Ana muhalefet lideri, CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, Kıbrıs sorununun çözümü bağlamında en gerçekçi ortak zeminin “desantralize federasyon” olduğunu söyleyerek, bunun uzun yıllar Kıbrıs Türk tarafının dile getirdiği bir öneri olduğunu belirtti.
En gerçekçi ve uzlaşılabilir yapının bu olduğunu vurgulayan Erhürman, çözüm formülünü şu sözcüklerle tanımladı:
“Desantralize federasyon, federal devlet yapısının nispeten az yetkiye sahip olduğu, kurucu devletlerin daha çok yetkiye sahip olduğu ve kurucu devletlerin Annan Planı’nda olduğu gibi kendilerine ait yetkileri egemence kullanabilecekleri bir yapıdır. Egemenceden kastım federal devletin ya da diğer kurucu devletin müdahalesi olmaksızın yetkilerin kullanılmasıdır. Üzerinde uzlaşılabilecek olan ancak iki kurucu devletin eşit statüde olduğu ve federal devlet yapısı içerisinde de siyasi eşitliğin tam olarak uygulandığı bir yapıdır”
Üzerinde uzlaşılabilecek olan ancak iki kurucu devletin eşit statüde olduğu ve federal devlet yapısı içerisinde de siyasi eşitliğin tam olarak uygulandığı bir yapıdır”
Kıbrıs Türk tarafının yaptığı diplomatik hata nedeniyle Anastasiades’e altın tepside “çözümü isteyen taraf” statüsünün ikram edildiğini söyleyen Erhürman, Anastasiades’in pozisyonunun da, iddia edildiğinin aksine, BM Güvenlik Konseyi kararlarının çerçevesi içinde olmadığını söyledi. CTP olarak yaptıkları temaslarda Anastasiades’in BMGK kararlarında açık bir şekilde tanımlanmış olan siyasi eşitlik ilkesini kabul etmediğinin altını çizdi.
“Sayın Tatar’ın şunu fark etmesi lazım, Cumhurbaşkanlığı makamı halkı kucaklayan bir makamdır, sadece sizi seçenleri kucaklayan bir makam değildir” diyen Erhürman, “Sayın Tatar’ın, halkın diğer kesimlerini temsil eden insanlarla da bir arada olmak, ortak aklı bulmaya çalışmak zorunda olduğunu bilmesi gerekir. Oysa bugüne kadarki tavırları, hiç de böyle davranmadığını gösteriyor, ‘ben bilirim, ben yaparım olur’ anlayışıyla davranıyor. Tavrı, ‘Ben bilirim ve siz de beni desteklemek zorundasınız’ ise, böyle bir demokrasi anlayışı bizim hiçbir şekilde kabul edeceğimiz bir demokrasi anlayışı değil” diye konuştu.
Biz ısrarla şu soruyu sorduk, “Sizin söylediklerinizden ‘KKTC tanınmazsa biz masaya oturmayız’ı mı anlamamız lazım?’. Bize söylenen şey, “hayır, böyle bir iddiamız, böyle tezimiz yok” olmuştu. Oysa 6 maddelik önerinin birinci maddesinde “iki tarafın eşit uluslararası statüde olduğu Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilmeli” diyor.
“Guterres’in toplantıyı mevcut şartlarda gerçekleştirmiş olması ciddi şekilde bir soru işareti”
- Soru: Cenevre’de iki taraf pozisyonlarını ortaya koydu ve ortak bir zemin bulunamadı. Ama BM Genel Sekreteri 2- 3 ay sonra yeniden bir toplantı çağrısı yapacağını söyledi. Ortak zemin nasıl bulunabilir, ne olabilir ve BM birkaç ay içinde ne olmasını bekliyor?
- Erhürman: BM Genel Sekreteri’nin birinci toplantıyı mevcut şartlar altında gerçekleştirmiş olması ciddi şekilde bir soru işareti yaratıyor. Mevcut şartlar altında derken, iki şeyden bahsediyorum. Birincisi tarafların pozisyonları çok açıktı ve açık bir şekilde pozisyonlarını Cenevre’de de sürdüreceklerini söylediler. Yani Sayın Genel Sekreter ne duyacağını biliyordu, Kıbrıs Türk tarafının iki devletli ve eşit egemenlik temelinde bir öneri yapacağını, Kıbrıs Rum tarafının da bunu asla kabul etmeyeceğini biliyordu. Dahası garantör ülkelerden İngiltere ve Yunanistan’ın Kıbrıs Türk tarafının sunduğu öneriyi kabul etmeyeceği, sadece Türkiye ile Kıbrıs Türk tarafının bu pozisyonu savunacağı belliydi. Dolayısıyla ortak zemine yönelik bir sonuç çıkmasının çok düşük bir ihtimal olduğu ortadaydı. Buna rağmen Sayın Genel Sekreter bu toplantıyı yaptı.
Bahsettiğim mevcut şartlardan ikincisi de dünyada pandemi yayılmışken, Hindistan’da insanlar ölürken, aşı savaşları sürerken yani BM Genel Sekreteri statüsü gereği uğraşması gereken çok fazla iş varken, ciddi bir süreyi Cenevre’de bir anlamda havanda su dövmeye ayırdı. Bu gerçekten BM Genel Sekreterliği açısından şaşırtıcı bir şeydir.
Hatırlayın, Sayın Guterres Crans Montana’da “Anlaşamıyorsanız ben gidiyorum, anlaşırsanız tekrar gelirim” diyerek zamanın kendisi için ne kadar önemli olduğunu vurguladı. Gene şaşırtıcı bir şekilde, Cenevre bu şekilde bitmiş olmasına rağmen tekrardan 3 ay içerisinde bir toplantı olabileceğini anons etti. Bu üç ay, uluslararası konjonktür açısından hareketli bir dönem. Türkiye’nin NATO zirvesine katılması söz konusu, AB zirvesi var, Ortadoğu’da çok ciddi gelişmeler yaşanıyor, Türkiye ile Mısır’ın yakınlaşması ilginç bir durum olarak ortaya çıkıyor. Arka kapı diplomasisinin yoğun olarak yaşandığı bir dönem görüyoruz. Dolayısıyla belli ki Sayın Genel Sekreter, 2-3 ay sonra bir toplantı daha yaptığı taktirde ortak bir zemin ortaya çıkarabileceğine dair bir düşünce taşıyor, imkansız olarak görse herhalde böyle bir şey anons etmezdi. Ama ben hala bu toplantının yapılmama ihtimalini saklı tutuyorum. Çünkü Sayın Lute veya atanacak başka bir temsilci girişimlere başlayacak, hiçbir şeyin değişmeyeceği, bütün pozisyonların Cenevre’deki gibi kalacağını görürse, Genel Sekreter toplantıya çağırmayabilir. Çağırırsa da, kendisini artık oradan ortak zemin çıkarmak zorunda hissedecek diye düşünüyorum.
“Desantralize federasyon BMGK kararlarının çerçevesi içinde bir pozisyondur”
“Olabilecek ortak zemin, desantralize federasyondur. Desantralize federasyon, federal devlet yapısının nispeten az yetkiye sahip olduğu, kurucu devletlerin daha çok yetkiye sahip olduğu bir yapıdır”
- Soru: Ortak zemin ne olabilir?
- Erhürman: Benim bu soruya kafamdaki cevap artık netleşti. Olabilecek olan ortak zemin, eğer çıkacaksa, desantralize federasyondur. Desantralize federasyon, federal devlet yapısının nispeten az yetkiye sahip olduğu, kurucu devletlerin daha çok yetkiye sahip olduğu ve kurucu devletlerin Annan Planı’nda olduğu gibi kendilerine ait yetkileri egemence kullanabilecekleri, egemenceden kastım federal devletin ya da diğer kurucu devletin müdahalesi olmaksızın kullanabileceği bir yapıdır. Üzerinde uzlaşılabilecek olan ancak iki kurucu devletin eşit statüde olduğu ve federal devlet yapısı içerisinde de siyasi eşitliğin tam olarak uygulandığı bir yapıdır. Gelinen pozisyon itibarıyla gerçekçi olan da böyle bir yapıdır. Ama şunu da unutmayalım, zaten bu öneri Kıbrıs Türk tarafının on yıllardır masada dile getirdiği öneridir. Sayın Talat ve Sayın Akıncı dönemlerinde Kıbrıs Türk tarafının savunduğu pozisyon budur ve artık uzlaşılabilecek olan pozisyonun da bu olduğu ortaya çıkmıştır. Anastasiades de zaten desantralize federasyondan bahsetti. Dolayısıyla bu, üzerinde uzlaşılabilecek, BMGK kararlarının çerçevesi içinde olan pozisyondur.
“Anastasiades de sahaya çekilmeli”
“Sayın Anastasiades’in pozisyonu da iddia edildiğinin aksine, BM Güvenlik Konseyi kararlarının çerçevesi içinde değildir çünkü siyasi eşitlik ilkesini kabul etmeden oralarda oturmaya devam ediyor”
- Soru: Geçtiğimiz günlerde olabilecek çözümün desantralize federasyon olduğunu dile getirdiğinizde umutsuzluğa kapılmadığınızı da söylemiştiniz. CTP olarak bu konuda, federasyon yönünde bir girişim, temas yapmayı düşünüyor müsünüz?
- Erhürman: CTP olarak bu tür temasları halihazırda yapıyoruz. Cenevre öncesinde BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Spehar, İngiliz Yüksek Komiseri Lillie, Güney’den DİSİ ve AKEL’le görüşme yapmıştık. Cenevre’de de DİSİ ve AKEL’le görüştük. Cenevre’den Kıbrıs’a döndükten sonra ABD Büyükelçisi’yle görüşme yaptık. Bayramdan hemen sonra muhtemelen tekrar İngiliz Yüksek Komiseri ile görüşeceğiz. Bizim bütün bu görüşmelerde vurguladığımız şey, Kıbrıs Türk tarafı’nın şu anda ortaya koyduğu pozisyon BM Güvenlik Konseyi kararlarının dışındadır, zaten Sayın Tatar’ın kendisi de bunu kabul etti, o nedenle “BM Güvenlik Konseyi tekrar toplansın, yeni bir karar alsın” diyor. Ama yaptığımız temaslarda şunu da anlatmaya çalışıyoruz, “Sayın Anastasiades’in pozisyonu da, iddia edildiğinin aksine, BM Güvenlik Konseyi kararlarının çerçevesi içinde değil. Çünkü Sayın Anastasiades hala BMGK kararlarında açık bir şekilde tanımlanmış olan siyasi eşitlik ilkesini kabul etmeden oralarda oturmaya devam ediyor. Dolayısıyla siz bütün dikkatinizi Kıbrıs Türk tarafının tezlerine çevirmek yerine Sayın Anatasiades üzerinde çalışmaya da devam etmek zorundasınız”. Çünkü Kıbrıs Türk tarafının yaptığı bu diplomatik hata, Sayın Anastasiades’e altın tepside “çözümü isteyen taraf” statüsünü ikram etme pozisyonu yarattı ve Sayın Anastasiades de bunu tepe tepe kullanmaya hazırlanıyor, uluslararası kampanya yapacağını söylüyor. Biz yaptığımız görüşmelerde, Anastasiades’in de sahaya çekilmesi gerektiğini anlatıyoruz.
“Cumhurbaşkanlığı makamı sadece sizi seçenleri kucaklayan bir makam değildir”
“Sayın Tatar’ın, halkın diğer kesimlerini temsil eden insanlarla da bir arada olmak, ortak aklı bulmaya çalışmak zorunda olduğunu bilmesi gerekir.”
- Soru: Sayın Tatar, “Cumhurbaşkanı seçiminden sonra oluşan yeni bir irade vardır ve Türkiye’nin de desteği olan bu vizyonun zafiyete uğratılmaması gerekir. Sizin beni desteklemeniz, elimi güçlendirmeniz lazım” diyor muhalefete. Sayın Tatar’ın “beni desteklemeniz gerekir” yaklaşımına nasıl bakıyorsunuz?
- Erhürman: Sayın Tatar’ın “seçimlerde yeni bir irade oluştu” tezinin hiç de söylediği gibi olmadığını ben çeşitli defalar söyledim. Seçimlerde yaşanan süreç, hiçbir şekilde Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin tezlerin tartışıldığı bir süreç olmadı, keşke öyle olsaydı, keşke halkın önünde Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin tezlerimizi, bilimsel temellerle ve gerekçelerle tartışabilmiş ve halkın da iradesinin bu yönde kullanılmasına olanak tanımış olabilseydik. Öyle bir seçim süreci yaşanmadığını herkes biliyor. Seçim süreci “Türkiye’nin istedikleri- istemedikleri”, “Türkiye’yi sevenler- sevmeyenler” gibi bir takım parametreler üzerinden şekillendi ve Kıbrıs konusu tartışılamadı. Dolayısıyla Sayın Tatar’ın aldığı oyu “Kıbrıs Türk halkının iki devlet isteyen kesimlerin oyu” olarak tanımlamaya çalışması hiçbir şekilde gerçekle uyuşan bir şey değil. Açıklamalarından anlaşılan, belli ki Sayın Tatar bunun üzerinden bir beklenti içerisine giriyor ama kendisinin şunu fark etmesi lazım, Cumhurbaşkanlığı makamı halkı kucaklayan bir makamdır, sadece sizi seçenleri kucaklayan bir makam değildir. Bundan dolayı Sayın Tatar’ın, halkın diğer kesimlerini temsil eden insanlarla da bir arada olmak, ortak aklı bulmaya çalışmak zorunda olduğunu bilmesi gerekir. Oysa bugüne kadarki tavırları, hiç de böyle davranmadığını gösteriyor, “ben bilirim, ben yaparım olur” anlayışıyla davranıyor. Bunun en kötü örneğini de Cenevre’de sergiledi. Oradaki toplantıda bize, öneriyle ilgili çıkan haberlerin asparagas olduğunu söyledi, öneriyi bizden gizledi, ertesi gün öneriyi verdikten sonra bile siyasi parti temsilcileriyle paylaşmadı, siyasi parti temsilcileri metni basından okumak zorunda kaldı. Bu davranış, ortak aklı arayan bir tutum değil. Dolayısıyla kendisinin söylediği şey, Tavrı, “Ben bilirim ve siz de beni desteklemek zorundasınız” ise, böyle bir demokrasi anlayışı bizim hiçbir şekilde kabul edeceğimiz bir demokrasi anlayışı değil.
“Tatar’ın Cenevre’de siyasi partilere yönelik tavrı çok büyük bir saygısızlık”
“Cumhurbaşkanı Tatar’ın tavrı ‘Ben bilirim ve siz de beni desteklemek zorundasınız’ ise, böyle bir demokrasi anlayışı bizim hiçbir şekilde kabul edeceğimiz bir demokrasi anlayışı değildir”
- Soru: Cumhurbaşkanı meclisteki bilgilendirme toplantısı sonrasında “6 maddelik öneri yoktur, o 40 dakikalık konuşmamın özetidir” dedi. Siz de “Cenevre’de saygı yitirildi” diyorsunuz. Bundan sonra nasıl bir tavır sergileyeceksiniz?
- Erhürman: Sayın Tatar’ın Cenevre’de siyasi parti temsilcilerine yönelik tavrını, CTP olarak bize yönelik çok büyük bir saygısızlık olarak tespit ediyoruz, algılıyoruz değil tespit ediyoruz. Çünkü bugüne kadar bu görüşmeler hep yapıldı. Geçmişte parti temsilcileri olarak Crans Montana’ya da gittik, orada Sayın Akıncı ile aynı şeyi düşünmeyen siyasi parti temsilcileri de vardı ama oralarda yapılan toplantılarda herkes görüşlerini çok açık bir şekilde ortaya koyabiliyorlardı. Her şey olabildiğince açık yaşanıyordu. Ama burada bir öneri vermeye hazırlanıyorsunuz, üstüne üstlük önerinin verileceği basında çıkıyor ve size açıkça “böyle bir öneri var mı” diye soruluyor, siz buna “asparagas” diyorsunuz ve sonra tam da 6 maddesi olan bir öneri basında yer alıyor ve siz hala öyle bir öneri olmadığını iddia etmeye devam ediyorsunuz. Yani gerçek ortada dururken, gerçeğin dışında bir şey söyleyip, söylediğinizin kabul edilmesini beklemek algılamakta güçlük çektiğimiz bir davranış biçimi. Bu yokmuş gibi davranmak söz konusu değildir. Doğru olmayan bir şeyi tekrar tekrar söylerseniz algıda o doğruymuş gibi bir hava yaratmaya çalışırsınız. Sayın Tatar’ın böyle bir algı yaratmasına tabii ki müsaade etmeyeceğiz, çünkü bu, gerçekle bağdaşmıyor. O yüzden “Cenevre’de saygı yitirildi” derken, bize yönelik saygı sınırları aşıldıysa, Sayın Tatar da Kıbrıs’a geldikten sonra, yeni hiç bir şey söylemeyeceği toplantıya katılmamızı bekleyemez. Zaten yeni bir şey söylemesi de mümkün değildi çünkü zaten her şey basında yer almıştı. Kendisi Cenevre’de o saygısızlığı gösterdikten sonra, bizim meclisteki toplantıya katılmamızı beklemesini benim anlamam mümkün değil.
“Bilmediğimiz çok şey vardı”
- Soru: Cumhurbaşkanı verdiği belgenin zaten bilinen şeylerden oluştuğunu söylüyor, “bilmediğiniz şey yok” diyor...
- Erhürman: Sayın Cumhurbaşkanı’nın kamuoyuna yaptığı açıklamalardan süzülen bir şeyleri bilmek başka bir şeydir, paylaşılacak bir metni bilmek başka bir şeydir. “6 maddelik bir öneri vereceğiniz basında çıktı” diye sormamıza rağmen, “hayır asparagastır” dedikten sonra 6 maddelik önerinin verilmiş olması da başka bir şeydir. Kaldı ki, Cumhurbaşkanlığı’nda siyasi partilerle tek tek yapılan görüşmelerde, biz ısrarla şu soruyu sorduk, “bu sizin söylediklerinizden ‘KKTC tanınmazsa biz masaya oturmayız’ı mı anlamamız lazım?”. Bize söylenen şey, “hayır, böyle bir iddiamız, böyle tezimiz yok” olmuştu. Oysa 6 maddelik önerinin birinci maddesinde “iki tarafın eşit uluslararası statüde olduğu Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilmeli” diyor. Eşit uluslararası statü nasıl sağlanır? Ya KKTC tanınır, dolayısıyla iki tanınmış devlet masaya oturur. Ya da “Kıbrıs Cumhuriyeti” tanınmaktan vazgeçilir, o zaman iki tanınmamış devlet masaya oturur. Uluslararası statüyü başka türlü eşitlemek mümkün değil. Dolayısıyla birinci maddede bize burada söylenin dışında olan bir şey var. Geri kalanlar da, bize bir metin olarak söylenmiş değil. “6 maddelik öneri verilecek mi?” sorusunun cevabı, “hayır, bu asparagastır” idi. Dolayısıyla “benim bilinen tezlerimi verdim, bilmedikleri bir şey yoktur” demek olmaz, bilmediğimiz çok şey vardı. En azından birinci madde hiçbir şekilde bilinmeyen bir şeydi, geriye kalanların da nasıl bahsedileceği, neden 6 madde içerisine girdiği Kıbrıs Türk siyasi partileri tarafından bilinmeyen şeylerdi.
“Tatar’ın yadırgamasını yadırgadık”
- Soru: Cumhurbaşkanı, CTP’nin meclisteki toplantıya katılmamasını yadırgadığını söyledi. Siz yaşanan süreci ve siyasi partilere yönelik tavrı yadırgadınız mı?
- Erhürman: Biz Cenevre’de yaptıklarını yadırgadık, meclise girmemek orada yaptıklarının karşılığında bizim yaptığımız bir uyarıydı. Uyarıda şunu söylüyorduk, “yine böyle olursa, bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bundan sonra toplantı yapacaksanız, zamanında yapacaksınız. Açık ve doğru bilgileri paylaşacaksınız, dinleyeceksiniz. Ondan sonra kendi müzakere pozisyonunuzu kendi ekibinizle belirlersiniz.” Cenevre’de yapılanları yadırgadığımız gibi, buradaki meclis toplantısına katılmamamızı Sayın Tatar’ın yadırgamasını da yadırgadık.
“Tatar’ın CTP’nin ülke sevgisini sorgulamak gibi bir hakkı yok”
- Soru: Cumhurbaşkanı Tatar, “Demokrasi bu değildir, Saygı, sevgi, hoşgörü, ülke sevgisi böyle olmamalıdır” diyor. Siz ülkenizi sevmiyor musunuz?
- Erhürman: Sayın Tatar’ın CTP’nin ülke sevgisini sorgulamak gibi bir hakkı yok, böyle bir olanağı da yok. Herkes CTP’nin ülke sevgisini bilir. “Demokrasi bu değildir” diyor, kendisinin yaptıkları demokrasi ile bağdaşıyor mu diye kendisine sormak gerekir. Yani meclisteki siyasi partileri hiçbir şekilde bilgilendirmemek, üstüne üstlük bilgi basına sızmışken sorulan soruya “asparagastır” yanıtını vermek, sonra da öneriyi sunmak ve meclisteki siyasi partilerden destek istemeye devam etmek demokrasi denilen şeyle bağdaşıyor mu? Sayın Tatar’ın bu soruyu kendisine sorması lazım.
“Onlarca yıldır getirilen önerileri ‘yeni’ diye lanse etmek doğru değil”
- Soru: Anastasiadis’in Cenevre’de Ercan ve Maraş’ın BM, Mağusa Limanı’nın AB kontrolünde açılması yönünde önerisi oldu. Siz bu fikre nasıl yaklaşıyorsunuz?
- Erhürman: CTP olarak müzakereler tarihini çok yakından izliyoruz, bu konuda çok geniş bir deneyime sahibiz. Bu önerinin aynısının daha önce de yapıldığını biliyoruz. Sonuç itibarıyla şu anda aranan şey, resmi müzakerelerin başlamasıyla ilgili bir ortak zemin olup olmadığıydı. Sayın Anastasiades güven yaratıcı önlemler bağlamında yeni bir öneri getirecekse, bunun da yeni bir öneri olması beklenirdi, bahsettiğiniz yeni bir öneri değildi. Sayın Talat döneminde de ortaya konulan bir öneriydi. Ortak zemin bulunamadığı için resmi müzakereler başlayamayacak duruma gelinirse, elbette güven yaratıcı önlemlerin görüşülmesini destekleriz. CTP, Gali Güven Yaratıcı Önlemler Paketi’ni açık şekilde destekleyen bir partidir. Bunların konuşulmasına, görüşülmesine hiçbir şekilde karşı değiliz. Ama bunun yeni bir öneri olmadığını da tespit ediyoruz. Dolayısıyla 3 ay sonra yapılacak toplantıda “resmi müzakerelerin başlaması için ortak bir zemin bulunabilir mi?” meselesiyle birlikte güven yaratıcı önlemler de tartışılacaksa biz bunun doğru olduğunu düşünürüz ama masaya gelecek önerilerin de yeni olması lazım. Onlarca yıldır getirilen önerileri “yeni öneri getirdim” diye lanse etmek hiçbir şekilde doğru değil. Hele de Sayın Anastasiades’in “hidrokarbon konusunda da yeni bir şey getiriyorum, bankaya yatırılacak olan paradan ara ara Kıbrıslı Türklerin bir miktar çekme hakkı olacak” gibi bir şeyi masaya yeni bir öneri olarak getirdiğini iddia etmesi de gerçekten trajikomiktir. Ama gelin görün ki, üzücü olan, bu trajikomik hali bizim dünyaya anlatma pozisyonumuz varken, Kıbrıs Türk tarafının diplomatik hataları sonucu ortaya koyduğumuz pozisyonları Sayın Anastasiades dünyaya anlatma gibi bir statü elde etti.