Eroğlu’nu ‘yeterince’ eleştirmemek

Tümay Tuğyan

Son zamanlarda kişisel olarak çok sık karşılaştığım bir eleştiri var.

O kadar sık ki, artık bu konuda birkaç söz söylemek, sanırım farz oldu.

Ama günah çıkarmak için değil, kendimi dosdoğru anlatmak için...

Derdimi tüm açıklığıyla paylaşmak için...

Eleştirilme sebebim, Eroğlu’nu ‘yeterince’ eleştirmemek!

Eroğlu’nu ‘yeterince’(!) eleştirmek yerine, son dönemde ‘SOL’ kanada, çoğunlukla da CTP’ye yüklenmek!

Neden mi peki?

***

2007 yılından bu yana köşe yazısı yazdığım YENİDÜZEN Gazetesi’ndeki arşivimi karıştıracak olursanız, Eroğlu’nu eleştirdiğim sayısız yazıya rastlarsınız.

Bu yazıların bir kısmı Eroğlu’nun Başbakanlığı dönemine denk gelir, bazıları UBP Genel Başkanlığı’na, bazıları başkanlıktan ayrılıp sadece milletvekili titrine sahip olduğu yıllara, bazılarıysa Cumhurbaşkanlığı dönemine.

Ama bu 8 yıllık zaman diliminde, yine kendi kişisel tecrübem bana gösterdi ki, Eroğlu’nu sürekli ‘kalemin ucunda tutmak’, gazeteciliğin, en azından benim gazetecilik anlayışımın niyetine uyumlu sonuçlar üretmiyor.

Bu tür yazılar çoğunlukla, Eroğlu karşıtlarını topluca mutlu eden, bir nevi ortak tatmin aracına dönüşüyor.

Fakat bana göre gazeteci eleştirirken, hedefine ‘sonuç almayı’ koymalıdır ilk önce.

Yani yapılan eleştirinin, eleştirileni ve de eleştirilenin destekçileri veya sempatizanlarını ‘düşünmeye’, ‘sorgulamaya’ ve yeniden ‘değerlendirmeye’ itmesi gerekiyor.

Peki Eroğlu’nu eleştirdiğimiz yazılarımız, böylesi bir sonuç üretebiliyor mu?

Ne yazık ki hayır.

80 yaşına merdiven dayamış ve 40 yıllık siyasi hayatını, Kıbrıs sorunu konusunda tek bir hedef üzerine kurgulamış bir siyasetçinin, bu saatten sonra mevcut duruşunu değiştirmesini beklemek, mümkün mü?

Yine ne yazık ki hayır.

Benim artık bu saatten sonra, hem bir gazeteci hem de bir vatandaş olarak, Eroğlu’ndan, ‘değişim’ ve ‘dönüşüm’ üzerine bir beklentim yok.

O halde Eroğlu’nu hiç eleştirmeyelim mi?

Ne münasebet!

Eleştireceğiz elbette.

Ama yukarıda da ifade ettiğim gibi, O’nu sürekli, özellikle de seçim arifelerinde  ‘kalemin ucundan indirmemek’, benim gazetecilik niyetlerimle örtüşmüyor çok uzun zamandır.

Köşe yazarlık serüvenimin başlangıç yıllarında zaman zaman düştüğüm bu ‘hataya’ (evet hatadır çünkü bana göre) yeniden ve yeniden düşmek niyetinde değilim.

Ben bütün enerjimi, Eroğlu karşıtlarının hoşuna gidecek yazılar yazmaya, yorumlar yapmaya harcamak istemiyorum.

Ben bütün enerjimi, seçim öncesinde Eroğlu’nu yıpratmaya çalışma ‘gailesiyle’  harcamak istemiyorum.

Ben, gelecek adına umut beslemeye devam etmek istediğim bütün sol partilerin, dışardan bakarak gördüğüm hatalarını ya da eksikliklerini, insanlara ve hayata daha fazla dokunabilmeleri yönünde, kendi çapımda ‘değiştirebilecek’ ve ‘dönüştürebilecek’ bir katkı koyabilme gailesindeyim.

Ve tam da bu nedenle, öncelikle bu kesimlerin eylemlerini ve söylemlerini sorgulamak, öncelikle bu kesimlerin ne yaptıklarına ya da ne yapmadıklarına bakmak, hem kendime, hem de beni okuyan herkese karşı sorumluluğumdur.