DGP Genel Başkanı Tahsin Ertuğruloğlu, vatandaşın değişimi arzu etmesi ve gücün kendisi olduğunu fark etmesi gerektiğini söyledi
“Eroğlu uzman kasaba politikacısıdır”
· “Şu veya bu parti ile beraber hareket etme, bir dayanışma içinde hareket etme, bir partinin öbür partiye katılması veya iki partinin yeni bir parti oluşturması gibi bir yola girilecekse bu yola beraber çıkacağınız arkadaşlarla temel ilkelerde ve prensiplerde aynı noktada olmanız lazım. Bu noktada tamamen aynı noktada mıyız, değil miyiz benim endişelerim var”
· “Güney Kıbrıs ile bir anlaşma bugün için gündemde görünmüyor bana göre öyle bir olasılık yok. İleride olur mu, olmaz mı onu gelecek yıllar ortaya çıkaracak. Kapıyı kapatmamak lazım. Ama biz bu devleti olması gereken şekilde bir devlet haline getiremediğimiz taktirde, Rumlarla gireceğimiz herhangi bir ortaklıkta kaybetmeye mahkumuz”
· “Sayın Eroğlu bu ülkede gerçekten uzman denebilecek bir kasaba politikacısıdır ama uluslararası politikada rol üstlenebilecek bir kişi değildir. Şanslıdır çünkü ekibinde Kudret (Özersay) Bey gibi bilgili, ayakları yere basan birisi vardır ve bu müzakere süreci Kudret Bey’in gözetiminde, bizlerin başını derde sokmayacak bir şekilde devam ediyor”
Demokrasi ve Güven Partisi (DGP) Genel Başkanı Tahsin Ertuğruloğlu, vatandaşın değişimi arzu etmesi ve gücün kendisi olduğunu fark etmesi gerektiğini söyledi.
Ertuğruloğlu, “Küçük bir zümre bu yapıdan nemalanıyor, çoğunluk da şikayet ediyor ama gücün kendisinde olduğunu anlayamadan güçtür diye gördüğü zavallılara güç vererek kendini ezen insanları daha da güçlendiriyor” diye konuştu.
“Başkanlık sistemine geçiş bir şanstır, bir garanti değildir” diyen Ertuğruloğlu, Başkanlık Sistemi’nin mevcut mentalitenin değişmesi için bir süreç başlatacağını kaydetti.
Ertuğruloğlu, ÖRP ile görüşmelerinin devam ettiğini de söyleyerek, şunları söyledi: “Bir parti ile beraber hareket etme, bir partinin öbür partiye katılması veya iki partinin yeni bir parti oluşturması gibi bir yola girilecekse bu yola beraber çıkacağınız arkadaşlarla temel ilkelerde ve prensiplerde aynı noktada olmanız lazım. Bu noktada tamamen aynı noktada mıyız, değil miyiz benim endişelerim var”.
Kıbrıs konusunun anlaşmaya doğru gitmediğini de söyleyen Tahsin Ertuğruloğlu, Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun “uzman denebilecek bir kasaba politikacısı” olduğunu söyleyerek, “Şanslıdır çünkü ekibinde Kudret (Özersay) Bey gibi bilgili, ayakları yere basan birisi vardır ve bu müzakere süreci Kudret Bey’in gözetiminde, bizlerin başını derde sokmayacak bir şekilde devam ediyor” dedi.
· Soru: Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun UBP’nin iç işlerine karıştığını söyleyip eleştirmiştiniz. Bu açıklamanız “Tahsin bey UBP’ye geri dönmeye mi niyetlendi” şeklinde de yorumlanmıştı. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
· Ertuğruloğlu: Niye böyle bir yorum çıktı diye şaşırdım aslında. Mecliste kürsüde yaptığım konuşmada bunları ifade etmiştim. ifademin tümü dikkate alınmamış bir bölümü alınıp yorum yapılmıştı. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde birçok UBPli bana “bırak kendisini cumhurbaşkanı seçelim de elinden kurtulalım, başka türlü kurtulamayacağız” demişti ben de kendilerine “seçeceksiniz ama kurtulamayacaksınız, hem partiyi karıştıracak, hem hükümeti karıştıracak” diye ikaz etmiştim. Ben bu konuda haklı çıktığımı söyleme adına meclis kürsüsünden bu açıklamayı yapmıştım. Kendisi hem hükümeti karıştırıyor, hem parti içini karıştırıyor çünkü maalesef KKTC’nin tümünü babasının çiftliği gören bir zihniyet mevcut. Ben bu yüzden o eleştirileri yaptım, o yapıya tekrar geri dönme diye bir düşüncenin söz konusu olmayacağı kararını vererek cumhurbaşkanlığına aday olmuştum. Öyle birşey sözkonusu değil çünkü orası hala daha o eleştirdiğim zihniyetin egemen olduğu bir yapıdır. O yapı içerisinde yıllarca birçok mücadeleler verdim, düzelmeyecek bir yapı olduğuna karar verdiğim noktada da bu adımı attım. Başkanı İrsen Küçük olmuş, farketmez, zihniyet aynı zihniyettir. Eroğlu parti başkanı değilse UBP artık gerçekten bizim görmek istediğimiz türden bir UBP mi veya olabilir mi? Hayır olamaz. Defalarca söyledim, Ulusal Birlik Partisi ismi benim için çok kıymetli bir isimdir ama maalesef o ismi taşıyan o parti yıllar içerisinde misyonunu yitirmiştir. Sadece o ismi taşıyor ama partinin içeriği, partinin yönetim kadroları, hakim olan zihniyet aynen orada duruyor. Partinin saf, gerçek, temiz UBP’li insanlarının omuzlarına basılarak, istismar edilerek, kullanılarak birileri kişisel maddi ve manevi çıkarlarını beslemekten başka birşey yapmıyor. Öyle bir yerde benim işim yok, o yapıyı hazmedecek birisi olsaydım zaten bugün çok farklı yerlerde olurdum ama kendime saygım kalmazdı.
“HİÇBİR PARTİ TEK BAŞINA İKTİDARA GELECEK KONUMDA DEĞİL”
· Soru: Yeni bir parti kurdunuz ancak bu partinin tek başına iktidara gelmesi mümkün değil. Sizce DGP bu siyaseti değiştirecek güce sahip mi?
· Ertuğruloğlu: Geldiğimiz noktada bırakın DGP’yi, hiçbir parti tek başına iktidara gelecek konumda değil. O yüzden ben erken seçim çağrılarına karşılık “tamam yapalım ama çare olmayacak, bırakın tek partili bir iktidarı, belki de iki ortaklı bir iktidar bile yeterli olmayacak ve 3 partili bir koalisyon gündeme gelecektir. Koalisyon hükümetlerinin de etkili icraatlar , cesur icraatlar yapabilecek hükümetler olmadığı ülkemizde yaşanarak görülmüştür. Dolayısıyla erken seçim belki mevcut iktidara tepki olma adına insanlarımızın kendilerini tatmin edeceği, mevcut muhalefet partilerinin belki sayılarını biraz artıracağı, iktidar partisinin milletvekili kaybedeceği bir seçim olabilir ama ortaya kaba tabirle bir çorba çıkacak, ülkenin, halkın bundan gerçek anlamda bir kazancı olmayacak.
“GERÇEK DEĞİŞİM, SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ”
Ben gerçek değişimi sistem değişikliğinde gördüğümü defalarca izah ettim. Bu çağrım da hep çarpıtılarak karşılık görüyor. Anladığım kadarıyla hiçbir parti ciddi anlamda başkanlık sistemine geçişi istemiyor. Çünkü o partilerdeki mevcut yönetim anlayışları milletvekillerinin alışılagelmiş bir şekilde değişen hükümetlerde bakan olması ve kendi kişisel ihtiraslarını tatmin etme adına siyasetin daha da yozlaşarak, çarpıtılarak insanların daha da bir hayal kırıklığına uğrayarak veya adamcılığın, popülizmin, bölgeciliğin daha da devam edeceği bir siyasi yapı belli ki birilerinin işine geliyor. Ama bu böyle gidebilecek mi? Hayır, gitmeyeceğine kesin inanıyorum. DGP’nin kendi başına bu değişimi gerçekleştirmesi söz konusu değil, hiçbir parti kendi başına bunu gerçekleştiremez. Deniyor ki “sistem değiştirmekle birşey düzeltemezsiniz, mentalitenin değişmesi lazım”. Benim söylediğim mevcut sistemde mentalite değişmesini beklemek mümkün değildir. “Başkanlık sistemine geçmekle otomatik olarak herşey bir anda düzelecektir” diye bir iddiam yok ama en azından başkanlık sistemi mentalitenin değişmesine yönelik bir şans oluşturacaktır ve bir süreç başlayacaktır. Bu süreç engelllenmediği sürece, bir zaman dilimi sonrasında arzu edilen mentalite değişimi gerçekleşecektir.
“BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇİŞ BİR ŞANSTIR, BİR GARANTİ DEĞİLDİR”
Başkanlık sistemine geçiş bir şanstır, bir garanti değildir. Çünkü ülkeyi bu hale getiren, parlamenter sistemi çökerten siyasi yapımızdır. Siyasette ön plana çıkan insanların kendi vizyonsuzlukları ve siyaseti kişisel çıkar adına yapıyor olmaları nedeniyle sistemi biz bozduk. Yoksa çok partili parlamenter sistem kötü bir sistem değildir. Başarıyla çalıştığı birçok ülke vardır, bu sistemi biz bitirdik ve artık düzeltemeyiz. Siyasette ön plana çıkanlar, seçilenler maalesef ülke için değil, kendileri için siyaset yapma önceliğiyle hareket ediyorlar ve bir kısır döngü içerisine girdik. Hükümet hükümetçilik oynuyor, muhalefet muhalefetçilik oynuyor, herkes bir oyun oynuyor. Ezilen vatadaş oluyor ama kimsenin umurunda da değil. Ama bu arada vatandaşın da değişimi arzu etmesi lazım. Hem şikayet edip hem de aynısının devamını beklemek, farklı birşey söyleyeni, farklı siyaset yapmaya çalışanı “iktidara gelme şansı yok, güç yine bu taraftadır” diyerek desteklememek, gücün kendisi olduğunun farkına varmadan hareket etmek büyük hatadır. Gücü halk yaratır, hiçbir parti kendi başına güç değildir. Halk kendisine destek verdiği oranda partiler güç odağı olur.
Halkın kendisini bu noktada eleştirmesi lazım. Küçük bir zümre bu yapıdan nemalanıyor, çoğunluk da şikayet ediyor ama gücün kendisinde olduğunu anlayamadan güçtür diye gördüğü zavallılara güç vererek kendini ezen insanları daha da güçlendiriyor. Bunu anlamıyoruz.
“TAMAMEN AYNI NOKTADA MIYIZ, DEĞİL MİYİZ, ENDİŞELERİM VAR”
· Soru: DP ve ÖRP ile bazı temaslarınız oldu, bunlar basına da yansıdı. Bu görüşmeler ne noktadadır?
· Ertuğruloğlu: ÖRP ile görüştüğümüzü ve hala daha görüşmeye devam ettiğimizi hiçbir zaman saklamadım. Bir ara “oldu, bitti her an bir birleşme olacak” gibi bir hava yaratıldı. Ben herşeyin olup bittiği bir noktaya gelinmediğini, temasların devam ettiğini söyledim. Serdar (Denktaş) Bey ile Genel Sekreterleri Bengü (Şonya) beyin evinde görüştük, kendisinin bana bir teklifi oldu benim de ona karşı bir teklifim oldu ve o iş orada bitti. Şu veya bu parti ile beraber hareket etme, bir dayanışma içinde hareket etme, bir partinin öbür partiye katılması veya iki partinin yeni bir parti oluşturması gibi bir yola girilecekse bu yola beraber çıkacağınız arkadaşlarla temel ilkelerde ve prensiplerde aynı noktada olmanız lazım. Bu noktada tamamen aynı noktada mıyız, değil miyiz benim endişelerim var.
· Soru: İlkelerde ve prensiplerde aynı noktada olup olmama konusunda endişeleriniz olduğunu söylüyorsunuz. Bu ÖRP ile yapılan görüşmelerde tıkanma olduğu anlamına mı geliyor?
· Ertuğruloğlu: Bu herhangi bir parti için de geçerli. DP için de geçerli. Serdar (Denktaş) Bey’in bana yine bir yaklaşımı oldu ama ciddi bir boyutta tartışmamız olmadı. Neredeyse ayaküstü bir öneri yaptı. Benim için bu konular “hade gelin birleşelim, işte birleştik değil”. Bu yolu beraber yürüyeceğiniz kişilerle veya partilerle temel hedeflerde hem fikir olmanız lazım. Bu sadece ÖRP veya DP için geçerli değil tüm partiler için geçerlidir. İlkesel olarak böyle olması lazım.
“KİMSE ANLAŞMA YÖNÜNDE BİR NETİCE BEKLEMİYOR”
· Soru: Kıbrıs konusunda görüşmeler devam ediyor. Görüşmelerin gidişatını nasıl görüyorsunuz, Kıbrıs sorununda gelinen son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
· Ertuğruloğlu: Bir yere gitmeyeceği belli, kimse de bence anlaşma yönünde bir netice beklemiyor. Anlaşma olmayacaksa bunun sonrasında ne olacak sorusunun cevabını da kimse vermiyor. Bizim söylemeye çalıştığımız bir anlaşma olsun veya olmasın oraya kilitlenip kalmayın, anlaşma olacaksa da olmayacaksa da esas olan KKTC’nin kurumsallaşmış, halkının bu devletin vatandaşı olmaktan mutluluk duyduğu, bu memlekete sahip çıkma duygusunun hissedildiği, sürdürülebilir ekonomisi olan, gençliğinin göç etmeye ihtiyaç duymadığı bir ülke olmalıyız yani önce evimizi düzeltmemiz lazım. “Bu evi biz düzeltemeyiz Rumlarla bir şekilde anlaşalım da sonrasında düzelir”yaklaşımı yanlıştır. Güney Kıbrıs ile bir anlaşma bugün için gündemde görünmüyor bana göre öyle bir olasılık yok. İleride olur mu, olmaz mı onu gelecek yıllar ortaya çıkaracak. Kapıyı kapatmamak lazım. Ama biz bu devleti olması gereken şekilde bir devlet haline getirmediğimiz taktirde, Rumlarla gireceğimiz herhangi bir ortaklıkta kaybetmeye mahkumuz.
“Eroğlu uluslar arası politika yapamaz”
·
· Ertuğruloğlu: O zaman beyanat vermesi kolaydı, cumhurbaşkanlığına geldikten sonra mecburiyetten verme gereği hissettiği beyanatlar var. Sayın Eroğlu bu ülkede gerçekten uzman denebilecek bir kasaba politikacısıdır ama uluslararası politikada rol üstlenebilecek bir kişi değildir. Şanslıdır çünkü ekibinde Kudret (Özersay) Bey gibi bilgili, ayakları yere basan birisi vardır ve bu müzakere süreci Kudret Bey’in gözetiminde, bizlerin başını derde sokmayacak bir şekilde devam ediyor. Keşke Sayın Eroğlu sadece Kıbrıs meselesiyle ilgilenen bir cumhurbaşkanı olsaydı, hükümetin ve partinin işlerine kaışmayan bir cumhurbaşkanı olarak yoluna devam etseydi. Hükümete müdahale etme hakkı cumhurbaşkanında olabilir. Eğer iyi niyetle, doğru bir vizyonla, ülke için, halk için müdahil olacaksa olması lazım. Siz tamamen kişisel çıkarlarınız adına hükümtin işine karışıyorsanız, bakanlar arasında bölücülük yaratıyorsanız, o zaman siz cumhurbaşkanı olmaya layık değilsiniz. Bu ülke zamanında Denktaş - Eroğlu kavgasından çok çekti. Şimdi de Eroğlu – Küçük çekişmesi var. Dışa verilen beyanatlarda belki toz pembe birşey gösterilmeye çalışılıyor ama kimse buna inanmıyor. Eroğlu’nun cumhurbaşkanlığına gelmesi tamamen kişisel ihtirasını tatmin etmek adınaydı. Yoksa orada ciddi bir görev yapacak bir cumhurbaşkanı olma kararlılığı yok. Ben seçim sonuçları açıklandığı zaman ülkeye hayırlı uğurlu olmayacağını bildiğimi söylemiştim. Ülke çekiyor ama belli ki insanlarımız nasihatla birşeyi değiştirmiyor, mutlaka yaşayarak, başları duvara vurarak öğrenecekler.
Gelecek hafta, DP Genel Başkanı Serdar Denktaş...