Fayka Arseven KİŞİ
Maliye eski Bakanı, akademisyen Birikim Özgür, Türkiye ile ilişkilerin raydan çıktığını vurgulayarak, “çerçevesi iyi çizilmiş, öngörülebilir, karşılıklı taahhütlerin net olacağı bir ilişkiye ihtiyaç var” dedi.
Özgür, “dış yardım aracı adeta siyasi irademizi ve demokrasimizin dinamizmini öldüren bir araca dönüşmüş durumdadır” ifadesinde bulundu.
Ülkedeki ekonomik krizin artık yönetilmek zorunda olduğunu da belirten Özgür, “ya bu kriz sizi yönetir ya da siz bu krizi yönetirsiniz. Bu işin ortası yoktur. Şu anda bu kriz bizi yönetiyor. Kimse ağzını açıp da “bu krizi şöyle çözebiliriz” dahi demiyor. “Türkiye açıklarımızı kapatsın” kolaycılığı herkesin aklındaki tek formüldür” vurgusunda bulundu.
Bu hafta Maliye eski Bakanı, akademisyen Birikim Özgür ile ülke ekonomisini, siyaseti, Türkiye ile olan ilişkileri konuştuk.
- YENİDÜZEN: Mart’tan beridir pandemi koşulları devam ediyor. Ülke ekonomisini genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Birikim ÖZGÜR: Pandemi öncesi fotoğrafa baktığımızda 2004 sonrasında yaşanan 15 yıllık süreçte dış talebin milli gelirimiz içerisindeki payının yüzde 50’nin üzerine çıktığını görüyoruz.
Turizm, yükseköğretim, ihracat ve bu sektörlerin inşaat ve konut talebi ekonominin motoruna dönüştü.
Bu oran 2014 yılında yüzde 35-40 dolaylarındaydı. Buna paralel olarak örneğin 2010 yılında turizmin istihdam payı kamunun istihdam payının yüzde 30’u kadarken 2019 yılında bu oran yüzde 54’ü buldu.
Yani turizmdeki istihdam sayısı kamudaki istihdamların yarısının üzerine çıktı.
- YENİDÜZEN: Peki, bu fotoğrafı nasıl yorumlamamız gerekiyor?
- Birikim ÖZGÜR: Bu fotoğrafa bakıp ekonomi yönetimini yani siyaseti yorumlayabiliriz.
Gerçek şu ki dünya değişti, ülkemizde ekonominin dinamikleri değişti, ihtiyaçlar farklılaştı ama sistemimiz aynı kaldı.
Bir başka deyişle sistem dış talebe göre uyarlanmadı. Örneğin turistlerin ülke içinde daha kolay seyahat edebilmesi için bir ulaşım ağı oluşturulamadı.
Yükseköğrenim için ülkemize gelen öğrencilerin memnuniyetini artırmayı yönetim anlayışımızın merkezine koyamadık. En genelde kamusal hizmetlerimizi dış talebi de cezbeden ve memnuniyet düzeyini yüksek tutan bir yapıya kavuşturamadık.
Bu gibi yapısal sorunlarımıza bağlı olarak 2019 yılında ekonomimiz sadece yüzde 0,2 büyüyebildi.
Yani biz pandemiden önce de ekonomi yönetimi anlamında yeterince başarılı değildik.
Pandemi işin tuzu biberi oldu.
- YENİDÜZEN: Nasıl etkiledi pandemi ekonomimizi?
- Birikim ÖZGÜR: Milli gelirimizin yarısından fazlasını oluşturan motor durunca ekonomi de ciddi şekilde küçüldü.
2019 Ocak-Eylül dönemine kıyasla bu yılın aynı döneminde ithalat yüzde 28 azaldı.
KTTO Ekonomi Bülteninde ekonomik küçülmenin yüzde 26,4’e kadar çıkabileceği değerlendiriliyor.
Kısacası, fakirleştik.
“UBP-HP hükümeti eskide ısrarcı oldu”
“UBP-HP hükümeti eski modelde ısrarcı oldu ve kriz yokmuşçasına kamu harcamalarını pandemi öncesinde öngörüldüğü şekilde devam ettirdi. Türkiye de seçim ekonomisini desteklercesine öyle bir protokole imza attı ki yeniyi inşa etme dinamizmimiz tamamen çöktü.”
- YENİDÜZEN: Hükümet yanlış mı yönetti bu süreci?
- Birikim ÖZGÜR: Pandeminin ilk günlerinde bu fakirleşme sürecini birlikte göğüsleyip yeniyi birlikte inşa edeceğimiz bir model gündeme getirmiştik.
Kıbrıs Üniversiteler Birliği’nin Covid 19 Pandemisinin Ekonomik Etkileri ve Yeni Model Arayışları Raporunda azalan tüketimin fırsata dönüştürülerek ülke kaynaklarının üretken alanlara yönlendirilmesini önermiştik.
Bu modele bağlı olarak diğer ülkeler gibi bizim de pandemi sonrasında “V” şeklinde ekonomimizi düzeltebileceğimiz bir zemin oluşturulabilecekti.
UBP-HP hükümeti bunun yerine eski modelde ısrarcı oldu ve kriz yokmuşçasına kamu harcamalarını pandemi öncesinde öngörüldüğü şekilde devam ettirdi.
Türkiye de seçim ekonomisini desteklercesine öyle bir protokole imza attı ki yeniyi inşa etme dinamizmimiz tamamen çöktü.
Diğer ülkeler pandemi sonrasında ekonomilerini güçlendirmek için yapısal düzenlemelere yoğunlaşırken biz nasıl olsa Türkiye açığımızı kapatacak mantığıyla günümüzü gün ettik.
- YENİDÜZEN: Peki, ne oldu bu yanlışın bedeli?
- Birikim ÖZGÜR: Gelinen aşamada dış talep henüz canlanmadığı gibi kamu bütçesi de hasar gördü ve şimdi ekonominin ikinci büyük motoru da SOS veriyor.
Bu koşullarda pandemi sonrasında hem dış talebe yönelik hizmet kalitesini artırmak hem de bozulan ikinci motoru tamir etmek gibi çok zorlu görevler bekliyor bizi.
Diğer ülke ekonomileri 2021 yılında “V” şeklinde toparlanırken biz hem 2019 yılındaki gelir düzeyimizi yeniden yakalamak hem de 2021 sonrasında yüzde 5’lere varan büyüme oranlarına erişmek için ciddi programlar uygulamak durumunda olacağız.
- YENİDÜZEN: Kamu bütçesi SOS veriyor dediniz. Bütçe açığı bir süredir konuşuluyor. Nedir tam olarak durum?
- Birikim ÖZGÜR: 2019 bütçesinde 5,6 milyar yerel gelir öngörülüyordu. Gerçekleşme ise 6,8 milyar olmuştu. Öngörülenden yüzde 22 daha fazla yerel gelir sağlanmıştı. Buna rağmen bütçe 286 milyon açıkla kapatılmıştı.
2020 yılında bırakınız öngörülen gelirlerin üzerine çıkmayı Ekim sonu itibariyle yüzde 9-10 dolayında kayıp söz konusu.
Döviz krizi yaşanan 2018 yılı yerel bütçe fazlası verdiğimiz tarihimizdeki tek yıldı.
Bunda dış talepte bilhassa Güneyden elde ettiğimiz gelirde yaşanan artışa bağlı kamu gelirlerindeki artış kadar kamu maliyesinin döviz üzerinden elde ettiği gelirlerdeki artış da etkiliydi.
Bu yıl Türk Lirası yüzde 30’un üzerinde değer kaybetmesine rağmen bunun kamu maliyesi açısından avantajları hissedilemedi ve yerel gelirlerde yüzde 10’a yakın bir performans kaybı var Ekim itibariyle.
Neticede kalan aylardaki kamu mükellefiyetleriyle ilgili iş büyük oranda dış yardımlara yani Türkiye’nin insafına kaldı diyebiliriz.
2021 yılına nasıl gireceğimizi planlarken 2020’yi nasıl tamamlayabileceğimizi de gözetmemiz gerekiyor.
‘Türkiye açıklarımızı kapatsın’ kolaycılığı…
“Türkiye açıklarımızı kapatsın” kolaycılığı herkesin aklındaki tek formüldür. Bu da aslında irade söylevlerinin romantik bir alana hapsolmasına rıza göstermek anlamına geliyor.”
- YENİDÜZEN: Karamsar bir tablo çizdiniz. Nasıl yorumlamamız gerekiyor bu tabloyu?
- Birikim ÖZGÜR: Ekonomide olumsuzlukları gizleyerek pozitif iklim yaratamazsınız. Böyle bir dünya yok. Somut zeminde sisteminizde yapacağınız iyileştirmeleri somutlaştırarak beklentileri pozitife çevirmek zorundasınız ki ekonomi canlanabilsin.
Bizim hem Kıbrıs sorununda elimizi zayıflatan hem de Türkiye ile ilişkilerimizi sağlıksız kılan ve en genelde de ekonomimizi durağanlığa sokan kronik bir mali krizimiz var.
2019 itibariyle yerel gelirlerimizle cari harcamalarımızı karşılayabilmekten ciddi şekilde uzaklaşmış bulunuyoruz.
Pandemi döneminde bu kriz iyice su yüzüne çıktı. Ya bu kriz sizi yönetir ya da siz bu krizi yönetirsiniz.
Bu işin ortası yoktur. Şu anda bu kriz bizi yönetiyor. Kimse ağzını açıp da “bu krizi şöyle çözebiliriz” dahi demiyor.
“Türkiye açıklarımızı kapatsın” kolaycılığı herkesin aklındaki tek formüldür.
Bu da aslında irade söylevlerinin romantik bir alana hapsolmasına rıza göstermek anlamına geliyor.
“Artık bu krizi yönetmek zorundayız. Elbette sistemi idame ettirmek ve bunun için dış yardımları da gözetmek zorundayız ancak esas odaklanmamız gereken toplumsal vizyonumuz doğrultusunda sistemimizi geliştirerek kendi ayakları üzerinde durabilen bir yapı oluşturmaktır.”
- YENİDÜZEN: Ne yapılması gerekiyor sizce? Türkiye’den destek talep edilmesini yanlış mı buluyorsunuz?
- Birikim ÖZGÜR: Artık bu krizi yönetmek zorundayız. Elbette sistemi idame ettirmek ve bunun için dış yardımları da gözetmek zorundayız ancak esas odaklanmamız gereken toplumsal vizyonumuz doğrultusunda sistemimizi geliştirerek kendi ayakları üzerinde durabilen bir yapı oluşturmaktır.
Bunun için aksaklıkları görmek, kurulu düzene boyun eğmemek ve kararlı politikalarla mali disiplin ve yapısal reform bayrağını ileriye taşımak gibi bir zorunluluğumuz var.
Normal koşullarda bu irade aynı zamanda dış yardım mekanizmasının da tetikleyicisi olması gerekirken bugün maalesef tam tersine dış yardım aracı adeta siyasi irademizi ve demokrasimizin dinamizmini öldüren bir araca dönüşmüş durumdadır.
“Müşkül durumdayız ancak müzmin değiliz”
“Ülke yangın yeri iken Türkiye ile imzalanan protokollerin tek işlevi birilerine siyasi avantaj sağlamak oldu. Evet, mali açıdan müşkül durumdayız ve dış yardıma ihtiyacımız var ancak müzmin değiliz.”
- YENİDÜZEN: Neden bu böyle?
- Birikim ÖZGÜR: Çünkü biz krizi yönetmiyoruz, sadece “Türkiye açıklarımızı kapatsın” diyoruz.
Düşünsenize protokol imzalayabildiğiyle övünen Başbakan, Cumhurbaşkanı seçildikten birkaç hafta sonra sembolik önemi olan son model makam aracı alıyor.
Ülke yangın yeri iken Türkiye ile imzalanan protokollerin tek işlevi birilerine siyasi avantaj sağlamak oldu.
Evet, mali açıdan müşkül durumdayız ve dış yardıma ihtiyacımız var ancak müzmin değiliz.
Türkiye ile dış yardım ilişkimizi toplumsal vizyonumuz ekseninde sistemimizi idame ettirme ve geliştirme idealine katkı sağlayacak bir düzleme oturtabilmeliyiz.
- YENİDÜZEN: Bu sadece bize bağlı değil. Nasıl başarabiliriz bunu?
- Birikim ÖZGÜR: Bunu ancak Türkiye ile konuşarak, sağlıklı diyalog kurarak başarabilirsiniz.
- Türkiye’nin buyurgan bir tavırla değil çözüm ortağımız gibi bu meseleye yaklaşması ve ilişkideki öngörülebilirliğin artırılması şarttır.
Biz de artık ülkemiz için ne istediğimize karar vermek zorundayız.
Niyetimiz 2020 ya da 2021 bütçesindeki açıkları şuursuzca dış yardımlar eliyle kapatmak mı yoksa hem bu yıllarda hem de gelecekte dış yardımların daha etkin ve verimli kullanılabileceği bir zemine kavuşmak mı?
Mesele günü kurtarma değil geleceği inşa etme iradesine sahip olup olmadığınızdır.
- YENİDÜZEN: Bir de biliyorsunuz, hükümet kaosu var. 2021 bütçesi nasıl, neye göre hazırlanacak?
- Birikim ÖZGÜR: 2021 bütçesi aslında maliye işlerinden sorumlu bakanlık tarafından hazırlandı.
2020 bütçesine göre yüzde 10’un biraz üzerinde büyüyen, 10 milyar civarında bir bütçe söz konusu.
Yerel açık 3,5 milyar dolaylarında. Türkiye’nin bütçe açığına 2,5 milyar gibi bir katkı sunacağı varsayılmış. 900 milyon gibi de bir açık öngörülmüş.
İlk bakışta bu haliyle bile yılın birinci dönemindeki hayat pahalılığını ikinci dönem kamu ücretlerine yansıtmak için yeterli olmayabileceği izlenimi veriyor.
Türkiye’nin 2020 yılı için taahhüt ettiği bütçe katkısı 1,15 milyar idi. 2021 yılında bunun iki katından fazla bir katkı sunulur mu, tam bir muamma.
- YENİDÜZEN: Ne yapılması gerekiyor bu durumda?
- Birikim ÖZGÜR: 2020 anlaşmasına göre Ekim sonuna kadar KKTC tarafı 2021 yılında uygulayacağı planı hazırlamayı taahhüt etmişti.
Bu konuda herhangi bir ilerleme kaydedildi mi bilmiyoruz.
Ancak bütçeyi adam akıllı konuşabilmek için 2021 yılında uygulanacak maliye politikalarının ve yürütülecek reform çalışmalarının netleşmesi gerekiyor.
Bu plana bağlı bütçeyi Türkiye ile de birlikte adam akıllı çalışmak ve genel kurul öncesinde komitede şekillendirmek gerekiyor. Bu da güçlü ve istikrarlı hükümetlerin yapabileceği bir iştir.
- YENİDÜZEN: Böyle bir hükümet olmadığına göre ne olacak peki?
- Birikim ÖZGÜR: Hükümet kaosu da hükümet kaosunun zayıf bir modelle aşılması da ihtiyacı karşılamaktan uzak bir yapıyı işaret ediyor.
Hükümet kurulamaz ve bütçe mecliste onaylanmazsa Bütçenin Hazırlanması ve Uygulanmasına İlişkin Kurallar Yasasının 5’inci maddesi uyarınca 2020 bütçesinde öngörülen ödeneklerin 1/12’si kadar devlet her ay harcama yapabilir.
Bu da bana göre en fazla Haziran ayına kadar sürdürülebilecek bir yapı olur ve tabi ki gelirlerin yeterli seviyede olması önkoşuluna bağlı olarak uygulanabilecek bir formüldür.
- YENİDÜZEN: Hep maliyeyi konuşuyoruz ama diğer yandan da ülkede kapanan ve faaliyetlerini durduran yüzlerce işletme var. Ülke ekonomisi aldığı bu yaraları atlatabilecek mi?
- Birikim ÖZGÜR: Piyasa açısından düşündüğümüzde aşıyla birlikte bir toparlanma olacak.
Normalleşeceği varsayılan dış talebi karşılayabilmek için hasarlı işletmelerin canlandırılması gerekecek.
Burada devlete de yine görevler düşecek. Yeni faiz destekli kredi paketleri ve benzeri programlarla bu süreç desteklenmeli ki devletin kendi gelirleri de toparlanabilsin.
Devlet açısından bakıldığında ülkeye para girişini hızlandıracak esas hamle yapısal düzenlemelerle veya inşaat sektörüyle ilgili gündeme getirilecek dış talebi destekleyici uygulamalar olacak.
- YENİDÜZEN: Devletin kasası bu işler için pek de müsait görünmüyor anlattıklarınıza bakılırsa. Yanılıyor muyum?
- Birikim ÖZGÜR: Pandemi boyunca dış talepteki daralma kamu harcamalarıyla mümkün olduğunca dengelenmeye çalışıldı ancak bu uygulama kamu maliyesini zayıflattı.
Pandemi sonrasında bu ikilem farklı bir boyuta taşınacak.
Kamu maliyesinin zayıflığını gizlemek için hasarlı ekonomiye daha da yüklenen bir anlayışla hareket edilirse yaraların atlatılması daha fazla zaman alacak, işletmelerin ayağa kalkması güçleşecek.
Bu nedenle yaraların atlatılabilmesi devletin etkili maliye politikalarıyla ekonomiye yük değil destek olacağı koşulların yaratılmasıyla desteklenebilecek.
“Toplumda kamplaşmalar başladı”
“Anlaşma imzalanana kadar tüm kesimler elini eşit şekilde taşın altına koymaya ve bu zor dönemi el birliğiyle atlatmaya hazırdı. Protokol bu ruhu öldürdü ve toplumda kamplaşmalar başladı. Üstelik vaat edilen destekler de büyük oranda sunulmadı.”
- YENİDÜZEN: Hükümetin pandemi sürecini yanlış yönettiğini iddia etmiştiniz. Buna geri dönmek istiyorum. Biraz açar mısınız? Ekonomi açısından nerede hata yapıldı tam olarak?
- Birikim ÖZGÜR: Bu dönem eski normalimiz neyi emrediyorsa o şekilde yönetildi.
Bu da fakirleşmenin topluma adil bir biçimde yansımasını öteledi.
Türkiye ile imzalanan anlaşmanın bunda büyük etkisi oldu. Anlaşma imzalanana kadar tüm kesimler elini eşit şekilde taşın altına koymaya ve bu zor dönemi el birliğiyle atlatmaya hazırdı.
Protokol bu ruhu öldürdü ve toplumda kamplaşmalar başladı. Üstelik vaat edilen destekler de büyük oranda sunulmadı.
İşletmelere yönelik ise bu koşullarda devlet çok cılız katkılar sağlayabildi.
Kriz aslında daha üretken bir ekonominin altyapısını oluşturmak için ciddi fırsatlar içeriyordu.
Eğer Türkiye ile protokol hiç imzalanmasaydı bugün geleceğe çok daha umutla bakacağımız, kamu bütçesinin bu denli hasar almadığı, yapısal düzenlemelerle ilgili hummalı çalışmaların yürütüldüğü bir dönemi de yaşıyor olabilirdik.
- YENİDÜZEN: Göz göre göre bu hata neden yapıldı size göre?
- Birikim ÖZÜR: Bu akıl almaz durumu Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle yaşadığımızı düşünüyorum.
Seçim sürecini ve sonucunu gerek bizim için gerekse Türkiye için ekonomimizi ve sistemimizi güçlendirmekten çok daha önemli bir mesele haline sokanların kolektif eseri oldu bu dönemdeki yanlış ekonomi politikaları.
Sadece Tufan Erhürman krizden canı yananları gözeten politikalar önerdi.
Ekonomik ve siyasi yönleriyle bu garabeti toparlamak belki de uzun yıllarımızı alacak.
Bu dönemin özeti budur.
- YENİDÜZEN: Şimdi bir de erken seçim var gündemde. Çare midir sizce?
- Birikim ÖZGÜR: Demokrasilerde çareler tükenmez derler. Seçim de bu çarelerden bir tanesidir.
Hiçbir parti UBP’nin mevcut yapısıyla bir ortaklığı tercih edemez.
Ederse de umduğu icraatları yapamaz. Erken seçim siyasi kaosu aşmak için en doğru alternatiftir.
Ancak diğer yandan sizin de sorduğunuz bütçe, dış yardımlar hatta seçim ve halkoylaması yasası gibi erken seçim öncesinde ilgilenilmesi gereken işler var.
Daha da önemlisi bu işler karşılıklı güven ve siyasi irade gerektiriyor.
Sadece ortakların birbirlerine güvenmesi de yetmiyor aynı zamanda Türkiye’nin de güvenilir bir çözüm ortağı gibi davranması şarttır.
Tabloyu karmaşıklaştıran biraz da siyasetten ne anladığımızdır aslına bakarsanız.
- YENİDÜZEN: Siyaset kilitlendi diyebilir miyiz?
- Birikim ÖZGÜR: Bizde siyasi partiler arasındaki yarış kamu harcamalarını hangisinin yapacağı üzerinedir.
Siyasetten beklenen ise sistemin idame ettirilmesi ve geliştirilmesidir.
Bu her zaman harcama yaparak olmayabiliyor. Dolayısı ile zor bir dönemden geçiyoruz.
Siyasi partilerimizin sevmeyebileceği koşullar söz konusu.
Üstelik bu garabetin oluşmasında Türkiye’nin yanlış dış yardım politikası da etkili oldu.
Şimdi erken seçim ihtiyacını gözeterek kaosun aşılmasına da katkı sağlayacak bir formül üretilmesi gerekiyor.
Türkiye çözüm ortağı olsun diyorsunuz ama Türkiye’nin iç siyasete müdahaleleri herkesin malumu.
“Çerçevesi iyi çizilmiş, öngörülebilir, karşılıklı taahhütlerin net olacağı bir ilişkiye ihtiyaç var.”
- YENİDÜZEN: Nasıl olacak bu dediğiniz?
- Birikim ÖZGÜR: Türkiye ile dış yardım ilişkimiz rayından çıkmış durumdadır.
Çerçevesi iyi çizilmiş, öngörülebilir, karşılıklı taahhütlerin net olacağı bir ilişkiye ihtiyaç var.
İç siyaset yön vermek için aba altından sopa gösteren ve kurultay iptalleri gibi sonuçlara yol açan bir Türkiye değil yazılı anlaşmalara bağlı, şeffaf, demokrasimize saygılı bir Türkiye olmalı.
Diğer yandan KKTC’nin anlaşmalardaki taahhütlerini yerine getirebilmesi gerekiyor.
Bunu Türkiye’nin tespit edip yönlendirme yapmasına gerek olmamalı. Bu bizim üzerinde kafa yormamız ve beceremezsek de sonuçlarına katlanmamız gereken bir denklemdir.
“İç siyasete yön vermek için aba altından sopa gösteren ve kurultay iptalleri gibi sonuçlara yol açan bir Türkiye değil, yazılı anlaşmalara bağlı, şeffaf, demokrasimize saygılı bir Türkiye olmalı.”
Türkiye burada siyasete yön vermeye çalışınca etki tepkiyi doğuruyor. Bu da insanlara ülke gerçeklerini anlatmayı zorlaştırıyor.
Çünkü ülkenin iyiliği için anlatmaya çalıştığınız her şey bu tepki ortamında irade ötesi irade gibi algılanıyor ve iletişim kanalları zayıflıyor.
Slogan atanların muteber sayıldığı bir siyasi yapı şekilleniyor. O nedenle taş yerinde ağırdır.
Düzgün anlaşmalarla sistemimizin sorumluluğunun tamamen bizim omuzlarımızda olacağı bir ortam oluşturmamız gerekiyor ki halkımız daha sağlıklı bir zeminde düşüncelerini şekillendirebilsin, siyasetin kalitesi artabilsin.
- YENİDÜZEN: Son olarak biliyorsunuz Maraş gündemde. Siyasi ve ekonomik etkileri sizce ne olur?
- Birikim ÖZGÜR: Kapalı Maraş’ın bir bölümü ziyarete açıldı. Seçim propagandası gibi başlayan bu süreç Kıbrıslı Türklerin iradesi dışında gelişti.
Uygulanmakta olan stratejinin ne olduğunu bilmiyoruz. Maraş hassas bir konudur.
Kıbrıs sorununun çözümüne katkı sağlayabilecek bu konu yönetilirken hata yapılmaması gerekiyor.
Müzakereler 50 yıl daha devam edecekse Maraş da 50 yıl daha kapalı kalsın diye bir düşünce doğru olmayabilir ancak Mecliste partilere ne yapılmaya çalışıldığıyla ilgili doyurucu bilgi verilmesi gerekirdi ki dünyaya meydan mı okuyoruz yoksa uluslararası hukuku da gözeterek çözümü zorlamaya mı çalışıyoruz tam olarak herkes anlasın.
Kurumlarımızın ve irademizin görmezden gelindiği bu süreç kaçınılmaz olarak siyasi etkileri bakımından rahatsız edici bir meseleye dönüşüyor.
Siyaseten olup biteni anladıktan sonra ekonomik etkilerini konuşmak daha doğru olacak diye düşünüyorum.