Meletis Apostolidis’in “Bütünleme Meselesidir Bu”* isimli kitabını, elime alır almaz; kapaktaki nakış işi (ki, şairin annesinin nişan mendilidir bu; ve içinde “sesler, müzikler, hikayeler” saklıdır. Say. 38)”hüzünlü anılarla” yüzleşeceğim düşüncesine kapıldım.
Şiirleri çeviren Niyazi Kızılyürek’in “Önsöz”e düştüğü notlar da, bu düşüncemi güçlendirecek veriler sunuyordu.
Şairin, “Apostolidi-Orams Davası”nın taraflarından biri olması; Kıbrıs’ta çözümün en büyük engellerinden biri olarak görülen ( ve üzerinde çokça konuşulan) mal / mülk (mülkiyet) meselelerinin, bu “hüzünlü nostalji”ye ne kadar sızdığı sorusunu aklımdan çıkarmaya çalışarak; kitaba odaklanmaya çalıştım.
Kitabın ismi de, o “nakış işi” kadar kışkırtıcıydı oysa… Meletis, bizim, o bitmeyen (ve dünyaya dert olduğunu sandığımız) meşhur “KIBRIS MESELEMİZ”e kapılıp; şiiri bir araç olarak kullanmayı seçmiş olabilir miydi?
Neyse ki, “Önsöz”ün son bölümündeki şu satırlarla, (Fakat Meletis Apostolidis sadece özel mülkünü garanti altına alma peşinde koşan biri değildir.Her şeyden önce, insanların, deneyimlerin ve ülkenin birliği anlamında yurt duygusunun peşine düşmüş biridir ve kitapta yer alan şiirler de evrensel hümanist değerlere dayalı bitmek tükenmek bilmeyen bir arayışın ürünüdür. Say. 9) rahat bir nefes alıp; bu endişelerimden kısmen sıyrılarak, geçiyorum şiirlere.
Meletis’in “Ebeveynlerinin Anısına” yazdığı şiirleri, bu “rahatlık” duygusuyla okumaya başlıyorum, başlamasına da; daha ilk şiirin, ilk sözcüğünde takılıp kalıyorum: “apansızın”… Neden “apansız” ya da “ansızın” değil de; “apansızın”? Şair mi, çevirmen mi ilk sözcükle okuyucuyu sarsmak / silkelemek istemiş bilemiyorum ama; o ilk dizeyi geçmem birkaç dakikamı alıyor. Dizeler ilerledikçe “rahatlığım” bertaraf oluyor; beynimde bir zonklama: “avucunuzda can çekişen bir kuş” nasıl olur da, “umursamazlığın eski bir işareti” (s. 13) olur?
Şair, ada insanlarını; şu küçücük / paramparça adacıkta yaşanan onca “kötülük, acı, gözyaşı, nefret, adaletsizlik vb.” karşısında “umursamaz” olmakla mı suçluyor; yoksa “Bu bir bütünleme meselesi” midir?.. Ya da “yaşananların” getirdikleriyle “hesaplaşma meselesi”?..
15 Temmuz’daki Cunta darbesi, çoğu insanın “kara listelere” alınıp öldürülmesi; toplu katliamlar, toplu mezarlar, kayıp şahıslar vb.; O “Temmuz Cehennemi”nin yarattığı vahşetin “kara” bir tablosu gibi yeniden seriliyor “umursuz gözlerimizin” önüne (bkz. Say. 14-19’daki şiirler).
15 Temmuz darbesi ve ardından 20 Temmuz “çıkarması” etrafında yaşanan “vahşet, ikiyüzlülük (“O ortalıktan kayboldu. / Sonra duydum ki / yüksek mevkiler devşirdi / cesurluk gösterilerinden.” say.25); aldatılmışlık (“Bize giydirdikleri figüranlık üniforması” say. 22); bencillik (‘Yerim de yok’ dedin / ve boşlukta bıraktın. Say. 26) halleri (ki tüm bunlar her iki toplum için de geçerlidir T.Ö.), bir film şeridi gibi akarken; dini hamasete, resmi tarihe ve “üç maymunlara” okkalı birer tokat atar Meletis…
“herkes kendi labirentin(d)e” (say.27) bocalarken; kimse “taze yaralarını kurcalayamazken”(say.27), şair, “Beş hırsızın”(Amerika, İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve işbirlikçileri kastediyor kanımca) yarattığı kötülüklere göz yumanların; bunu bedelini er ya da geç ödeyeceğini hatırlatır; sıradan bir kahvehane konuşmasını aktararak: “Beş hırsızın /bizi beş para etmesine göz yumduk. / Bedelini hepimiz ödeyeceğiz” (say.28).
Bu şiirden itibaren yakın geçmişe bir sıçrama yaparken; lirik yoğunluktan uzaklaşıp; “anlatımcı” şiire yönelir Meletis… (Kuşkusuz bu bilinçli bir seçimidir şairin.)
Aredi Teyze ile Ayşe’nin vedalaşması, “geri dönüş tesellisi” gibi değerlendirilir ama; 30 yıl sonra, ancak bir “ziyaret” boyutunda yaşanabilir o “geri dönüşler”. Bunun her iki toplum için de geçerli olduğunu, peş peşe gelen iki şiirle (sayfa 28 ve 29’da) vurgular Meletis.
Savaşta terk edilen evler, eşyalar ve anılarla yeniden buluşmanın, hüzünlü, buruk sevinci hakimdir bu şiirlere.
Meletis “göç edenlerin” yalnızca Kıbrıslı Türkler ve Rumlar olmadığının bilincinde yazar şiirlerini. Türkiye’den buralara göç edenlere de empatiyle seslenir “Sakın Sanma” şiirinde (say. 32).
Baba evini ziyaret ederken “kendisine ilgisiz davranılmasına karşın”(say.40); oralarda yaşayanların göçmenliğini de hatırlatır ve tüm “kaybedenler / göç edenler” adına bir şeyler yapmak gerektiğini vurgular:
“- belki bir şeyler kurtarabilirim
hem senin için
hem benim için.”(s. 36)
Meletis, küçük adasının, büyük trajedisini ustaca şiirleştirirken “ötekileştirici” değil “bütünleştirici” yaklaşımıyla tüm insanlık adına konuşur:
“Trajiktir
yaraları, nefreti
ve mezarsız ölüleri yaşatan
insanların kaderi.”(say. 37)
Kitabın kapağını ve “gündelik sıradan yaşamın duvarını”(s.38) süsleyen o mendile (yaşanmışlıkların gizemli sandığına), de böyle bakılmasını / yaklaşılmasını ister Meletis:
“Ona yaklaştığın olursa,
sesler, müzikler, hikayeler duyabilirsin.
Ve eğer şanslıysan
ve sana güven duyarsa,
izin verebilir girmene
içinde sakladığı harikalar avlusuna.”(say. 38)
* Meletis Apostolidis, Bütünleme Meselesidir Bu. Çev: Niyazi Kızılyürek. Heterotopia yay. Lefkoşa 2016.