GAZ: “Kıbrıs sorununda, Türkiye’nin ayağındaki prangaya yeni yük”
“Derviş Eroğlu’nun New York’taki habersiz imzası ile irademizi daha da yaralayan bir görünüm içine girdik”
“Peki Hristofyas’ın yanlışı ve çıkmazı! Sorunu çözmeye konsantre olacaklarına, gaz konusunda attıkları adımlarla; ABD, İngiltere ve İsrail’e tutsak oldular”
“Ada bölünmeye daha da yaklaştı. Ne acı, bölünme çimentosu, Hristofyas’ın elinden daha fazla dökülmeye başladı”
“Türkiye’nin eski ve klasik prangası Kıbrıs sorununa, şimdi yeni bir yük eklenmiştir. Bu yeni yük, yeni enerjiler ve yeni çelişkileri getirecektir”
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü, bu “ klasik” soruna, her geçen gün yeni ekonomik ve siyasi sorunların eklenmesine yol açıyor.
Şimdi gaz ve petrol meselesi çıktı.
BM Genel Kurulu’nda konuşan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Erdoğan, yeni koşullarda Türkiye’nin siyasi ve toplumsal açılımlarını son derece güzel yansıttı.
Ancak New York’ta Derviş Eroğlu ile imzalanan antlaşma, Türkiye’nin bu yeni koşullarda ilerletmesi gereken dinamizmini, “klasik” Kıbrıs soruna tutsak ediyor.
Çünkü bu aşamada, gaz konusu ve gelişen yeni ortam, klasik eski sıkıntılara eklendi. Bu yeni durum, Türkiye’nin askeri, siyasi ve ekonomik yeni sıkıntılarla yüz yüze geleceğini de gösterdi.
ESKİ PRANGAYA YENİ YÜK
Eskiye eklenen bu yeni sorun; dünyanın hâlâ etkili klasik güç odakları olan ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Çin, Rusya’yı da tatmin etme çabasını içinde taşıyacaktır. Böylece BM kürsüsünden Başbakan’ın ifade ettiği yeni politikalar ve bunun için gereken ortaya konacak yeni enerji, şimdi ister istemez negatif olarak sınırlanacaktır.
Çünkü eski prangaya şimdi İsrail, çok uluslu petrol şirketleri, ABD , Rusya ve Avrupa’nın güçlü eski emperyal ülkelerinin çıkarları da eklenmiştir. Türkiye, bu yeni sıkıntıya bağlı olarak atacağı askeri, siyasi adımları en azından izah etmek için, ya da kendine rağmen gelişen adımlara engel olmak için, başka güçlerle de, yeni şartlarda, ister istemez yeni çelişkilerin ve ilişkilerin tarafı olacaktır.
Sonuç itibarı KKTC ile New York’ta imzalanmak zorunda kalınan antlaşma ve İsrail’in de işin içine girmesi ile sorun genişledi.
Kıbrıs sorunu sizi, sorun alanını genişleterek, üstelikte başka aktörle de çelişkili bir başka duruma sürüklemiş oldu...
Ekonomisinin iyi durumuna karşın Türkiye, bu eski sorunun üzerine eklenen yeni ağırlık nedeni ile; aklı ve enerjisi yanı sıra, askeri harcamalar dahil olmak üzere, kapasitesinin belli bir potansiyelini, bu ek probleme de harcamak zorunda kalacaktır.
Unutmamak gerekir ki bu global çağda, ekonominin hiç istemediği tek şey, siyasi ve askeri huzursuzluklardır.
Bir derecelendirme kuruluşunun kredi notunu yükseltme veya düşürme kararırının dahi dünya borsalarını ve ulusal piyasaları allem kallem ettiği bu çağda, güney ve İsrail karşısında acze düşmeniz veya bunun olmaması için atacağınız sert siyasi ve askeri adımların ekonomiye, dair iç ve dış piyasalarda sarsıntı, kuşku ve güvensizlik yaratmayacağı düşünülemez. .
Kıbrıs’ta çözümsüzlük ve Kürt meselesinde çözümden uzaklaşmak, Türkiye’nin yeni açılımlarını sıkıntıya sokmaya aday, klasik, kronik sorunlarıdır.
ESAS OLAN ÇÖZÜM BECERİSİDİR
Demek ki esas olan bu klasik sorunları çözüme taşımak olmalıdır.
Çözümsüzlüğün yarattığı yeni sıkıntılarla yüz yüze kaldığınızda “sertleşmek”, sizin dışınızdaki aktörler tarafından siyasetinizin belirlenmesi anlamına da gelir.
Bu nedenle, kim ne isterse yapsın, sizin önceden saptadığınız esas sorunu aşmaya dönük çözüm parametreleriniz önemlidir.
Yeni sıkıntıları da göğüsleyerek, ancak sorunun çözümü için belirlediğiniz evrensel çizgiyi geriletmeden, ilerlemek kaçınılmazdır.
Bu adımları ertelemek ya da heyecana kapılarak onları göz ardı etmek durumuna girerseniz; sonuçta yeni yüklerin altında ezilirsiniz.
Yeni yükün basıncıyla, esas sorun, sizi çok daha derinden etkilemeye başlar.
Şimdi biz ve Türkiye bu tehlikeye doğru seyretmenin eşiğindeyiz.
HRİSTOFYAS’IN DA YANLIŞI
Sayın Dimitris Hristofyas’ın da yanlışı ve çıkmazı buradadır. Şimdi onlar da en az Kıbrıslı Türkler kadar bağımlılıklarını artırdılar. Sözde evrensel olmalarına karşın, bağımlılıkları daha da arttı. Bizim darbelenen irademiz gibi, onların iradesi de darbe aldı. Çünkü sorunu çözmeye konsantre olacaklarına, gaz konusunda attıkları adımlarla ABD, İngiltere ve İsrail’e daha fazla tutsak oldular.
Sayın Hristofyas, BM Kürsüsünden iki bölgeli, iki toplumlu federasyona inanç beslediğini ifade ederken, gaz konusunda ise” Kıbrıslı Türk yurttaşlara, koşullar ne isterse olsun, gazın ekonomik menfaat sağlayacağı” boş vaadini yaptı.
Ama kusura bakmasın, bu “tanınma” için BM’ye dilekçe veren Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmut Abbas’a dönük olarak ; İsrail Başbakan’ı Yetenyahu’nun “Beni tanı, ilk seni biz tanıyacağız” sözünün benzeri, anlamsız, saygısız ve sorunun çözümünden uzak tavrı ile özdeşleşti..
Yani Filistin toprakları üzerinde gerçekleşen işgali ve Filistinlilere dönük tüm anti -demokratik gasp olayını kalıcı kılmak isteyen Yetenyahu’nun, bu tavrını ben, Azrail’in, “can almam güvencesi” gibi bir sözde güvenceye benzetmiştim. Hristofyas’ın iki bölgeli federasyon dedikten sonra, gazın nimetlerini Kıbrıslı Türk “yurttaşlarımıza” da vereceğim sözü; üniter devlet mantığı ile malul bir sözde lütuftan başka bir şey değil. Yani bu teklifi ile Hrsitofyas, sorunun çözümüne değil, hem 1964 statükosunu, hem de 1974 statükosunu kalıcılaştırmaya dönük yanlış ve kabul edilmez bir durum sergiledi.
HABERSİZ İMZA!
Peki biz?
Derviş Eroğlu’nun New York’taki habersiz imzası ile irademizi daha da yaralayan bir görünüm içine girdik. Ama Kıbrıslı Rumlar da, federal çözümden kaçmak ve Kıbrıslı Türklerle adanın tek egemenliğini, siyasi eşitlik temelinde paylaşmamak adına, bu tek taraflı gaspçı adımları attı.
Böylece dünya petrol devlerinin, İsrail’in, ABD ile İngiltere’nin, Fransa’nın, Almanya’nın ve Rusya’nın
destek “lokumlarına” kandılar, bu ülkelerin bir o kadar daha bağımlısı ve tutsağı oldular.
Düşünün, bu krizle eş zamanlı Polonya’da yapılan AB toplantısında daha da yalnızlaştılar.
Çünkü Avrupa Komisyonu’nun gündeme getirdiği Türkiye üzerinde enerji alt başlığı blokajının kaldırılması önerisine, tek başlarına veto tehdidi, yapmak zorunda kaldılar.
Sevgili Bayan Praksula’nın en üzücü anı bu olsa gerek.
Ada bölünmeye daha da yaklaştı. Ne acı, bölünme “çimento”su, Hristofyas’ın elinden daha fazla dökülmeye başladı. Bu mu bizim solculuk rüyalarımız?
PEKİ “KKTC”DEKİ AYMAZLIK VE SUSKUNLUK NE?
Peki sorarım ben şimdi, KKTC’deki siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerine. Sorarım ben Türkiye kamuoyuna… BM Kürsüsünde konuşan Dimitris Hristofyas, son toplumlararası görüşme süreçleri ile ilgili, Kıbrıs Türk tarafını suçladı. Daha önceki görüşmelerde üzerinde anlaşılan, uzlaşma veya yakınlaşma olan noktalardan, Türk tarafının geri çekildiğini söyledi.
Ne Eroğlu’ndan açıklama geldi, ne de muhaliflerinden sorgulama.
Hristofyas, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’yi “uzlaşmazlıkla” suçluyor.
Bu ifadeler, Erdoğan’ın sözleri sonrasında tarafları yaralamaz mı?
Çünkü Başbakan Erdoğan, BM kürsüsünden, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı adına, açıkça, “yıl sonuna kadar çözüm ve 2012, AB dönem başkanlığı öncesinde çözümü ve AB’de, Birleşik Kıbrıs’ı hedeflediğini” açık açık, büyük bir kararlılıkla ifade etti.
Bu net, çözümcü ifadelere karşın, Hristofyas’ın söyledikleri, karşı bir darbe değil mi? Peki, bu nedir diye soran var mı?
Çünkü Eroğlu görüşme masasında, çapraz oydan egemenliğe kadar geçmişte yakınlaşma sağlanan pek çok konuda, iç siyasi hesaplarla geri çekildi.
Böylece ekim öncesi Hristofyas’a bu konuşmayı, BM’de yapma zemini sağladı.
Hele vatandaşlık konusunda ifade ettiği “sınırsız vatandaşlık” anlamındaki talep, Sarayönü siyasetini tatmine yönelikti .
Hristofyas’a, Kıbrıs Türk tarafını “uzlaşmazlıkla” suçlayacak fırsatı altın tepside sundu.
Tıpkı zamanında çözüm olmadan AB üyeliğini, güneyin hakimiyetçi anlayışına sundukları gibi.