Eşit egemen ‘tımarhane’

Cenk Mutluyakalı

Eğitimle ilgili süreci yüzüne gözüne bulaştıran aslında Maliye’den devşirme Eğitim Bakanı oldu.
“Aşılama olmadan yüz yüze eğitim başlamayacak” lafını ilk o söyledi çünkü!
Dünyanın hangi ülkesinden referans aldı bilmiyoruz.
Çünkü ne Dünya Sağlık Örgütü ne de yerel sağlık kurullarından bu yönde bir öneri gelmişti.
Yeni Sağlık Bakanı da eğitimi “tüccar” kıvamında “getiri” üzerinden yorumlamaz mı?
Al sana “eşit, egemen tımarhane.”

*  *  *

Böylesi zamanlara ideali sorgulamak yerine bol alkış alacak, sempati yaratacak, herkesi mutlu edecek sözler tercih edilir.
Örneğin öğretmen sendikasının, -okula gitmeyecek olsalar bile- “PCR testini reddediyoruz” söylemi ne kadar sorumsuz ve tehlikeli bir örnektir öyle!
Belki elli binden fazla insan o testi yapıyor her hafta, işlerine gitmek ve yurttaşla yüz yüze gelmek için!
Bu mu “rol model” olmak?

*  *  *

Salgında zor günler yaşadık, yaşıyoruz.
Onca hemşire pozitif oldu, başhekimler yatağa düştü.
Polisler karantina otelleri doldurdu günlerce, halen öyle…
Belediyelerde onlarca vaka yaşandı.
Kimi özel meslekler salgına rağmen sahada çalıştı.
Hepsi hayatlarını riske attı.

*  *  *

Salgın günlerinde eğitimi dünya tartışıyor ve öğrencilerin okullardan uzak kalmasını istemiyor.
Online eğitim sürecinde ne kadar ders yapıldı, kaç öğretmen, toplam kaç saat ders verdi, kaç öğrenci bu derslere ne kadar katılım gösterdi, bunun istatistiklerine sahip değiliz. Sorduğunuz zaman yanıt gelmiyor. Geçtim “online eğitimi” bu soruların yanıtları yüz yüze eğitim süreçlerinde de alınamıyor zaten... Hem kayıt yok hem de şeffaflık herkesi ama herkesi korkutuyor!

*  *  *

Ada yarısında “aşı stratejisi” hele “disiplini” olmadı hiç!
Tam da tutanın elinde kaldı.
Doktorlarla birlikte “sağlık profesyoneli” diye onlarca ilgisiz insan araya girdi. Bakanların en yakınları, çoğu vekiller, basın görevlisi diye asla sahaya çıkmayan idari çalışanlar, bir de aşı yetkisi kimdeyse en yakınları aşılandı...
“Kimler aşı oldu” listesi şeffaflıkla açıklanırsa eğer adı, yaşı, mesleği, sağlık sorunu birlikte, hele bir açıklanırsa isim isim, yer yerinden oynar!

*  *  *

Bugün “12’nci sınıflar için eğitim başlayacak” dendi. Kamuda öğretmenler okula gitmeyecek gibi görünüyor. Özelde gidilecek muhtemelen... Dershaneler ne olacak, bilmiyorum. Salgının ilk günlerinde, dershanede pozitifleşen kamu öğretmenlerine dair kimsenin bir derdi olmamıştı, ne bakanlık, ne sendika!
Aşıdaki disiplinsizlik hayatın her yerinde nasılsa…

*  *  *

Öğretmenler “aşı” istiyor, kendi açısından haklı, söz de verilmiş.
Peki aşı var mı? Yok! Biliniyor…
Sağlık uzmanları, çocukların yüz yüze eğitimden uzak kalması nedeniyle hem fiziksel hem de psikolojik yıkımdan söz ediyor... “Yüz yüz eğitim başlayabilir” diyor tabip örgütü, meseleye sağlık açısından bakarak.
Öğretmen sendikaları ve tabip örgütleri keşke yan yana gelmeyi deneselerdi.


*  *  *

UNESCO verilerine göre 22 Mart 2021 itibarıyla 210 ülkenin 112’sinde okullar tamamen açık, 72’sinde kısmen açık, 26’sında ise kapalıdır.
Bu verileri herkes, kendine göre yorumluyor.


*  *  *

Umarım en azından yaz dönemi iyi değerlendirilir, hem aşı hem diğer organizasyon açısından yol alınır ve eğitim yeni dönemde kendi normaline döner.

Yaz okulu falan demiştim iyi niyetle, artık eylülü hedefleyelim.
Anca başlarız…
O da bir ihtimal üstelik…



Gündeme giremeyenler!

Fark ettiniz mi, öğrencilerin sesi çıkmıyor hiç!
Her zamanki gibi...
Eğitimin öznesi olamıyor hiçbir zaman, öğrenci…
Bir de...
Yine özel sektör emekçisi gündemden düşüyor...
Siz ne sanmıştınız, bu dönemde “işsizler” mi tartışılacak, yoksullar mı?
Kimi bin, kimi bin beş yüz lira maaşlarını da aldı onlar…
Doya doya harcarlar artık (!)
Buralarda hayat yine kendi ezberinde akacak…


Bir veda ve bir barışsevere yaraşır tören

"Askeri tören" istenmedi.
Böylesi bir gün için "en anlamlısı" demek ne kadar doğru, bilemiyorum.
Buruktu elbette...
Bir barışsevere yaraşır sadelikteydi.
Etnik milliyetçiliğin körelttiği hayatlar aynı ezberle uğurlanmadı yeniden…
….

“Sevgili anneciğim, kardeşlerim… Bu hayatta yapayalnız kalmanın ne demek olduğunu ben çok iyi biliyorum” diyordu 36 yaşındaki annesi ve 8 yaşından 15 yaşına kadar dört kardeşini toprağa veren Hüseyin Rüstem Akansoy…

“Yaşanan olaylar, azgın bir milliyetçilik akımı ve fanatizmin, çürümüş beyinlerin yol açtığı olaylardır. Bu zihniyeti her yerde kaldırmak gerekiyor. Çünkü birileri öteki ilan ediliyor ve ötekinin nasıl ortadan kaldırılacağına yönelik eylemler yapılıyor. Benzer acılar yaşanmasın diye bundan vazgeçmeliyiz.”
….
Hüseyin abi tüm ailesiyle birlikte kayıplar üzerinden hınç büyütenlere karşı hep dimdik durdu, barış süreçlerinde, her daim dostluk mesajları çoğalttı…
Gecikmiş bir veda, törensel hamasetten, düşmanlıktan, bayrak fetişizminden, militarist sembollerden uzak, insanlığın saflığında yaşandı.


Anladık ki, aslında “devlet erkânı” insanlık için gitmiyor bu yerlere…
“Tören”e gidiyorlar, “kayıplar”a saygı yerine…
Yoktular!
Çiçek dahi göndermediler.
“Tören” istenmedi ama kimseye de “gelmeyiniz” denmedi aslında…

*  *  *

Gitmedikleri de iyi oldu.
En azından aileden, sevenlerinden, hayattan rol çalmadılar, en ön sıralarda poz poz…
O azgın milliyetçiliği çoğaltmadılar yeniden…
Ama en azından barışsever isimlerden katılım çok daha fazla olabilirdi, çok daha etkin…

*  *  *

Kayıp Şahıslar Komitesi’ni, Yenidüzen ve Politis’teki yayınları için Sevgül’ü kutlarım, savaş mağduru tüm aileleri kucaklarım, dostlukla…