AKEL Merkez Komitesi Kıbrıs Sorunu Bürosu Sorumlusu, Kıbrıs (Güney) Ulusal Konsey üyesi Tumazos Çelepis YENİDÜZEN'e konuştu
Ödül Aşık ÜLKER
AKEL Merkez Komitesi Kıbrıs Sorunu Bürosu Sorumlusu, Polit Büro üyesi, Rum Ulusal Konsey üyesi Tumazos Çelepis, yaşanan son olayların Kıbrıs sorununun çözülmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koyduğunu belirterek, krizin aşılıp müzakerelerin yeniden başlamasının koşullarının oluşturulması gerektiğini, NAVTEX olduğu sürece de Anastasiadis’in müzakere masasına döneceğini sanmadığını söyledi.
Çelepis, “Daha fazla zamanımız yok. Aksi halde biz Kıbrıslıların arzu ettiği çözümün yerine hayat bize yetişecektir, çok farklı durumlarla karşı karşıya kalabiliriz. Bu nedenle her birimiz çözüm davasına odaklanmalıyız. Üzerinde anlaşmaya varılmış olan çerçeve içerisinde bir çözüme ulaşma hedefine odaklanmalıyız. Yani iki toplumun siyasi eşitliğinin olacağı ve tek egemenliği, tek uluslararası kimliği, tek vatandaşlığı olacak iki bölgeli, iki toplumlu federasyon hedefine odaklanmalıyız” diye konuştu.
Çelepis, NAVTEX yayınlanmasını “çok ciddi bir tahrik” olarak nitelendirerek, bunun sebebinin “Kıbrıs Cumhuriyeti” tarafından denetlenen sahillerin karşısındaki bölgeye yönelik olması olduğunu vurguladı.
AKEL’in krizin aşılması için Rum liderliğine somut öneriler sunduğunu ancak bunlara zamanında kulak verilmediğini anlatan Çelepis, “Yaşanan krizi Türkiye yarattı, deniz hukukunu çiğnedi. Ama bunları söylemek yetmiyor. Biz Kıbrıs Rum tarafının bazı inisiyatifleri üstlenmesi gerektiğini vurguladık ve Rum liderliğine somut önerilerde bulunduk. Bu önerilerin merkezinde Hristofyas-Talat ve Hristofyas-Eroğlu görüş birlikleri vardı” diye konuştu.
Doğalgazın iki toplumu da çözüm yönünde motive edici olması gerektiğini kaydeden Çelepis, Rum tarafının başlattığı çalışmaların duramayacağını, durdurulmaya kalkılırsa büyük tazminatların gündeme geleceğine dikkat çekti.
Tumazos Çelepis şunları söyledi: “Yapılan araştırmalar, bu konuya verilen öneme denk düşecek sonucun o bölgede olup olmadığını da kanıtlamış değil. Rumca’da bir söz var, altın diye beklenen şey sonuçta sadece yanık kömür parçaları olabilir. Hidrokarbonu bulmadan varlığını kanıtlayamazsınız. Tek kesin olan şey, 12’nci parselde bulunandır.”
Çelepis, “Tarafların sorumluluk göstermesi ve bir yol bulunması gerekiyor. Ancak bu durumda ilerleme sağlanabilmesi için bir tarafın küçük düşürülmesini talep etmek doğru bir yol olmaz. Biz bu konuya çözüm bulunabilmesi için somut önerilerde bulunduk. Böylesi bir girişimin içinde NAVTEX’e yer yoktur, NAVTEX’le görüşmeler devam edemez” diye konuştu.
Türkiye’nin yayınladığı NAVTEX’le deniz hukukunu çiğnediğini söyleyen Çelepis, “Türkiye sanki biz burada yokmuşuz gibi bizim üzerimizden geçti, oraya gitti” dedi.
Müzakere heyeti eski üyesi Çelepis, 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın çözüm istediğini ancak Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun en azından iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümünü istemediğini söyledi.
“Eroğlu özünde görüşme masasını terk etmişti”
• Soru: Müzakereler bir süredir durdu. Türk tarafının Navtex yayınlaması ve Barbaros Hayrettin Paşa’nın bölgeye gelmesiyle durdu ama öncesinde de tıkanıklık söz konusuydu çünkü Anastasiadis önceki yakınlaşmaları kabul etmiyordu. 30 Aralık-5 Ocak tarihleri arasında Türk tarafı NAVTEX’i yenilemedi. Ancak Kıbrıslılar bu bir haftayı değerlendiremedi. Neden görüşmelerin yeniden başlaması sağlanamadı?
• Çelepis: Sırayla başlayalım. Her şeyden önce taraflar arasında varılan görüş birlikleri konusu. Bilindiği üzere 2008-2010 döneminde yani Hristofyas ve Talat arasında gerçekleştirilen görüşmeler sırasında, Kıbrıs sorununun 6 başlığından üçünde önemli görüş birlikleri sağlanmıştı. Bunlar yönetim ve güç paylaşımı, ekonomi, AB konularıydı. Bu konularda oldukça ileri aşamaya gelinmişti. Diğer üç başlıkta ise önemli ilerleme kaydedilememişti. Bunun sebebi Kıbrıs Türk tarafının toprak konusunu nihai aşamadan önce görüşmeyecek olmasıydı. Ancak bu tutum mülkiyet başlığına ilişkin tartışmaları da etkiliyordu çünkü bu iki başlık birbiriyle bağlantılıdır. Diğer başlık da güvenlik ve garantiler konusuydu ki Kıbrıs Türk tarafı bunun çok taraflı konferansta ele alınarak çözüme kavuşturulmasını istiyordu. Bu konu çok taraflı konferansta çözülecek ama müzakere masasında tartışılabilirdi. Her neyse durum o noktadaydı.
Sayın Eroğlu, Kıbrıs Türk toplumu liderliğine gelince, BM Genel Sekreteri’nin önünde müzakerelerin kalmış olduğu yerden devam etmesi yükümlülüğünü üstlenmiş olmasına rağmen, devamında çeşitli gerekçeler öne sürerek görüş birliklerini reddetti. Aslında 2012’nin başından itibaren Sayın Eroğlu özünde görüşme masasını terk etmişti. O dönemde sadece günlük konular ele alınıp görüşülüyordu, bunda da amaç müzakereler sürecini canlı tutmaktı.
“Zaman kaybı”
Sayın Anastasiadis’in cumhurbaşkanlığına seçilmesinin ardından BM bilinen 2008-2012 görüş birlikleri belgesini sundu. Sayın Anastasiadis bu görüş birliklerini benimseyip görüşmelerin kalmış olduğu yerden devam etmesi konusunda isteksizdi. Bu durum karşısında Sayın Eroğlu o zamana kadarki tutumunu değiştirip, bu görüş birliklerini kabul ettiğini ve görüşmelerin de kalmış olduğu yerden devam etmesini istediğini dile getirdi. AKEL olarak bu konularla ilgili bizim tutumumuz o zaman da bugün de aynıdır. Taraflar arasında sağlanmış olan görüş birlikleri iki toplumun liderlikleri tarafından teyit edilmeliydi ve geriye kalan temel konular ele alınmalıydı. Ne zaman ki, bu çerçevede yeni bir ortak açıklama konusu gündeme geldiğinde biz böyle bir ortak açıklamanın hazırlanmasına gerek olmadığını, bunun sadece zaman kaybına yol açacağını belirttik ve müzakerelerin devam edebilmesi için iki toplumun liderleri Sayın Hristofyas ve Talat tarafından iki ortak açıklama yapılmış olduğunu vurguladık. Aylar harcandı ve sonuçta bir sayfalık bir ortak açıklama yayınlandı ve bu da son iki yılda sağlanan tek sonuçtur.
Bunun ardından bize göre yine gereksiz olan, tarafların pozisyonlarını ortaya koydukları tarama sürecine girildi. Biz o dönemde de böylesi bir uygulamanın taraflar arasındaki mesafenin artmasına neden olacağını söylemiştik ve sonuçta dediğimiz gibi de oldu. Bundan sonra yine gereksiz ve anlaşılmaz bir süreç başladı. Bir önceki süreçte sözlü olarak ifade edilenler bu süreçte yazılı olarak ortaya kondu. Taraflar arasındaki mesafe böylelikle yazılı olarak da ortaya kondu.
“Tahrik çok ciddi bir tahrik”
Pek çok tartışmadan, ortaya konan çabadan ve BM Kıbrıs Özel Danışmanı Eide’nin atanmasından sonra müzakerelerin özlü aşamasının başlaması konusunda anlaşmaya varıldı. Tam bu sırada Türkiye NAVTEX’i yayınladı. Bu kez ortaya çıkan tahrik çok ciddi bir tahrikti çünkü bu kez NAVTEX Münhasır Ekonomik Bölge’nin güney kısmına, Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından denetlenen sahillerin karşısındaki bölgeye yönelikti. Bu koşullarda Sayın Anastasiadis müzakerelere katılımını durdurdu. Türkiye tarafından ortaya konan bu tutumun kabul edilemez olduğunu ilk andan itibaren ortaya koyduk. Ancak şunun da altını çizdik, müzakerelerin ertelenmesi, sonlandırılması demek değildir. O aşamadan itibaren istenen, arzu edilen krizin aşılıp müzakerelerin yeniden başlamasının koşullarının oluşturulmasıdır. Krizin aşılması derken NAVTEX’in geri çekilmesinden söz ediyorum çünkü NAVTEX olduğu sürece Anastasiadis’in müzakere masasına döneceğini sanmıyorum.
“Bu çalışma duramaz”
• Soru: Ocak’ta bir hafta NAVTEX bitmişti, yenilenmemişti. Barbaros da Mağusa’daydı. Neden görüşmeler yeniden başlayamadı? Eide’nin o bir haftalık süre için Türk tarafından zaman istediği ve Güney’den olumlu yanıt getirme çabası ortaya koyduğu da yazıldı...
• Çelepis: Özellikle krizin aşılabilmesi ve tansiyonun düşürülebilmesi için biz AKEL olarak çok somut öneriler sunmuştuk. Bizim görüşümüze göre yaşanan krizi Türkiye yarattı, deniz hukukunu çiğnedi. Ama bunları söylemek yetmiyor. Biz Kıbrıs Rum tarafının bazı inisiyatifleri üstlenmesi gerektiğini vurguladık ve Rum liderliğine somut önerilerde bulunduk. Bu önerilerin merkezinde Hristofyas-Talat ve Hristofyas-Eroğlu görüş birlikleri vardı. Hristofyas-Talat döneminde deniz bölgeleriyle ilgili olarak bir anlaşmaya da varılmıştı. Doğal kaynakların ve federal gelirlerin iki federal birim arasında paylaşımına ilişkin olarak da görüş birlikleri vardı. Şunu da söylemek isterim, bu iki toplum açısından da kazançlı, yarar sağlayan bir anlaşmaydı çünkü bir kazan-kazan durumu vardı. Bu görüş birliklerinde deniz bölgelerinin merkezi federal yönetimin yetkisinde olacağı belirtiliyordu. Bu, Kıbrıs Rum tarafının talebini karşılamaktadır çünkü bu şekilde tek egemenlik ve tek uluslararası kimlik güvence altına alınmış oluyordu. Ancak aynı zamanda Kıbrıslı Türk tarafını da memnun eden bir sonuç vardı çünkü bunun bir merkezi federal yetki olması demek birlikte karar alarak bunu yapmak, ortak bir biçimde bunu idare etmemiz anlamına geliyordu. Aynı şey doğal kaynaklar için de geçerli. Her federasyonda olduğu gibi, doğal gaz da dâhil, doğal kaynaklardan sağlanacak olan gelirlerin nasıl paylaşılacağı konusunda görüş birliğine varıldığına göre, çözüm anında elimizde bu konuya ilişkin çerçeve mevcuttu. Ne yazık ki, bizim dediklerimize zamanında kulak verilmedi. Bizim belirttiğimiz somut öneri sadece bunlardan ibaret değildi; Kıbrıslı Türkleri de, Türkiye’yi de motive edici unsurlar önerimizde vardı. Daha sonraki süreç içerisinde ne yazık ki ikinci NAVTEX yayınlandı. O hafta içerisinde neler olduğunu bilemem. Ancak BM, Sayın Anastasiadis’ten doğalgaz konusunun toprak gibi müzakerelerin son aşamasında masaya gelmesini kabul ettiğini söylemesini istedi. Bizim önerimiz içinde böyle bir husus yoktu. Bizim görüşümüze göre, doğalgaz iki toplumu da çözüm yönünde motive edici olmalıdır.
BM’nin talep ettiği şekilde öneri ortaya kondu ancak sonuçta NAVTEX yenilendi. Kısır bir döngü içine girildi. Bizim tarafımızda doğalgaz araştırmalarıyla ilgili ilerleniyor. Gördüğünüz gibi bir sürü parselde doğalgaz da bulunamıyor. Hepimizin anlaması gereken şudur, bu çalışma duramaz. Çünkü yüzlerce milyonluk anlaşmaların yapıldığı şirketler artık bu işin içinde ve durdurulmaya kalkılırsa büyük tazminatların gündeme gelmesi söz konusu. Araştırma çalışmalarının devam etmesine Türkiye NAVTEX’le cevap veriyor, NAVTEX gündeme gelince müzakereler erteleniyor ve sonuçta bundan Kıbrıs’ta çözüm isteyen Kıbrıslılar, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler zararlı çıkıyor. Bu kısır döngünün kırılabilmesi şart, müzakere süreci tekrar başlasın, çözüme ulaşmak için müzakereler başlamalı. Kıbrıs sorununa bulunacak çözüm kalıcı bir biçimde bütün bu sorunları çözecektir.
“Altın diye beklenen şey, yanık kömür parçaları olabilir”
• Soru: Görünen o ki hidrokarbon hayalleri suya düşüyor...
• Çelepis: Yapılan araştırmalar, bu konuya verilen öneme denk düşecek sonucun o bölgede olup olmadığını da kanıtlamış değil. Rumca’da bir söz var, altın diye beklenen şey sonuçta sadece yanık kömür parçaları olabilir. Hidrokarbonu bulmadan varlığını kanıtlayamazsınız. Tek kesin olan şey, 12’nci parselde bulunandır.
“Bir yol bulunması gerekiyor”
• Soru: Görüşmelerin başlaması için bir şeyler yapmak gerektiğini söylüyorsunuz. Kıbrıs Türk tarafı “iyi niyet göstergesi olarak Barbaros’u hala göndermedik, Mağusa limanında bekletiyoruz” diyor. Bazı Kıbrıslı Türk partiler iki tarafın iyi niyet göstergesi olarak adım atması çağrısında bulunuyor. Bunlara yanıtınız nedir?
• Çelepis: Elbette söz konusu olan bir tarafın iyi niyet göstermesi değildir, iki tarafın da iyi niyet göstermesi gerekir. Ancak gözlerimizi kapayamayacağımız bir olay söz konusu, eğer haritaya bakarsanız Türkiye’nin hangi bölgeye NAVTEX yayınladığına bakarsanız şok olursunuz. Ben bunu gördüğümde şok olmuştum. İkinci NAVTEX’in yayınlanmasından sonra Barbaros hareket etmedi ama her an harekete geçebilir, NAVTEX duruyor. Tarafların sorumluluk göstermesi ve bir yol bulunması gerekiyor. Ancak bu durumda ilerleme sağlanabilmesi için bir tarafın küçük düşürülmesini talep etmek doğru bir yol olmaz. Biz bu konuya çözüm bulunabilmesi için somut önerilerde bulunduk. Böylesi bir girişimin içinde NAVTEX’e yer yoktur, NAVTEX’le görüşmeler devam edemez.
“Türkiye sanki bizim üzerimizden geçti”
• Soru: Konu Türkiye’ye bağlanıyor ancak Türkiye’nin bu girişimini Kıbrıs Türk tarafı adına yaptığı da açıklandı. Bu dönemde Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun yaptığı bu ziyaret nasıl bir mesaj veriyor size?
• Çelepis: Mesele bu ziyaretin ne mesajlar verdiği değil, mesele Türkiye’nin ortaya koyduğu tutumların ne mesajlar verdiği... Elbette herkes kendisinin haklı olduğunu söylüyor ancak sizin de bildiğiniz gibi bir de deniz hukuku, uluslararası hukuk var. Burada sözü edilen bölge adanın kuzeyindeki ya da kuzeybatısındaki bir bölge değil. Adanın kuzeyine ve kuzey batısına ilişkin olarak Münhasır Ekonomik Bölge’nin belirlenmesi gerekiyor, bu da çözümden sonra gerçekleşebilecek bir şey. Burada sözünü ettiğimiz bölge adanın güneyindedir ve komşu ülkelerle belirlenmiş olan bir bölgedir. Somut olarak yaşanan şudur, Türkiye sanki biz burada yokmuşuz gibi bizim üzerimizden geçti, oraya gitti. Bir kez daha tekrar etmek istiyorum, biz sarsılmaz bir şekilde inanıyoruz ki Kıbrıs sorununun çözümüyle bu sorun çözülmüş olacak, sonuç verici olan yol budur. Ancak çözüme görüşmeler yapılmadan varamayız ve şu anda görüşmeler yapılmamaktadır. Hepimiz bu nokta üzerine yoğunlaşalım ve gerçekten iyi niyet olduğunda her zaman bir yol bulmak mümkün. Bunu genel geçer bir laf olarak söylemiyorum, AKEL olarak biz ortaya somut öneriler koyduk.
“Önerimizi güncelleştiriyoruz”
Biz somut öneriler sunduk. Bu önerilerimizde dogmatik bir yaklaşım içerisinde olmadık. Her şeyi bilenin biz olduğumuzu iddia etmiyoruz. Ama bu önerinin tarafların yararına olan ve içinde bulunduğumuz krizden çıkarabilecek bir öneri olduğuna inanıyoruz. Bu önerinin içinde var olan hususlar kimse küçültülmeden krizin aşılabilmesinin yolunu sunuyor. Bu önerimiz ilk NAVTEX dönemindendir, o dönemden bugüne çok şey yaşandı. Bize göre her şeyin doğru zamanda yapılması önemli. Gelişmelerle bağlantılı biçimde önerimizi güncelleştirme konusuna kafa yoruyoruz. İnanıyorum ki önerilerimize zamanında kulak verilmiş olsaydı, olası ki bugünkü noktaya varılmamış olacaktı. Süreç içinde Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in dile getirdiği bazı öneriler içinde, parça parça, bizim önerilerimizden bazı hususlar vardır ancak bu hususlar homojen ve dengeli bir paket halinde değil.
• Soru: Taraflarda iyi niyet görüyor musunuz?
• Çelepis: Görmek istiyorum, ne diyebilirim ki.
“Uluslararası toplum daha aktif olmalı”
• Soru: Son dönemde Eide geldi, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Amanda Sloat geldi. İki tarafla temaslar yaptılar. Uluslararası toplumdan ne bekliyorsunuz; tıkanıklığın aşılması için uluslararası toplumun yapabileceği şeyler var mı?
• Çelepis: Elbette var. Öncelikle BM’den başlayalım. Sayın Anastasiadis’ten somut bir talepte bulundular. Bütün siyasal güçlerin itirazına rağmen Cumhurbaşkanı bu isteneni yaptı.
• Soru: Eide bunu yalanlıyor...
• Çelepis: Eide’nin neyi yalanlayıp, neyi yalanlamadığını bilmiyorum. Olayın özü şu, Cumhurbaşkanı tarafından bu hareket yapıldı ve buna cevap BM Genel Sekreteri’nin raporuyla geldi. Bu rapordan Kıbrıs Türk tarafının şikâyetleri var ancak bizim tarafımızdan baktığımızda bu rapor dengesizdir. Bildiğiniz gibi BM uluslararası hukukun koruyucusudur, deniz hukukunun koruyucusudur. Ancak gelip ne dediler? “Türkiye NAVTEX yayınladı” dediler ve noktayı koydular. Böylesi bir tutum müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için ortaya konan iyi niyetli bir hizmet olarak görülebilir mi? Ben hayır diyorum. Tam aksine Türkiye’yi aynı istikamette hareket etmeye teşvik eden bir tutumdur. Bu da müzakerelerin yeniden başlamasına yardımcı olmamaktadır.
Uluslararası toplumun daha aktif olmasını istiyoruz. Görüşmelerin başlaması için ortaya koyduğunu iddia ettiği çabaların daha somut hedefli ve sonuç alıcı olmasını istiyoruz.
• Soru: Önümüzdeki aylarda Kıbrıslı Türkler bir seçim yapacak. Eroğlu’nun tekrar seçilmesi veya başka birinin seçilmesi süreci nasıl etkiler?
• Çelepis: Sanırım ki bu soruya cevap verecek olan ben değilim, cevap verecek olanlar Kıbrıslı Türklerdir.
“Eroğlu iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümünü istemiyor”
• Soru: Eroğlu ve Talat’ı kıyaslarsanız neler söyleyebilirsiniz?
• Çelepis: Sayın Talat ve Sayın Eroğlu’nun Kıbrıs Türk toplumu liderliğinde bulunduğu dönemde, her biriyle ikişer yıl müzakerelerde bulunan heyetin üyesi olarak konuşmam meşru olur diye düşünüyorum. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, yapacağım karşılaştırma Kıbrıs Rum toplumunun ciddi bir kesiminde hakim olan “Kıbrıs Türk toplumunda lider kim olursa olsun, hiçbir şey değişmez” anlayışını doğrulayan bir değerlendirme olmayacak. Elbette Sayın Talat’la da zorluklar yaşadık, Sayın Talat kendi anlayışına göre kendi toplumu açısından en iyi olanı başarma yönünde çalışıyordu. Ancak kendi yaşadıklarımdan vardığım sonuç şu ki, Sayın Talat çözüm istiyordu. Çözüm istediği için güçlükleri aşıyorduk ve ilerliyorduk. Sayın Eroğlu ile yaşadıklarımızdan vardığım sonuç, Sayın Eroğlu en azından iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümünü istemiyor. Bu nedenle müzakerelerde Sayın Eroğlu ile Sayın Talat’la yaşananlardan çok daha büyük sıkıntılar yaşandı.
“Çözüme odaklanmalıyız”
• Soru: Kıbrıslı Türklere ne mesaj vermek istersiniz?
• Çelepis: Son olaylar tartışma götürmez bir gereksinimi ortaya koymuştur, Kıbrıs sorununu çözmemiz gerekiyor. Daha fazla zamanımız yok. Aksi halde biz Kıbrıslıların arzu ettiği çözümün yerine hayat bize yetişecektir, çok farklı durumlarla karşı karşıya kalabiliriz. Bu nedenle her birimiz çözüm davasına odaklanmalıyız. Üzerinde anlaşmaya varılmış olan çerçeve içerisinde bir çözüme ulaşma hedefine odaklanmalıyız. Yani iki toplumun siyasi eşitliğinin olacağı ve tek egemenliği, tek uluslararası kimliği, tek vatandaşlığı olacak iki bölgeli, iki toplumlu federasyon hedefine odaklanmalıyız.