Neler oluyor?
Cumhurbaşkanlığı açıklama yapıyor...
45 dakika sonra o açıklama siliniyor...
Sonra, başka ve benzer bir açıklama yapılıyor...
Derken, Cumhurbaşkanı, Sucuoğlu’na “hükümeti kurma” görevini veriyor.
Verirken, UBP’nin parlamentodaki vekil sayısının 20 olduğunu söylüyor.
Oysa bu rakam 18!
Acaba Tatar hala kendini UBP vekili mi sayıyor?
Büyük olasılıkla, Hüseyin Özgürgün’ü de “vekil” olarak kabul ediyor!
Ya da rakamı bilmiyor!
-*-*-
Kim bilir, belki de bağımsız iki vekil Hasan Büyükoğlu ve Mesut Genç’i “UBP’li” olarak görüyor!
Ve Anayasa’ya, seçim yasasına, kısacası “hukukun üstünlüğü” hilafına, sadece “zar zar” ediyor!
-*-*-
Bu türden şakalar, kazalar, siyasi şaklabanlıkları geçmek lazım artık...
Çünkü gerçekten dalga geçilemeyecek kadar ciddi günler yaşıyoruz...
-*-*-
Bir vatandaş olarak fikrimi söylemek istiyorum; Tatar’ın bu tür siyasi ve tarihi gaflarıyla uğraşmaktan vazgeçmek lazım...
Bir kadın vekile karşı yaptığı “linç” çağrısı ile de uğraşmayalım...
Çünkü gerçekten, hiç farkında olmadan yapabiliyor bazılarını...
HP Genel Sekreteri Gülşah Sanver Manavoğlu’ndan en azından özür dilediğini öğrendik; mutlu olduk...
-*-*-
Önümüze bakmak lazım...
Hükümet mi?
Daha önce de söyledim, yazdım...
Bir: Faiz Sucuoğlu başkanlığında ve bir CTP’li vekilin “başbakan yardımcılığında”, tüm partilerden sandalyeleri oranında teklif edilecek isimlerle “erken seçim hükümeti” kurulmalıdır...
En başta seçim yasası olmak üzere, acil değişiklikler derhal yapılmalı ve mümkün olan en kısa sürede erken seçime gidilmelidir.
-*-*-
İki: UBP – CTP – HP “koalisyonu” kurulur mu?
CTP ve HP, mevcut şartlarda hükümete girer mi?
Elbette siyasi hesap yapmak en doğal hakları...
Elbette girmemek, olası bir erken seçimdeki en büyük avantajları...
Ama girip de sorunlara birlikte çözüm üretmek de en büyük hizmetleri olabilir...
Çok zor bir durum...
-*-*-
UBP mi?
UBP, tarihinin en ciddi kurultay zaferlerinden birine tanıklık etti.
Sucuoğlu’nun, bunca hengameye ve hatta açık bir şekilde ülkede gerek Türkiye’den gönderilmiş, gerekse yerleşik tüm karanlık güçlerin ortak çabasına rağmen aldığı yüzde 60’lık oy oranı, ayakta alkışlanacak bir zaferdir.
“Sebebi şuydu, buydu”yu geçmek lazım.
-*-*-
Ama, yenilenler, özellikle de karanlık güçler, gerek video görüntüleri ile ilgili mahkeme aşamasında, gerekse olası başarıda “köstek” olmak isteyebilir.
Yenilenler, bir yenilgi de erken seçim adayları arasında yer bulamamakla yaşayabilir ve tam küsebilir.
Ve bu UBP’ye kesinlikle zarar verir.
Görüntü de bu yöndedir.
-*-*-
UBP’de yaşananlar, YDP’nin ikiye bölünmesi, DP’de Serdar Denktaş’ın hareketsizliği; olası bir erken seçimde CTP, HP ve TDP’nin özellikle “ortadaki seçmen” tarafından daha fazla tercihini getirebilir...
CTP ve TDP merkez ve sol eğilimlilerin; HP de merkez ve sağ eğilimlilerin mühür adresi olur.
-*-*-
Elbette bunlar tahminlerimdir...
Bir tahmin de katılım oranı ile ilgilidir...
Eğer seçmen listeleri silkelenmezse; doğru dürüst bir nüfus sayımı yapılamazsa ki yapılamaz; resmi seçmen sayısının yarıya yakını seçim günü burada olmayacağından; katılım da ciddi düşük olur...
Ayrıca ülkede yaşayıp da “lanet olsun tümünüze” diyenlerin ve diyecek olanların sayısı da kesinlikle az değildir.
31 Taksim Limasol!
Çoook uzun bir aradan sonra Limasol’a gittim...
Eşim ve bir grup arkadaşla birlikte bir miktar dolaştığımız, 1974’ten önce Türklerle Rumların birlikte yaşadığı, ülkenin en büyük ikinci kasabası ve en büyük ikinci kazası olan bu yerleşim birimi; artık dev bir Dünya kentine dönüşmüş durumda...
-*-*-
Açıkta üç tane cruise gemisi bekliyor...
Yollar pırıl pırıl...
Turist sayısı bayağı fazla...
Limasol, dev limanı, muhteşem marinası ile Dünya’nın büyük şirketlerinin merkez olarak seçtiği bir “hub” olmayı çoktan başarmış...
-*-*-
Marina mı?
Şahane!
Bizde daha güzelini yapmak isteyenlere; önce “İsrail ülkemizi ele geçiriyor” diye yapmadığımız eziyet, çektirmediğimiz zulüm bırakmadık; ya da bu işi başarmak için servet harcayanlara mafya damgası vurduk... Bet şirketi çalıştırdıkları ve Türkiye’deki bet şirketine zarar verdikleri için patronlarını resmen sudan sebeplerle hapse atmak için elimizden geleni de yapıyoruz...
Haaa bizi de öyle bir hale soktunuz ki, “betçi olsun benden olsun, gerekirse mafya da olsun ama o da benden olsun” noktasındayız!
-*-*-
Efendim sadece Limasol değil...
Güney Kıbrıs geneli ile Kuzey Kıbrıs arasındaki “bayındırlık” veya “her açıdan gelişmişlik” farkı; çok üzgünüm ama Taliban yönetimindeki Karaçi ile New York - Manhattan arasındaki fark kadardır...
-*-*-
Rum – Yunan ambargosu değil mi?
Evet, bize ambargo koydular ve Rumlar hep yardımlardan faydalandığı için böyle oldu...
Yoksa, bir Türk Cihan’a bedeldir!
Yaaaaa...
Buna belki Ersin Tatar inanabilir...
Ama Limasol gayet açık ve net bir şekilde bize gösteriyor ki; 1974 sonrası Rumlar çalıştı, çabaladı, üretti, turizm yaptı, sattı, kazandı, yabancı yatırımı çekti...
Biz mi hep mazeret ürettik!
Oysa, “hiç bir mazeret başarının yerini tutamaz” diye atasözümüz bile vardı...
-*-*-
Hep hamasi nutuklar savurduk...
“Vataaaaaan” derken, yer gök inledi...
Komşuya cinsel organ gösterir gibi, “törenlerde sahte nutuklar atıp dev silahlar sergiler, savaş uçaklarıyla yeri göğü inletirken”; ayrıca her türlü hamasi yalanla toplumu aldatırken; Rum Yönetimi, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla Dünya’nın en zengin ülkelerinden biri oldu...
Ve hiç utanmadık; kaçmak için bin dereden su getirdiğimiz Kıbrıs Cumhuriyeti’ne iftira da attık, “bizi kovdular, istemediler” dedik...
Utanmayı tamamen bıraktık; “egemen eşit ayrı devletimiz var” diye çözümsüzlüğü kovalarken, döndük, pasaportlarını da kaptık!
-*-*-
Hep ayrılmak istedik!
“Taksim” diye isim de uydurduk...
Hala aynı yerde sayıyoruz!
Aslında yazarken utanıyorum, gerçekten içten bir şekilde özür dilerim ama galiba en iyi bildiğimizi şeyi yapıyoruz; yani sadece 31 oynuyoruz!
Geminin adı; “Kyrenia Liberty”... Girne’deki kalede sergilenen tarihi ahşap geminin orijinalinin bire bir kopyası... Limasol Marina’da sergileniyor... Euro madeni paraların üç tanesine fotoğrafı basılmış... Kıbrıslıların gururu... Paha biçilmez orijinali bizde... Allah’a çok şükür ki; birileri ganimetlemedi!!! Çalıp götürebilirlerdi... Yerine de bir adet KKTC, bir adet TC Bayrağı asarlardı; eleştireni de “hain” ilan ettiler miydi; hiç sıkıntı olmazdı!