Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu DAÜ'de düzenlenen sempozyumda yaptığı konuşmada, "Dönüm noktasındayız" diyerek şunları ifade etti: "Türk Tarafı, Rum tarafının müzakere masasına gelmesi için bedel ödemeyecektir. Rum tarafı çözüm konusunda samimi ise, kalktığı masaya ön şartsız dönmelidir"
Sayın Eroğlu'nun bu konuşması, günümüzde meydana gelen çok yönlü gelişmelerle bağdaşmıyor.
Çünkü, iç siyaset ve CB seçimlerine dönük Sarayönü'ne indeksli olan Sayın Eroğlu'nun bu söylemi ve politikaları, maalesef, enerji oyununda günümüzde oluşan yeni dinamikler içinde, Kıbrıs Türk tarafını daha da edilgen olma durumuna düşürmektedir.
Bu siyasetle görüşmelerin başlamamasının bize ağır bedel olarak dönmesine yol açacağı meydandadır.
Çünkü karşı tarafın hatası üzerine kurduğunuz ve ön koşullara dayalı tavır, yıllar içinde yaşadığımız örnekler gibi, bize bumerang misali dönen sıkıntılar yaratmıştır.
Denktaş -Eroğlu ittifakının bu mantığa bağlı, koşullar ileri sürerek, Annan Planı'nı temel alan görüşmelerden ve referandumdan kaçması, Kıbrıslı Türklere hala ödediğimiz ağır bedel olarak döndü.
Etkileri de hala sürüyor...
***
Bu mantığın yol göstericiliğinde çıkmaz sokaklara girmekten kurtulmadık. Güney çözüm olmadan AB'ye girdi. Bundan ders alacağımıza, ayni mantık temelinde hala ön koşul öne sürerek, karşı tarafın hatasından, başka sonuçlara ulaşacağımız hayali ile hareket edilmeye çalışılmaktadır.
İşte bu bağlamda günümüzde Sayın Eroğlu'nun dediği gibi bir "dönüm noktasındayız". Ama bu nokta, onların düşündüğü nokta değildir.
Çünkü çok ciddi yeni dinamikler oluşmaktadır. Bunlardan biri Orta ve Doğu Avrupa'nın gaz ve enerji ihtiyacı için Adamızı da içine alan gelişmelerdir.
Öteki, Rusya'nın yine bu bölge ile ilgili son dönemlerde geliştirdiği politikalar ve Türkiye ile Yunanistan arasında oluşan bu konuya bağlı yeni dinamiklerdir.
İşte bu konuda bu evrensel boyutlu gelişmeler bize böylesi ön koşullarda hareket etmememiz gerektiğinin göstermektedir.
Bunun önemli işaretleri belirmeye başladı.
Bunlardan biri Sayın Kasulides'in demeci, diğeri Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin, AB bağlamında gaz ve enerji konusunda yaptığı toplantı ve alınan kararlardır. Türkiye,Yunanistan görüşmeleridir. Bu bağlamda öncelikle Sayın Kasulides'in açıklamasını ele almak isterim.
KASULİDİS'İN AÇIKLAMASI
Sayın Eroğlu'nun önkoşul içeren bu konuşması ile birlikte, ayni gün, basınımızda Sayın Kasulidis'in açıklaması da yer aldı. Sayın Kasulidis, demecinde, şunu açıkladı; "Yunanistan eli ile Türkiye'ye, gaz konusunda öneri yaptıklarını ve bunun cevabını beklediklerini" söyledi. Vay be…
Bu çok önemlidir.
Sayın Kasulidis, önerinin içeriği ile ilgili de şöyle dedi.
Önerinin, özünün ise, Sayın Talat ile Sayın Hristofyas arasında yapılan görüşmelerde oluşan yakınlaşmaya dayalı olduğunu söyledi.
Buna göre, " hidrokarbonlar ve diğer yer altı zenginlerinin yönetiminin, Federal Cumhuriyete ait olduğu" olduğu. Ayrıca Oluşturucu Devletlerle de gelirin nasıl paylaşılacağı ile ilgili, ayni yakınlaşma da yer alan hususlara da önerisinde yer verdi.
Okuyucu hatırlarsa, bundan bir müddet evvel, sayfamda yazdığım yazıda, Sayın Talat ile Sayın Hristofyas arasında yapılan bu yakınlaşmanın, gaz gerginliğini kaldırmak için söz konusu antlaşmaya bağlılık temelinde, iki liderin ortak açıklanma yapmasının önerilmesini yazmıştım. İşe bakın. Bunu, Sayın Kasulidis, Yunanistan eli ile Türkiye'ye öneri olarak iletti.
Bu gerçekte, Kıbrıs sorununu ve görüşme sürecini yönetmekten sorumlu olan CB'nın soruna dönük alternatif siyaset üretmemek temelinde var olan hantallığının ortaya çıkarttığı bir çıkmaz oluşmasına yol açtı. Önderliği, çıkmazı yaratan, çıkış içinde almış oldu.
Sayın Eroğlu'nun şimdi, gaz nedeni ile kesintiye uğrayan görüşmelerin yeniden başlaması için Rum Tarafına dönük, "ön koşulsuz " diyerek, koşul öne süren söyleminin kısırlığına karşın, Kasulides, konunun önemli bir yanı olan gazın sahipliğine dönük olarak sorunu aşmak için, yeni diye, eskiden olmuş olumluyu, ileriyi sürüyor.
Üstelik Sayın Kasulidis, bunu sorunu aşmak için devinim gösteren dünyanın gözü önünde, dolaylı görüşme yolundan Türkiye üzerinden yapıyor.
Bu açıklamasında ayrıca, belgede yer alan öneriler temelinde, Türkiye ile "büyük oranda antlaşmaya varıldığını" da söyledi.
Bu doğru mu bilemem? Kuşkum olsa da bu konuda bir şeyin kaynadığı açıktır.
Sayın Kasulidis, bu durgunluk halinde, "Barbaros çekilsin, sonra görüşelim" koşulu öne sürmeden bu öneriyi, Yunanistan eli ile Türkiye'ye yapıyor.
Bu önerisini de, özellikle, Avrupa'da, gaz kaynakları ve enerji hatlarına dönük, yeni arayışların olduğu günümüzde yapıyor. Açıklıyor da, böylece sorun yaratan olarak, çözümünün de aktörü olmaya çalışıyor.
İşte bu esnekliklerin ve açılımların dünya siyasetinde yeri oluşur ve yapanlarda siyasi gelişmelerin aktif katılımcısı olur.
AB'de GAZ TEMELLİ YENİ DİNAMİKLER VE DAVUTOĞLU'NUN ZİYARETİ
Başbakan Sayın Davutoğlu'nun, Yunanistan'a yaptığı ziyarete denk düşen bir zamanda gelişen bir başka olgu daha var.
Bu da Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin, Yunanistan'la birlikte, AB bağlamında geçtiğimiz günlerde yaptıkları toplantı ve buna bağlı oluşan antlaşmalardır.
AB , özellikle Rusya'nın, Ukranya krizi nedeni ile kendisine uygulanan ambargo sonrasında, Bulgaristan üzerinden geçecek olan, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, tüm Avrupa'ya ulaşacak olan Güney Akım Projesini iptal ettiğini açıkladı.
Bunun sonrasında, yeni arayışlar başladı.
İşte AB bağlamında; Balkan, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri olan, Avusturya, Bulgaristan, Hırvatistan, Yunanistan, İtalya, Romanya, Slovenya temsilcileri ile AB'nin Enerji Birliğinden sorumlu olan Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Maros Sefcoviç'in başkanlığında bir görüşme yaptılar. Buna dair ortak açıklama da yapıldı.
Bu ortak açıklamanın önemli başlıkları şunlardır.
Bu toplantıya katılanlar, öncelikle Rusya'nın Güney Akım hattını durdurmasına dair endişelerini dile getirdiler.
İkinci olarak Orta ve Doğu Avrupa'ya dönük çeşitli gaz kaynaklarından yararlanmayı ve bunun için çeşitli geçiş güzergahlarının oluşmasını dile getirdiler...
Üçüncü olarak, tüm gaz pazarlarının birbirine entegrasyonunu, bunun için gerekli alt yapının oluşturulmasını..
Dördüncü olarak, LNG terminallerinin ve diğer kaynakların boru sistemleri ile Güney Gaz Koridoru temelinde birbirine bağlanmasını kararlaştırdılar...
Beşinci olarak Doğu Akdeniz ve Karadeniz gaz rezervlerinin geliştirilmesi, benzeri bölgesel projelerin uygulanması.
Ayrıca Bulgaristan ve komşu ülkeler arasında enterkonekte sistemlerin geliştirilmesini kararlaştırdılar.
Bu antlaşma ile birlikte ayni zamanda Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya arasında bunların birbirine Dikey Gaz Koridoru ile bağlanması antlaşması da yapıldı.
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin bu toplantı sonrasında üzerinde karar altına aldıkları ve açıklamada ifade edilen önemli hususlardan birinin de Doğu Akdeniz'deki gaz rezervleri olduğuna dikkanizi çekmek isterim.
Kıbrıs ve İsrail de bulunan gaz rezervlerinin, Balkanlar, Doğu ve Orta Avrupa için taşıdığı önem, bu ortak bildiride net olarak ifade edildi. Yani bizi doğrudan ilgilendiren çok aktörlü ve yönlü gelişmeler oluşmaktadır.
Doğu Akdeniz'deki gaz rezervlerini, Orta ve Doğu Avrupa'nın gaz ihtiyacı için hem kaynak, hem güzergahların çeşitlendirilmesi ile bağlantılı ele almaktadırlar.
Bu gelişmeler olurken, ayni zamanda, "Kıbrıs Cumhuriyeti Enerji Bakanı ile Yunanistan'ın Enerji Bakanı" AB 'nin enerjiden sorumlusu ile görüştüler.
Bu görüşmede ondan, AB'nin, Doğu Akdeniz'deki gaz kaynaklarının boru ile nakli için gereken Fizibilite çalışması yapılması için, 4 milyar EURO destek istediler.
Dikkatinizi çekerim, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin yaptığı gaz kaynaklarının ve nakil hatlarının çeşitlendirilmesi temelinde önemli bir noktanın da Doğu Akdeniz'deki kaynaklar olduğu ortak açıklamada yer alması ile bağlantılı bu gerçekleşti.
Bilindiği gibi Doğu Akdeniz'deki bu kaynakların Avrupa'ya ulaşmasının en kısa ve maliyeti en az güzergahı, Türkiye üzerindendir.
Ama Fizibilite için istenen kaynağın büyüklüğünü düşündüğümüz zaman, o zamanda bu arayışın, Kıbrıs sorunu nedeni ile Türkiye üzerinden geçiş konusu etrafında oluşan siyasi belirsizlik ve karşıtlık nedeni ile bu arayışın bir başka noktaya da dayandığını düşünmeliyiz.
Çünkü söz konusu toplantıda bir alternatif olarak konan ve Dikey Gaz Koridoru için Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya arasında antlaşma sağlanırken, bunun da bir kaynağının, Yunanistan'da bulunan sıvılaştırma tesisi ( Revithoussa) olması vardır. Bunun, Kafkas Gazının, Yunanistan'ın kuzeyinden geçecek olan Transdiriyati doğal gaz boru hattı ile birleştirilmesi açılımı da söz konusu anlaşmada yer aldı.
Bu projeye hayatiyet ve zenginlik verecek diğer kaynak ise, Dogu Akdeniz'deki gaz rezervleri olduğu da meydandadır.
İşte bundan ötürüdür ki Kıbrıs ve Yunanistan Enerji Bakanlarının AB'den Doğu Akdeniz Gazının nakli için boru hattını Fizibilitesi amacı için istedikleri kaynağın, ayni zamanda, bu gazın boru ile Yunanistan'ın Revithoussa Adası'nda bulunan bu LNG tesisine nakletmek arayışı ile bağlantılı olduğunu da düşünmemek olanaksızdır. Bunun da Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlük ve gerginlik nedeni ile Türkiye faktörünü devre dışına çıkartmaya dayalı bir arayışa bağlı olduğu da açıktır.
Yani tüm Doğu Akdeniz ve Hazar, Kafkas gazları yanı sıra, Rus gazının da "çeşitlendirilmiş" kaynaklar ve güzergahlar arayışı temelinde, Orta ve Doğu Avrupa'ya dönük iletilmesi ve pazara sevki için arayışlar çok yönlü devam etmektedir.
İşte tüm bu gelişmeler, Türkiye, Yunanistan, Balkan ülkeleri, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Rusya, Kafkas ülkeleri, Azerbaycan, İsrail ve Mısır arasında birinden farklı ama ortak noktaya; yani Avrupa'ya gaz iletilmesi temelinde, yeni ekonomik ve siyasi ilişkileri ve başka çelişkileri getirmektedir.
Yani bu gelişmelerin pozitif olması için, gazın kullanıcıları ile tedarikçilerinin ve geçiş üzerinde yer alacak tüm ülkelerin, sağlıklı ve düşmanca olmayan ilişkilerinin olması gerekir.
İşte bu bağlamda Kıbrıs sorununun çözümü önem taşırken, bu sorun etrafında oluşacak olan gerginliklerin ise, bu projenin zehri olduğu da açıktır.
Kıbrıs müzakere sürecinin kesintiye uğraması ile Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve Mısır'ın kendi aralarında yaptıkları antlaşmalar nedeni ile Türkiye'nin, açıkça, "bizi bu enerji denkleminin dışında bırakamazsınız" sert tavrının oluştuğunu da yaşadık.
Ancak bu kriz yaşanırken ve oluşan olumsuz ortama karşın TC Başbakanı Sayın Davutoğlu'nun Yunanistan'ı ziyaret etmesi çok olumlu olmuştur.
Bu ziyaretin ise 6 TC Hükümet Bakanı ile birlikte yapılması çok anlamlıdır. Buraya çeşitli projelerle gidilmesi ve görüşmelerden sonra Yunanistan Başbakanı Sayın Samaras ile Başbakan Sayın Davutoğlu'nun birlikte olumlu açıklamalar yapmaları da çok önemlidir.
İşte şimdi, AB Bağlamında Avrupa'ya yeni gaz güzergahları ve kaynakları sağlamak için çok yönlü çalışmaların yapıldığı bu aşamada, Sayın Eroğlu'nun ön koşul öne süren açıklaması ile Sayın Kasulidis 'in, eski olumluyu, yeni olumlu adım olarak ileri süren önermesi arasında dağlar kadar fark vardır.
Sayın Eroğlu'nun açıklamasında yer alan "dönüm noktasındayız" sözü, işte bu nedenlerle Kıbrıs sorununun aşılmasına dair devinim içine girmezsek, bizi bir başka konağa sürükleyecek hadise olacağı kesindir.
Bu yüzden bu gelişmelerin içinde bu koşul kabul etmeyen, ama ön koşul koyan statik anlayışın, Kıbrıslı Türkleri bedel ödemeye itme ihtimali çoktur.
Sayın Kasulidis'in yaklaşımı ise Kıbrıs sorununu aşarak, Avrupa'nın pek çok ülkesinin enerji ihtiyacına cevap verecek olan yeni seçenek beklentilerine dönük, sempatiyi ve desteği getirecek bir yaklaşımdır.
Üstelik bunu da Yunanistan üzerinden, Türkiye'ye öneri sunarak yapmıştır.
Ayrıca, Türkiye'nin bu yeni gelişmelerde, her yönü ile önemli bir aktör olma isteğinin olduğu da çok açıktır. Sayın Kasulides, ayni zamanda Türkiye'nin bu arzularını da iyi tahlil edebilmiştir. Bu öneri, buna da cevapları içeren bir yaklaşımdır.
Bunun için bu aşamada bu önerilerini, Yunanistan eli ile Türkiye'ye iletmiş ve tüm dünyaya da bunu açıklaması ile de duyurmuştur..
Bu açıkça , Türkiye ile "bizsiz" bir dolaylı görüşme demektir.
Sayın Eroğlu'nun edilgen tutumu ve güya tavizsiz duruşu ; Gaz ve enerji çıkarları temelinde, siyasi ilişkilerin bu bölge içinde yeniden düzenlenmeye dönük geliştiği günümüzde, büyük çıkarların etkisinde şekillenecek olan yapıların dışında, bir başımıza kalmamıza yol açmaktadır...
Dar milliyetçi düşüncelerle yaratılacak olan durgunluk ve bunun CB seçimleri nedeni ile dozunun artırılması, bu gelişmelerin büyüklüğünü durduramayacaktır..
Türkiye'nin bu büyük oyunda bir partner olarak aktif olarak yer alma istencinin önüne, bu Sarayönü politikaları da geçemeyecektir. Bu da bizi, giderek, Türkiye ile de sıkıntılı bir ilişkiye düşürecektir.
Bu da ister istemez bizim dışımızdaki gelişmelerin peşinden sürüklenmemizi getirecektir.
Eğer kısa sürede bu konuda yeni ve farklı bir tavır gelişmezse, bilinsin ki AB genişleme sürecinden ve bunun Kıbrıs sorununun çözümü ile ilişkilendirilen 2002 ve 2003 deneyimden sonra, bize ikinci büyük sıkıntı yaşatacağı kesindir.
Artık Sarayönü'ne endeksli siyasetlerden kurtulma zamanı gelmiştir. Federal Kıbrıs çözümünün, geleceği en güçlü şekilde oluşturacağımız bir temel olduğu çok açık olarak, bu güncel gelişmelerle birlikte yeniden kendini ortaya çıkartmıştır.