğiz, ya da statükonun devamına oy vererek sonumuzu hazırlayacağız.
Elbette toplum bu ikilemi oylamayacak. Daha doğrusu seçmenin büyük çoğunluğu bu ikilemden haberdar değil ve belki de olmayacak.
Ama siyasiler, özellikle de siyasetin sol kulvarında olduğunu söyleyenler toplumu bu yönde uyarmalıdır. Değişimi ve yenilenmeyi hedef olarak belirlemeli ve bugüne kadar çoktan hazır olması gereken “Değişim ve Yenilenme” programını halka anlatmalı, halkı ikna etmelidir.
Pandemi krizi dikkatli, özenli ve yeterli biçimde yönetilemedi. Bu dönemde sağlığa ayrılması gereken yeterli kaynak yaratılamadı. Yaratılan da gereksiz biçimde çar çur edildi.
Pandemi krizi hala sürüyor ama biz hala bilimsel anlamda pandemi ile mücadele yerine karmaşa ortamında mücadele yöntemini kullanıyoruz.
Pandemi krizinin tetiklediği ekonomik kriz tüm toplumu sardı. Bu da yetmedi Türkiye’den ve TL kullanımından kaynaklanan döviz krizi bütün ağırlığıyla ülkenin üzerine çöktü.
Ortada bir hükümet olmadığı için bu önemli buhranlara çare üretilemedi. Vatandaş, özellikle de dar ve sabit geliri olanlar içi kan ağlayarak krizlere karşı çaresizlik içinde seyrediyor ve bekliyor. Ama çare üretmesi gereken hükümet de vatandaş gibi seyrediyor ve bekliyor.
Vatandaş kendi hükümetinin bir çare bulmasını bekliyor, hükümet de gözünü, kulağını Türkiye’ye çevirdi, bu krizlere TC hükümetinin bir çare üretmesini ve kendilerine de yansıtmasını bekliyor.
İşte asıl sorun buradadır.
Egemen ve bağımsız bir devlet kendi sorunlarını kendisi çözümler. Bizim yarım devlet ise kendi sorunlarını çözümlemekten aciz, bu sorunların çözümünü TC hükümetinden beklemektedir.
Bu çelişkinin hiç gecikmeden ortadan kaldırılması gerekir.
23 Ocak 2022’de önümüze gelecek olan sandık bu çelişkiyi çözümleyebilir. Bunun için özellikle sol muhalefetin bu kısa sürede halkı bu yönde ikna etmesi ve destek alması gerekir.
Bütün bu krizlerden çıkış yolu elbette vardır. Bunun başlangıç noktası TC-KKTC ilişkilerinin değiştirilmesidir. Şükran edebiyatı ile gelebileceğimiz yer ancak buraya kadardı. Biat kültürü Kıbrıs Türküne çok pahalıya mal oldu, olmaya devam ediyor.
Bunun yerine TC-KKTC arasında dostluk ve kardeşlik ilişkisinin geliştirilmesi, karşılıklı yararın temel alındığı, Kıbrıs Türkünün özgür ve bağımsız karar alabilmesinin önünün açıldığı yeni bir ilişki biçimi geliştirmeliyiz.
Bu ülkede misafir olduğunu unutan TC Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri önceki gün bir törende yaptığı konuşmada “artık federasyon temelinde görüşmeler yapılmayacak” dedi. Kusura bakmayın sayın büyükelçi ama buna siz değil Kıbrıs Türk halkı karar verir.
Kıbrıs Türk halkı da uzun zamandır Kıbrıs sorununa barışçı bir çözüm bulunması için elinden geleni yapıyor. Bunun için hem Kıbrıs’ın iki yanında, BM ve Avrupa Birliği nezdinde ve diğer ilgili devletlerle sürekli görüşülmekte, konuşulmakta ve uygun bir konjonktürde çözümün gerçekleşmesi için çaba harcamaktadır.
Bu küçücük ada ülkesinin ikiye bölünmesi sonucunu doğuracak herhangi bir model asla çözüm olamaz.
Erken seçim işte bu koşullarda yapılıyor. Bu koşullarda toplumun temel ihtiyacı yok oluşa dur diyecek, toplumsal varlığımızı sürdürebileceğimiz yeni bir yapının kurulmasıdır.
Bunu başarabilecek siyasi partilerin bir adım öne çıkarak topluma seslenmesi gerekir. Bunu yaparlarsa toplum kendilerini duyacaktır.