Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası sürecinde Eroğlu’nun öne çıkarılacak pek bir niteliği ve başarı hikayesi olmadığı için kampanyasını yöneten şirket, seçmenlere onu lider olarak takdim etme çabasına girdi. Dolayısıyla, destekcileri de bunun üzerinden söylem geliştiriyor.
Eroğlu ‘lider’miş... Hitler’i de lider diye sundular Alman halkına, ona “der Führer” dediler, yani önder, lider… Onun tetiklemesiyle başlayan İkinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca insan öldü, milyonlarcası telef oldu, ülkeler yakılıp yıkıldı. Ama Almanlar ona “Führer” diyorlardı. Eroğlu ideolojik bir faşist değil, Hitler gibi bir dünya savaşı tetiklemesi olası değil ancak, Hitler dünyayı yaktı yıktı, Eroğlu da Kıbrıslı Türkleri ve Kuzey Kıbrıs’ı…
Öyle bir lider ki kendi partisini dağıttı, böldü, parçaladı; kedi yavrusunu taşır gibi bazı milletvekillerini partiden partiye taşıdı. Öyle bir lider ki, kendisinden olmayanlara ne siyasette, ne iş hayatında, ne de sosyal hayatta yaşam hakkı vermemek için her yolu mübah saydı. Öyle bir lider ki, dürüstlüğü ve temizliği hep sorgulanır oldu, rivayetler hiç eksilmedi. Ve öyle bir lider ki, kendi partilisi onun “hanedan”ından şikayetci oldu, partinin isminin Ulusal Derviş Partisi olduğu söyledi…
Bir lider düşünün, halkını onlarca yıldan beri dünyadan yalıtılmış olarak yaşatan sorunu çözmek değil, sürdürmek için siyaset yapsın. Kıbrıslı Türklerin yaşam kalitesinin yükselmesine kısıtlı şans veren Kıbrıs sorununu “çözülmüştür, sadece anlaşma imzası eksik” diye takdim eden bir lider, “Führer” Eroğlu… İşssizler iş ve aş isterken kendi kızına verilen ayrıcalıkları “benim çocuklarım cami kapısına mı gitsin” diye haklı göstermeye çalışan bir “Führer”… O bir “lider” imiş meğer…
Kıbrıslıların başına ne geldiyse güçlü liderlerden dolayı geldi… Kıbrıslı Rumların Makarios’u ve Kıbrıslı Türklerin Denktaş’ı, Kıbrıs’ın bugünkü mutsuz ve makus talihin sorumlusu iki güçlü liderdir. Onların kendilerini siyaseten daha güçlü yapmaktan başka bir amaca hizmet etmeyen milli vizyonları halklarını perişan etti… Bu nedenle, Annan Planında Birleşik Federal Kıbrıs’ın yönetimi iki halkın seçeceği temsilcilerden oluşan altı kişilik ‘Başkanlık Konseyi’ ile oluşacaktı; Başkan ve Yardımcısı da kısa süreli dönüşümlülük ile yürütülecekti. Bu düzenlemenin asıl amacı, iki halkı da peşinden maceralara sürükleneceği liderlerin oluşmasını önlemekti.
Eroğlu “Führer”… Beş yıl görev yaptı, Kıbrıs sorununda ilerleme yok… Halkı peşine takıp maceralara sürüklemeye aday; onun için onun etrafında olmaktan yarar elde edenler “lider” diyorlar ona,… Eroğlu “lider”… UBP ve DP-UG’yi iki yumurta gibi birbirine vurup, kırılanı atmak, sağlamı da kendi amaçları için kullanmak amacındaki “lider”. “Lider” Eroğlu… Statükonun hamisi; hamsi balığı gibi bütün-bütün yesin statüko karşıtlarını ve statükodan beslenenleri göndendirsin diye öne çıkartılmış ‘lider’… O öyle bir ‘lider’…
Kuzey Kıbrıs’ın insanı bu filmi daha önce Denktaş ile gördü; “dava adamı” dediler seçtirdiler, “lider” dediler seçtirdiler, “yarışın ortasında at değiştirilmez” dediler seçtirdiler… Her seçildiğinde, Kıbrıs sorununun çözümü bir beş yıl daha ötelendi, her ötelendiğinde de Kuzey Kıbrıs’ın insanı bir beş yıl daha baskıcı paramiliter rejim ve kötü ekonomik koşullar altında yaşamaya mahkum edildi. Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayanların vakti yok tarihi tekrarlamaya, Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayanların dermanı kalmadı kötü ekonomik koşullar altında daha yaşamaya ve Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayanların niyeti yok daha dünyadan yalıtılmış kalmaya…
Eroğlu “lider”miş… Onu lider belleyenlere ait kalsın, hayrını görsünler. Kuzey Kıbrıs’ın insanın Kıbrıs sorununu, önce ailesine karşı şefkatli sorumluluk taşıyan bir anne gibi halkına karşı şefkatli sorumluluk taşıyacak olan, sonra bir doktor gibi Kıbrıs sorununun hasta ettiği halkı iyileştirecek olan ve nihayetinde de siyasi sorunu çözümeye odaklı ve kararlı ve ekip ruhu ile çalışacak olan bir siyasetciye ihtiyacı var. Yani Sibel Siber’e…
“Führer” Eroğlu, adayı kasıp kavurmaya aday… Adayı, böyle “Führer” adayı olanlara değil, halkına ve halkı için ve halk ile beraber hareket edecek adayın, yani Sibel Siber’in önce anne, sonra doktor, sonra da siyasetçi olan yeni siyasi tarzı ile yönetmeye ve sorunlarını çözmeye vermek gerek…