‘Etik’ terimi kelime haznemize gireli çok da uzun yıllar yok. Hatta ‘etik’ kelimesinin ‘ahlak’ ile alakalı olduğunu bilmeyenlerin sayısı hala az değil.
Etik için sözlükler şu anlamı veriyor: ‘Çeşitli meslek kolları arasında tarafların uyması veya kaçınması gereken davranışlar bütünü.’
Etik, ahlaki değerlerle ilgilidir. Hukuk kurallarıyla karıştırılır çoğu zaman…
Her ikisinin de ‘yaptırımları’ vardır aslında… Ama önemli bir farkla: Hukukta para ya da hapis cezası, görevden el çektirme, men etme gibi müeyyideler vardır. Etikte ise yaptırım şekli kınama, ayıplama, utandırma ve benzerleridir.
Hukuk kurallarının ihlaliyle ilgili kararları idari birimler veya mahkemeler verir. Etik kurallarda ise yargı mercii toplumdur, camiadır, ailedir, cemaattir…
Bazı etik, yani ahlakla ilgili konular hukukun da konusudur. Mesela bazı ‘yüz kızartıcı suçlar’ -toplumdan topluma değişiklik gösterse de- genellikle hem hukuken, hem de etik olarak ‘yasak’ ve ‘ayıp’ olarak tanımlanır.
Ancak bazı durumlarda ‘ayıp’ sayılan hukukta ‘suç’ olarak tanımlanmaz. Dolayısıyla ‘hukuki ama etik değil’ gibi durumlar ortaya çıkar.
Bu konuda detaylı bilgi için, KKTC’deki birçok siyasi ve idari karara ve uygulamaya bakılabilinir.
Ama konumuz bu değil…
Bugünkü konumuz basın etiğiyle ilgili…
Ve de çok hayati…
**
Türkiye’de geçen hafta iki ‘intihar’ olayı yaşandı. Biri İstanbul’da, diğeri Antalya’da…
Önce İstanbul’da, aynı aileden dört kişi evlerinde ölü bulundu. Geride bir de not bıraktılar. Tahlil yapıldı ve dört kişinin de aynı nedenle öldüğü belirlendi. Etik nedenlerle, yeniden çoğaltmamak adına adını vermeyeceğim bir kimyasal maddeydi ölüm sebepleri…
Konu medyada ve sosyal medyada gündem oldu.
Hem ölmek için kullanılan madde, hem de ‘intiharın sebebi’ çok konuşuldu.
Kimileri olayın vahametini anlatmak için kullandı ‘yöntem’ ve ‘neden’ bilgilerini, kimileri de muhalefet etmek için…
Sonra ne oldu?
Tıpatıp bir olay bu sefer Antalya’da yaşandı.
Yine dört kişi… Yine aynı madde… Yine geride bırakılan bir not…
Uzmanlar ‘Bu bir rastlantı olamaz’ diyorlar.
Rastlantı değildi.
Bu tipik bir ‘kopya intihar’ olayıydı.
Tıpkı geçmişte Türkiye televizyon ve gazetelerinin her gün ballandıra ballandıra gösterdikleri ‘köprüden atlama’ haberlerinin yarattığı vakalar gibi.
**
İntihar haberi yayımlamak yasak değil. Hukuk kurallarında bu konuda bir düzenleme yok.
Ancak çok uzun yılların ve dünyadaki gelişmelerin ışığında hazırlanmış ‘etik kurallar’ ya da ‘gazetecilik meslek ilkeleri’ orada duruyor.
Uzman sosyologların, psikologların, eğitimcilerin, gelişim uzmanlarının raporları, yayınları var.
Bu yönde meslek örgütlerinin defalarca ve ısrarla altını çizdiği onlarca açıklama, düzenlenen seminerler, konferanslar, paneller var.
Gerek Türkiye’de, gerekse ülkemizde medya etiğiyle ilgili kurumların ve yayın kuruluşlarının kabul ettiği ‘gazetecilik meslek ilkeleri’nde şöyle bir madde vardır:
“İntihar olayları hakkında, haber çerçevesini aşan ve okuyucu veya izleyiciyi etki altında bırakacak, özendirici nitelikte ve genişlikte yayın yapılmamalıdır. Olayın ayrıntılarından ve uygulanan yöntemin tarifinden kaçınılmalı, olayı gösteren fotoğraf, resim veya film yayımlanmamalıdır.”
Etik kurallar kimi zaman hayat kurtarıcıdır.
Bazen de hayat karartıcı!..
Gerisi vicdana kalmıştır. Tıpkı diğer ahlaki meselelerde olduğu gibi…