Ayşe GÜLER
Sezgin ve Ulus Aybars… Onlar, 37 yıl aynı yastığa baş koydu, birbirlerini sevmekten vazgeçmedi…
‘İyi günde, kötü günde’ diye ettikleri evlilik yeminin üzerinden yıllar geçse de bu sözü hayatlarının hep ilk sırasında tuttular.
Aybars ailesi için ‘böbrek nakli’ hikayesi, 2008 yılında başladı. Mide bulantıları, iştahsızlıkla başlayan ilk belirtiler, sonrasındaki diyet süreci, Sezgin Aybars’ın diyalize girmemesini 2011 yılına kadar geciktirebildi.
Ardından başlayan diyaliz süreci, 6 saatte bir periton diyalize girme zorunluluğu, böbrek naklinin de kapısını araladı.
Ulus Aybars, eşine böbreğini verebilmek için 1 yıl savaştı, her gün 10 kilometre yol yürüdü…
20 kilo verdi, 101 kilodan 81 kiloya düştü.
Doktorlar O’na ‘Romeo’ lakabını taktı.
Zorlu süreç içerisinde hep birbirine destek oldular, ameliyata da birlikte el ele gittiler…
Artık her şeyden vazgeçip, hemodiyalize başlamaya karar verdikleri dönemde nakil işlemi gerçekleşti…
Eşinin verdiği böbrekle, yeniden sağlığına kavuşan Sezgin Aybars, YENİDÜZEN aracılığıyla organ bağışı konusunda çağrı yaptı, “Organlar toprağa gideceğine bağışlanmalı. Ben de organlarımı bağışlamayı düşünüyorum. İnsanların bu konuda çekinceleri olmasın” mesajını verdi.
Ulus Aybars da “Doktor bana ‘Romeo’ diyordu. Eşine böyle fedakarlık yapan, aşık insanın bulunmadığını söylediler… Bu acıları çekmeyen bilmez” dedi.
İşte onların ağzından ‘böbrek nakli’ hikayeleri, yaşadıkları, ‘örnek’ teşkil eden hayatları…
“101 kiloydum. Kendime daha iyi baktım, eşim için daha sağlıklı yaşamaya başladım. Her gün 10 kilometre yürüdüm, 20 kilo verdim, 81 kiloya düştüm…”
Eşine böbreğini vermek için her gün 10 kilometre yürüdü, 20 kilo verdi…
Zorlu sürecin başlangıcı, ilk belirtiler…
“Eşimin 2008 yılında bazı rahatsızlıkları başlamıştı. O dönemde ne olduğunu bilinçsiz olduğumuz için bilmiyorduk. Mide bulantıları vardı, aynı zamanda da iştahsızlaşmıştı. İlk kez hayatımızda İstanbul’a tatile gidelim dedik. İstanbul’da daha da kötü oldu, keyifsizlik, iştahsızlık devam etti. Aralık ayına kadar bu böyle devam etti. Tanıdığım bir doktor vardı, bir gün onun yanına gitmiştim. Eşime de tahlil yazmıştı. Tahlil sonucunu ertesi gün götürdüğümde diyalizlik bir durumu olduğunu, eşimle hemen ilgili bölüme gitmemizi söyledi. Eşimle ertesi gün doktora gidecektik ama aynı günün gecesi çok rahatsızlandı. Acile yatırdılar, bir hafta hastanede yattı… O zaman böbrek hastası olduğunu öğrendik…2011’e kadar diyetle idare etti, diyalize girmedi. 2011’de yılbaşının ertesi günü eşim çok rahatsızlandı, bir kez daha hastaneye yattı. Bu sefer doktorumuz, eşimin diyalize girmesi gerektiğini söyledi. Bize iki tercih sundu ya hemodiyaliz ya da periton diyaliz… Biz evde yapılan, periton diyalizi tercih ettik. Şubat ayında 2011’de diyalize başladık. Eşim evde diyaliz yapmaya başladı. Her 6 saatte bir diyaliz yapıyordu. Yani bir yere gideceksiniz, 6 saat sonra evde olmamız gerekiyordu. Ya da çok hijyen bir yerde yeniden diyalize girmeliydi. Yurt dışına çıkamadık, bütün hayatımızı etkiledi. Bu süreç 2 yıl sürdü…”
“Bu kadar yıllık evliyiz… Eşimi ağrı, sızı içinde görüyordum, vicdanlı hiçbir insan bunu kabullenemez...”
“Nakil riskli dediler, eşim için ne gerekirse yapacağımı söyledim”
“Bu kadar yıllık evliyiz… Eşimi ağrı, sızı içinde görüyordum, vicdanlı hiçbir insan bunu kabullenemez... Böbreğimi eşime vermeye karar verdim. 2013’ün Kasım ayında nakil için İstanbul’a gittik. Oradaki doktorlar, bende bazı problemler olduğunu söyledi, 6 ay sonra yeniden gelmemizi istedi. Ben de bu arada diyete başladım. 101 kiloydum. Kendime daha iyi baktım, eşim için daha sağlıklı yaşamaya başladım. 2014 yılının Mayıs ayında yeniden İstanbul’a gittik. Yapılan tetkiklerde şekerimde çok az yükselme gördüler, doktorlar naklin riskli olduğunu söyledi. Ben de ne gerekirse yapacağımı, naklin gerçekleşmesini istedim.”
“Nakil olabilmek için her gün 10 km yürüdüm, sıkı diyet yaptım, 20 kilo verdim”
“Bu kez doktor 5-6 kilo daha vermemi ve 6 ay sonra yeniden gelmemi istedi. Adaya döndük, 3 ay sonra doktoru aradım, 15 kilo verdiğimi söyledim. Doktor inanamadı, Eylül ayında yeniden İstanbul’a gittik. Bu kez yapılan tetkiklerde fazla kilo vermekten dolayı vücuttaki bir virüsün açıldığını, bu durumun bana bir zararı olmadığını ancak nakil için sıkıntı yaratabileceğini anlattı. Birkaç kez tahlil yaptırdık, bu süreçte kilo vermeye devam ettim. 2015 Şubat ayında virüsün temizlendiği tespit edildi. Bu arada kilo vermek için günde 10 kilometrelik yürüyüş ve sıkı diyet yapmayı sürdürdüm. Toplamda 20 kilo vermiş oldum. Doktorlar hemen arayıp, İstanbul’a gitmemizi istedi. O günlerde torunumuzun ilk doğum günüydü. Onu bırakıp gitmek istemedik. Doğum gününü yaptık, İstanbul’a gittik. 4. gidişimizde, 12 Mart 2015’te de nakil olduk. Kendi adıma endişe yaşamadım ama eşimin adına yaşadım. Nakilden sonra 1 ay hastanede kaldık. Sık sık aralıklarla kontrollere gittik. Şimdi rutin kontrollerimiz devam ediyor.”
“Doktorlar bana Romeo diyordu…”
“Bu acıları çekmeyen bilmez. Tüm hastalarla akraba gibi olduk. Halen daha birbirimizle görüşüyoruz.
Hastanede de insanlar dostumuz oldu. Doktor bana ‘Romeo’ diyordu. Eşine böyle fedakarlık yapan, aşık insanın bulunmadığını söylediler…37 yıllık evliyiz. 2 çocuğumuz, 2 de torunumuz var.”
“Bizim hikayemiz tek değil, her nakil olan insanın bir hikayesi vardır””
“Çocuklar da annesine böbreğini vermek istedi. Karşı çıktık. Siz gençsiniz dedik. Onların önlerinde koskocaman bir ömür var. Bu işin genetik olup olmadığını bilmiyoruz. Eğer genetikse ilerde onlar da böyle bir sorun yaşayabilir. Tek böbrekle zor mücadele edeceklerini söyledik. Onları bu ısrarlarından vazgeçirdik. Bizim hikayemiz tek değil, her nakil olan insanın bir hikayesi vardır.”
“Ulus Abi sizi 7. kata götürüyoruz dediler, kalbimiz gümledi”
“4. kez hastaneye gidişimizde artık hemodiyalize geçeceğiz diyerek karar vermiştik. Eşimi periton diyaliz zorluyordu. Son gidişimizde, hastanede bir haftalık sürecimizi doldurmuştuk. Akşam saatlerinde odanın kapısı çalındı, görevli geldi. ‘Ulus abi sizi 7. kata götürüyoruz’ dedi. Biz 7. katın ne anlama geldiğini biliyorduk. Görevlinin kapıyı çalıp, akşamüzeri bunu söyleyişi ‘kalbimizi güm güm’ ettirmişti. Nakil olacağımızı anladık. Bu süreçte Dr. Deren Oygar ve ekibine de çok teşekkür ederiz.”
Ameliyat sonrası
Eşinin böbreğiyle yeniden hayata tutundu, Sezgin Aybars…
Organlar toprağa gideceğine bağışlanmalı
“Çok zor bir süreç yaşadık… Bu durum bütün hayatımızı etkiledi. Ben evde oturan bir insan değilim. Evde diyaliz yapmaya başladığımda, sürekli saat hesabı yapıyordum. 6 saatte bir eve koşarak geliyordum. Eşim günlük yaşantısını bana göre ayarlıyordu. Hayatımız 4 yıl bu şekilde devam etti… İlk başlarda eşimin böbreğini vermesini kabul etmedim. Eşime ‘ben rahatsızım, sen de rahatsız olma’ dedim. Daha sonra, arkadaşlarım arasında da böbrek nakli olanlar vardı. Ameliyat sonrasında hayatlarına devam ettiklerini gördüm. Temkinli yaklaşımından vazgeçtim.
“Son güne kadar olacak mı olmayacak mı endişesi yaşadım”
“Ameliyata birlikte gittik. Tahlil sonuçlarını beklemek sıkıntılıydı. Son güne kadar olacak mı olmayacak mı endişesi yaşadım, moral bozukluğu vardı. Yanımızda kimseyi istemedik. Çocuklar ameliyat sonrası yanımıza geldi. Ameliyat güzel geçti. Şu anda ilaçlarımı kullanmaya devam ediyorum.
Uzun süre diyaliz saatim geldi endişesi yaşadım, sonrasında bu korkuyu yendim. Şu anda düzenli kontrollere gidiyoruz. Hem burada hem de İstanbul’da. Ameliyat olduğumda Kıbrıs’ta böbrek nakli işlemi yapılmıyordu. Buradan insanlara şunu söylemek istiyorum, organlar toprağa gideceğine bağışlanmalı. Ben de organlarımı bağışlamayı düşünüyorum. İnsanların bu konuda çekinceleri olmasın. Bu süreçte, insanlar sürekli neden nakil olamadığımı sordu. Bu konuda çok bencil davrandılar. Zaten zor bir süreç yaşadık, bu konuda sürekli soru sormaları beni üzmüştü.”