Hatırlayan kaldıysa “kurucu kabile reisimiz” yalnızca eşeklerin Kıbrıslı olduğunu buyurmuştu…
Bağış’layıcı Egemen bey sağ olsun(!) bizi eşeklikten kurtardı… “Adadaki en tanınmış hayvan dik kafalılığıyla bilinen katırdır. Bunun her iki tarafa da etkisi var.”(2 Aralık tarihli gazeteler) diyerek; evrim geçirdiğimizi vurguladı… (Katır’ın nasıl doğduğunu bilenler bilir. Bilmeyenler bir zahmet Google amcaya sorsun.)
Eşeğin, katır doğurma tercihi dayanma gücünü artırmak içindir…
Diğer bir deyişle, bizler katır olmayı tercih ettiysek bunun birincil nedeni, size karşı dayanabilmek içindir…
Sırtımıza bindiğiniz yetmemiş gibi; gittiniz, geldiniz yüklendiniz…
Gittiniz, geldiniz yüklendiniz… Yüklenmeye de devam ediyorsunuz…
Oltamızı kırdınız… Bize, bayatlamış balıklarınızı gönderip; “bununla yetinin!” dediniz…
Sizi sırtına almaktan mutlu olanlarımız, “şükran, şükran…” diye şehvet çığlıkları attıkça siz daha da yüklendiniz… Gittiniz, geldiniz…
Geçen hafta yazmıştım ya:
“Onlar, bize takmaya alışmışlar zaten… Topraklarımıza, üretimimize, doğamıza, insanımıza, düşüncelerimize, inançlarımıza, kültürümüze, ve giderek tüm kurumlarımıza kafayı takmışlar…
Biz de, onlara takılıp kalmışız küçük çıkarlar uğruna… Ta ki, onların taktıkları bir yerlerimize fazla batmaya başlayıncaya dek…
Şimdi onlar bizi düşündükçe(!), kara düşünceler sarıyor bizi…” diye,… Çiçek, Beşir ve de Tayip beylerin isimlerini saymış; Bağış’layıcı Egemen beyi unutmuşum…
O da, alınmış olmalı ki hemen hatırlattı, bizi düşündüğünü…
AK Parti Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Çavuşoğlu geri kalır mı? O da patlattı (bizi düşünme) demecini…
“Kıbrıs bizim yavru vatanımız. Kıbrıs’ın meselesi bizim için doğrudan Türkiye’nin meselesidir” diyerek; su borusundan önce “mesele” yoluyla adayı Türkiye’ye bağlayan Çavuşoğu “KKTC’de bazı sendikaların ve ideolojik grupların bakışının komünist devletlerde bile kalmadığını ifade ederek, en çok yardımı yapan iktidara ve Türkiye’ye küfredilmesinin kabul edilemeyeceğini” söyleyip; ufaktan bir tehdit savurduktan sonra “Biz her türlü yardımı artıracağız ama artık balık tutmaya başlama zamanı da gelmiştir” diyerek, yavru ve balık metaforlarını yeniden gündeme taşıdı…
TC’li yetkililerin, bizden bahsederken sürekli hayvan figürlerini kullanmasının ardında yatan psikoloji üzerine bir doktora tezi yazılabilir (psikiyatr ve psikologlara bir öneri); ben bu konuda uzman olmadığım için, o kadar derine inmeyeceğim (alanlarına müdahale ettiğim için beni bağışlasınlar)…
Çok özet bir teşhisim var: Üvey Ana/Baba Kompleksi…
Yok yok, masallardaki “kötü niyetli üvey ana” modelinden söz etmiyorum…
Burada sözünü ettiğim “kompleks”, biyolojik bağı olmadığı halde (diğer bir deyişle kendinden saymadığı) çocuklara, zorunlu ebeveynlik yapmak durumundan kaynaklanmaktadır…
Çocuğun kendinden olmadığının (gerçek ebeveyn olmadığının) bilincindedir ama; etraftakilerin bunu anlamalarını istemez… Bu yüzden de, (yapmacık olduğunu saklayamadığı) aşırı SAHİPLENİCİ/KORUYUCU/MÜDAHALECİ otoriter bir tavır sergiler…
İşte sözünü ettiğimiz KOMPLEKS tamamen bu çelişkili durumdan kaynaklanmaktadır…
Kimseye ders verecek halim (ve de iddiam) yok…
Ancak bizim durumumuz için de bir şeyler söylemek zorundayım…
Bizi sömürenlerin önünde (boynu bükük) el pençe durmaktan vazgeçip; onlara sırtımızı dönmeyi başardığımızda; vesayetten kurtulmanın ilk adımını da atmış olacağız…
Bunu yapmadığımız halde, (gelecekte) bizden söz ederken, başka hayvan (maymun, koyun vd.) isimleri kullanılacak…