Eroğlu’nun sessiz destekçileri

Tümay Tuğyan

 

Rum lider Anastasiadis’in, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini gerekçe göstererek müzakere masasından çekilmesinin ardından, taraflar arasında ara bulmaya uğraşan Birleşmiş Milletler’in bu girişimlerinin ne sonuç vereceği merak konusu.

BM Genel Sekreteri’nin çiçeği burnunda Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide, bu göreve gelir gelmez karşısında bulduğu bu krizi çözmek için Ankara, Atina ve Lefkoşa üçgeninde temaslar yapıyor.

Norveçli diplomat önceki gün Ankara’da önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ardından ise Başbakan Ahmet Davutoğlu ile bir araya geldi.

Eide’nin Atina ziyareti 5 Kasım’da, 6-7 Kasım’da ise Lefkoşa’da Kıbrıs Türk ve Rum taraflarıyla görüşecek.

Bütün bu çaba, tansiyonu düşürmek, tarafları yeniden bir masa etrafında buluşturabilmek adına yürütülüyor.

Ve üstelik krizin tetikleyicisi hidrokarbon arama çalışmaları kapsamında atılan adımlar, yapılan açıklamalar sertleşmeye devam ederken, sürdürülüyor bu diplomatik çaba.

Türkiye’nin hem sismik araştırma gemisi hem de onu ‘kollayan’ savaş gemileri Doğu Akdeniz’de gezmeye devam ederken ve bölgeye bir platform kurmak adına uluslararası girişimler yapmakta olduğu iddia edilirken...

Yunanistan’ın da söz konusu coğrafyaya bir fırkateyn bir de denizaltı göndereceği resmi olarak açıklanmışken...

Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve Mısır Dışişleri Bakanları dün düzenledikleri ortak basın toplantısıyla Türkiye’ye, ‘faaliyetlerini derhal sonlandır’ derken...

Bütün bunlar olurken sürdürülüyor bu neredeyse ‘imkansızı’ arzulayan diplomatik çaba.

Peki biz Kıbrıslı Türkler’in inisiyatifinin tamamen dışında gelişen ancak bizi doğrudan ilgilendirmekte olan bütün bu olaylar yaşanırken biz ne yapıyoruz?

***

Kıbrıs adasında samimi anlamda federal bir çözümü destekleyen siyasi partiler ivedi biçimde bir söylem birlikteliğine girip de ses yükseltmezse...

Kıbrıs adasında samimi anlamda federal bir çözümü destekleyen sivil toplum güçlü bir inisiyatif üstlenip bu hedef birliği etrafında bir an önce örgütlenmezse...

Ve barış isteyen her bir birey, yukarıda bahsettiğim siyasetçilere ve sivil toplum örgütlerine, derhal yerlerinden kımıldayıp da, bu istenç doğrultusunda aktif rol üstlenmeleri için baskı uygulamazsa...

İşte o zaman, krizi fırsat bilip bir kez daha ‘gaflet ve dalalet’ senaryoları yazmaya başlayan Eroğlu’nun bu politik tavrının, sessiz destekçileri haline dönüşeceğiz.

Türkiye Başbakanı Davutoğlu’nun, “Kıbrıs adasının kıta sahanlığında Rumların olduğu kadar Türklerin de hakkı vardır, bu kabul edilmiyorsa o zaman iki devletli senaryoyu konuşmak gerekir” şeklindeki açıklamasını fırsat bilip son bir haftadır her ortamda ‘iki devlet’ vurgusu yapmaya başlayan…

Ve nihayet dün 29 Ekim kutlamaları sırasında yaptığı konuşmada; “Hedefleri, bizi aldatarak, gaflete düşürerek koparabilecekleri bazı tavizlerle bizi çözmek, Türkiye’nin zayıflamasını umut ederek 1974 öncesine dönüşü sağlamaktır” şeklindeki veciz ‘tespitiyle’, 10 yıl öncesinin tipik söylemine geri dönüş yapan Eroğlu’nun, sessiz destekçileri haline dönüşeceğiz.