Ya yılın son yazısı olur dilek ve temennilerle harmanlanış, ya da yılın ilk yazısı.
Gelenekttendir beklentileri yazmak yeni bir 365 gün için.
Ya da gelenektendir, geçmiş 365’i değerlendirmek.
Mutsuzluklar hep ön plana çıkmıştır, geriye dönüp baktığımızda.
Hiç mi mutlu olduğumuz anlar olmamıştı?
Mutlaka olmuştur da, mutsuzlukların karamsar ağırlığı her daim örtebilmektedir coşkularımızı, sevgilerimizi, mutlu anlarımızı.
Bu kez dilekte bulunmamaya karar verdim yeni yıl için.
Hani hep dilediğim “barış yılı” olsunu da bir kenara bırakıyorum.
O kadar dile dolaştırdık ki “barış yılını”, bundan mıdır bir türlü gerçekleşmemesi diye kendi kendime de sorar ordum.
Ve bundandır ki artık “barış yılı olsun” dileğimi de yazmıyorum cümlelerim arasına.
Anladım ki bizim dileklerle birşey olmuyormuş.
Sanki diledikçe bizden kaçar olmuş “barış”.
Ve inandım ki; tıpkı 2003’ün 23 Nisan’ında, gözlerimizi açtığımızda yeni ama sorunlu bir güne, kapıların ardına kadar açıklığıyla karşılaşmış olmanın, sudan çıkmış balık misaliyle koşturduğumuz Ledra Palas kapılarında yaşadıklarımız gibi birşeyler yaşanılacaktır artık.
İnandım ki birgün bu ada’ya kalıcı barış da öyle gelecek.
Sırf uyukularımız kaçmasın diye gecesinden bildirilmeyecek halka.
Ve ertesi gün referandum tarihi açıklanacak, yeni bir fedreasyon için.
Hep böyle olmadı mı tarihimiz boyunca.
Daim bizim dışımızdakiler biçmediler mi giyeceğimniz gömlekleri.
Ne yiyip ne içeceğimize karar vermediler mi, nasıl konuşacağımıza kadar.
Dinimizi bütünleştirmeye karar verdikleri gibi, vilayet ruhunu da sokmadılar mı yaşamımızın içerisine, inceden inceye...
Eskisi de yenisi de aynı işte bu yılların.
Bir sabah uyanacağız ve 40 yıllık filmin sonunu görür olacağız...
Ya FİNE yazacak, ya da SON...
365 gün içerisinde yine 366 kişi konuşulur olacak, hayatın gerçeğini vurgularcasına...