ARIS NALCI
Avrupa Entegrasyonu Sivil Toplum Kuruluşu, normalleşme sürecine katkı sunmak için bir çalışma yaptı. “100 yıl... Gerçek hikâyeler” başlığı altında yürütülen çalışmada Türkler tarafından kurtarılan 50 Ermeni aileye ulaşıldı. röportaj, ekim ayında Türkiye’de ve Ermenistan’da kitaplaştırılacak.
Türkiye ve Ermenistan'ın normalleşme sürecinde yeni adımlar atılıyor. Yeni bir dönem başlıyor. Sınırın açılabileceği haberleri Ankara kulislerinde dolanırken bir yandan da Azerbaycan-Ermenistan sınırında çatışmalar gün geçtikçe ısınıyor.
Türk ve Ermeni halkları arasındaki husumetin 100. yılına yaklaşırken Türkler ve Ermeniler arasındaki ilişkilerin ulus devlet sürtüşmelerine kurban edilmesine uğraşılırken ortak bir proje iki taraf için de bugüne kadar gerekli ilacı sunuyor.
Ölenler kadar kurtulanların yaşam öykülerinin de önemli olduğunu geçtiğimiz yıllarda Kürt aydınların ve politikacıların Ermeni soykırımı ile ilgili “özürleri” ve anlatıları sayesinde bir kez daha öğrendik. Birçok Kürt aşiretinin, Alevi ailenin, Ermeni yetimleri ailelerine kabul etmeleri ve onlara yaşama ve nesillerini Müslümanlaştırılmış olsa da devam ettirme fırsatı sunma anlatılarını birkaç yıldır duyuyoruz. Ancak Ermenistan'da yapılan bir çalışma Türkler tarafından kurtarılan Ermenilerin hikayelerini Türkçe, İngilizce ve Ermenice olarak paylaşma fırsatı veriyor.
Merkezi Ermenistan'ın başkenti Erivan'da bulunan Avrupa Entegrasyonu Sivil Toplum Kuruluşu bu normalleşme sürecine katkı sunmak için bir çalışma yaptı.
“100 yıl… Gerçek hikâyeler” başlığı altında, analitik haber ajansı ‘Armedia' ile birlikte yürütülen hummalı çalışma, yakınları soykırımdan Türkler tarafından kurtarılan 50 aileye ulaştı.
Bu 50 ailenin torunlarından ve yaşlılarından kurtarılma öyküleri derledi. Hikâyelerin özelliği, kahraman(lar)ın Ermeni soykırımından doğrudan ya da dolaylı olarak, Türklerin yardımları sayesinde kurtulmuş olması.
Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı ve İngiliz Milletler Topluluğu Ofisi'nin desteğiyle gerçekleştirilen 50 röportaj önümüzdeki ekim ayında Türkiye'de ve Ermenistan'da Ermenice, Türkçe ve İngilizce olarak kitaplaştırılacak.
İşte bu tanıklıklardan bazıları:
“Türk fırıncı, dedemi evinde saklayıp sonra İstanbul'daki Amerikan yetimhanesine teslim etti”
Grigor Avetisyan anlatıyor:
“Baba tarafından dedem Avetis Avetisyan, 1900 yılında Eskişehir'in Muratçay köyünde doğmuş. Köyün ismi daha sonra değişti. Köyde o dönem yaklaşık on bin kişi yaşıyormuş, ana geçim kaynakları da hayvancılıkmış. Muratçay'da iki kilise bulunuyormuş, biri 1900'den önce yapılmış, diğeri de 1900'de. Dedem bu sonradan yapılan kilisede çalışıyormuş. Doğu Ermenistan'dan farklı olarak Batı Ermenistan'da kiliselerde çan kulesi olmazmış, ayin olacağı zaman köyün gençleri herkese haber verirmiş.
Büyükdedem Hacavetants Avet, hayvanlarını satmak için köyden altmış kilometre uzaklıktaki Eskişehir'e gittiği sırada Türk bir fırıncıyla ve onun ailesiyle dostluk kurmuş. Büyükdedem Hacavetats Avet, dedemi 1914'te dostluk kurduğu bu ailenin yanına öğrenci olarak götürmüş.
Ermeni soykırımı başladığı sırada dedem bu Türk ailenin yanındaymış. Bu aile 1915'te dedemi kendi evlerinde saklamış, daha sonra onu İstanbul'daki Amerikan yetimhanesine teslim etmiş. Dedem ilk gerginlik geçtikten sonra eğer köye dönme imkanı olursa gidip ailesini bulmaya karar verdiğini anlatıyordu. Dönünce memleketi Muratçay'ı tamamen yıkılmış, talan edilmiş, akrabalarınıysa öldürülmüş bir şekilde bulmuş. Dedem bütün bunları görünce gidip Yunan ordusuna katılıyor.. Dedem “Ermeniler ön sırada, Yunanlılarsa arkalarda savaşıyorlardı.” derdi. . Yunan ordusunun yenilgisinden sonra Bulgaristan'a taşınmış, Stara Zagora'ya yerleşmiş. Orada da büyükannemle tanışmış ve evlenmişler. Bulgaristan'da yaşadıkları yıllarda Türk bir fırıncının yanında çalışarak ekmek parası kazanmış, belli bir zaman geçtikten sonra ev almış ve hatta çalıştığı fırını almış ve işletmeye başlamış. Bulgaristan'da 1933'e kadar yaşayıp, 1933'te iki oğlanla beraber Ermenistan'a taşınmışlar. Bir kere dedeme Bulgaristan'da bıraktığı ev ve fırın kaç para ederdi, neden bırakıp geldin diye sordum, “Bir milyon olsun, ne fark eder, buraya geldim, dokuz milyon buldum” diye cevap verdi ve parmaklarında Ermenistan'da Ermenice konuşan ve Ermeni olarak büyüyen torunlarını saymaya başladı.
Dedem, soykırımdan kurtulma hikayesini ve arkasından gelen zor yıllarını sık sık anlatırdı. Türkler hakkında konuşurken hep nasıl bir intikam gerekiyorsa aldığını söylüyordu, “Senin yapacağın bir şey kalmadı.” diyordu bana. Şimdi anlıyorum, intikam dolu yaşamamam ve rahat olmam için öyle konuşuyordu. Düşlerinde ve anılarında geçmişe ait her şeyi hep canlı tutarak, birçok zorluğun üstesinden gedikten sonra 1977'de hayata veda etti.”
“Türk arkadaşı, babamın ailesine katliamın haberini veriyor”
Sarkis Torosyan anlatıyor:
“Annem ve babam soykırımdan kurtulanlar arasında. Babam, ailesiyle katliamdan kıl payı kurtulup Yunanistan'a kaçtıklarında sekiz ya da dokuz yaşındaymış. Annemse o zaman sadece bir yaşındaymış. Babamın ailesi önce Yunanistan'a sonra da 1927'de Ermenistan'a taşınmış. O zaman babam on dört yaşındaymış. Asıl soyadı ‘Sulyan' ama pasaport alırken rica etmiş ve soyadını değiştirerek büyükdedemin ismini soyadı olarak almış ve soyadı Torosyan olmuş. Sulyan ismini Türkçe ‘su' kelimesinden geldiği için sevmiyordu. Katliama kadar anne ve babamın aileleri Bilecik'te yaşamış. Annem ‘Mutafyan' ailesinden. İki aile yakınmış, katliamdan kaçarken de aynı gemide yer almışlar. Bir süre evlerinden uzakta yaşadıktan sonra tekrar Bilecik'e dönmüşler.
Dedemin Türk arkadaşı, bir daha katliam olacağını onlara haber vermiş. Bu arkadaşının tam olarak kim olduğunu bilemiyorum, babam bu konuyu hiç anlatmadı. Dedem bu haberi alır almaz bir fayton çağırmış ve babamı içine oturtmuş, parasını verip iskeleye kadar yol almalarını söylemiş. Dedem ve büyükannem daha sonra babamın yanına gidecekmiş. Fayton tam hareketlendiğinde dedem Sarkis arkadan “Togrom! Tut!” diye bağırmış ve babama doğru bir bohça fırlatmış. Babam tüm yol boyunca bohçayı hiç açmadan sıkı sıkı tutarak gitmiş. Fayton gideceği yere vardığında bohçayı açmış ve içinde bir yaşındaki kız kardeşini görmüş.
Halam hayattayken sık sık tekrarlardı, “Ağabeyim olmasaydı, Tanrı bilir sonum ne olacaktı...” Babam o zaman sekiz veya dokuz yaşındaymış. Dedem, bir kaptan bulup onları Selanik'e götürmesi için altın verdiklerini anlatıyordu. Ama artık Türkiye'de adeta ‘Ermeni avı' varmış, gemilerden bile Ermeni erkekleri topluyorlarmış. Annemin babası ve kardeşi bu şekilde esir düşmüş, Sarkis dedemse bir şekilde esaretten kaçabilmeyi başarmış. Fakat, Yunanistan'a ulaşana kadar başka bir olay daha yaşanmış. Türk kaptan geminin rotasını değiştirip Ermenileri tekrar Türkiye kıyısında indirmeye çalışmış. Babam o zaman çok şiddetli bir dalganın çıktığını ve bu dalgada geminin ters yöne gitmesinin çok zor olduğunu anlatıyordu. Kaptan o zaman "Tanrınız bu sefer de size yardım etti" demiş… Babam bu sözleri hep hatırlardı. Gemi Yunanistan'a ulaşabilmiş. Annemin ailesi Serez'e yerleşmiş. Annemin babası ve dayım da esaretten kurtulup Serez'de aileyle birleşmişler. 1947'ye kadar orada yaşadıktan sonra Ermenistan'a taşınmışlar.
Babamın ailesi Ermenistan'a daha erken geliyor, 1927'de. Annemle babam Yerevan'da karşılaşıyor ve burada evleniyorlar…”
(ZAMAN – Aris NALCI – 17.8.2014)