“Euro’ya geçiş mümkün, karar siyasi”

Ekonomist Prof. Dr. Mustafa Besim, Avrupa Birliği toprağında, Avrupa’nın para birimi Euro’ya geçişin teknik olarak mümkün olduğunu kaydederek, kararı siyasetin vereceğini vurguladı.

Ödül Aşık ÜLKER

Ekonomist Prof. Dr. Mustafa Besim, Avrupa Birliği toprağında, Avrupa’nın para birimi Euro’ya geçişin teknik olarak mümkün olduğunu kaydederek, kararı siyasetin vereceğini vurguladı.

Euro para birimine geçişin yeni dönemde Mecliste bütün siyasilerce konuşulması gerektiğini belirten Prof. Dr. Besim, tabuları yıkacak olanın siyasiler olduğunu söyledi.

Doğu Akdeniz Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Besim, Kıbrıs’ın kuzeyinde fiyatlandırmaların çok yüksek oranda döviz cinsinden, birikimlerin %60’ı aşan kısmının yabancı parada olduğuna dikkat çekerek, “TL bizim paramız değildir ve burada önemli olan siyasi iradedir” dedi.

Prof. Dr. Mustafa Besim, 2022 yılında vergi reformu, harcamalarda ve teşviklerde düzenleme, Türkiye ile para birliği ve ticaret anlaşması yapılmasının şart olduğunun altını çizerek, Kıbrıslı Türklerin belli kesimleri düşünen, popülist davranan, toplumun tüm kesimleriyle ilgili gailesi olmayan kişileri meclise sokma lüksü olmadığını söyledi.

“Gerçek anlamda bir yönetim sıkıntısı var”

  • Soru: 2021 nasıl geçti?
  • Prof. Dr. Besim: Küresel bazda bakarsak, 2021’de COVID’in atlatılabileceği beklentileri vardı. Bu bağlamda ekonomilerde Mart-Nisan’dan itibaren bir toparlanma gördük. Bundan dolayı talep artışı sonucunda ve tedarik zincirinde yaşanan sorunlar nedeniyle özellikle emtia ve tüketim ürünlerinde fiyat artışı oldu. Sonuç itibarıyla dünyada 2021’de bir ekonomik toparlanma yaşandı. Bunu yaşarken COVİD’in yaz itibarıyla atlatılacağı beklentisi vardı, ama görüldü ki aslında artık salgınla birlikte yaşamaya alışmak durumundayız. Genelde dünyadaki kurumların yaklaşımı, “COVİD ile yaşamayı öğreneceğiz, gerekli tedbirleri gerektiğinde alacağız, ona göre yürüyeceğiz.” Bunun yanında özellikle büyük ekonomiler buna yönelik tedbirler aldılar, politikalarını uyguladılar. Genişletilmiş para politikasından özel sektörü desteklemeye, insanların alım gücünün erimemesi için sosyal yardım ve benzeri uygulamaların hep devrede olduğunu gördük. Devletler daha fazla borç alarak, daha fazla bütçe açığı vererek, sosyal yaşamın kötüleşmemesi, alım gücünün düşmemesi, gelir dağılımının fazla etkilenmemesi için adımlar attı.

“Yönetim sıkıntısı ile durum kötüleşti”
 

Ne yazık ki bizde, hem yılların getirdiği yapısal sorunlar hem de ekonomimizin büyük ölçüde bağlı olduğu Türkiye’deki ekonomik sorunlarla burada gerçek anlamda sıçramayı, toparlanmayı gösteremedik. Ekonomide ve diğer alanlarda, örneğin sağlıkta yönetimi başaramadık, bu çok nettir. Gerçek anlamda bir yönetim sıkıntısı var. Ekonomi Bakanı ekonomiden başka her şeyi konuştu. İktidardaki partilerin kendi içindeki sorunlarla didişmelerinden bütün ülke çekti. Ekonomide biraz iyileşme olması beklenirken, o da olmadı. Bizde önemli ölçüde bir yönetim zaafiyeti, yönetim sıkıntısı yaşandı. Mali bağımlılık ve bütçesel sıkıntılarımız gibi yapısal sorunlarımız üzerine bir de yönetim ve sorunları yönetme sıkıntısı eklenince durum daha da kötüleşti.

Enflasyon, omikron...

Önümüzde görünen en önemli meselelerden biri enflasyon sorunudur. Bu dünyanın sorunu olmaya başladı. Gerçi dünyanın sorunu olan enflasyon %5-6’dır, bizim enflasyon sorunumuz %30 ve üzeri, gerçek anlamda mutfağın enflasyonundan bahsediyorum.
İkinci sorun, omikron... Bazı ülkeler omikron varyantına yönelik tedbirler alıyor, bazı koşullar getirmeye başladı. Örneğin İngiltere maske, Almanya aşısız olanların sosyal ortamlara katılamaması koşulunu getirdi. Amerika belli tedbirler alıyor, yaptırım için uğraşıyor. Dolayısıyla omikrona yönelik müthiş tedbirler alınıyor.
Üçüncü sorun, ki bence önemli bir sorun, Çin’in beklenen kadar büyüyememesi sorunudur. Dördüncüsü de petrol fiyatları... Geçen aylarda petrol fiyatlarında büyük bir artış oldu. Ülkeler OPEC’e “bizim rezervde ihtiyati tuttuğumuz stokları eritmeye başlıyoruz” dediler ve petrol fiyatları 90lardan 65lere kadar düştü. OPEC de şimdi normal üretimine ek olarak günde 400 bin varil daha üretiyor.  Dolayısıyla enflasyon, omikron, Çin ekonomi ve petrol önümüzdeki ayların ana sorunu gibi duruyor.

“Çözümü biliyoruz ama yapmıyoruz, bu yönetimle ilgilidir”

Ülkeler bu sorunlara yönelik kendi kapasitelerince önlemler almaya çalışıyorlar. Sorunu teşhis edip ona yönelik politika geliştiriyorlar. Bizdeki sorun, sorunları tespit ediyoruz, çözüm önerileri de aslında büyük ölçüde bellidir ama onları hayata geçirmek için siyasi iradeyi ortaya koymuyoruz. Her zaman bir sarmala giriyoruz. Sorunları biliyoruz, çözümü de biliyoruz ama yapmıyoruz. Türkiye’de yaşanan istikrarsızlık, TL’nin erimesi ve düşük faiz politikasıyla hortlayan enflasyonla sorunlarımızı aşmamız çok daha zor bir hale geliyor. Fazla aracımız ve mali gücümüz yok, onun için bundan sonraki süreçte doğru yöneticileri seçme konusunda dikkatli olmalıyız. Aksi takdirde ben 2022 konusunda kötümserim. Belli kesimleri düşünen, popülist davranan, toplumun tüm kesimleriyle ilgili gailesi olmayan insanları Meclis’e sokma lüksümüz yok.

“Türkiye’nin durumu da iyi değil”

Kişi başı gelirimiz 8 bin-9 bin dolara geriledi, birikimlerimiz eriyor, refahımız geriledi. Bunu toparlamak kolay olmayacak. 1994’te çok büyük bir devalüasyon, 2000’de bankalar krizi, 2001 döviz krizi yaşadık ama sonrasında şanslıydık. Annan planı dönemi ve Türkiye’nin istikrara kavuşması bizleri kısa sürede toparlamamamıza yardımcı oldu. Ama şimdi öyle bir fırsat, öyle bir ışık yok. Türkiye’nin durumu da iyi değil ve Türkiye bizi çok etkiliyor.

  • Soru: Bu anlattıklarınız ışığında 2022 bütçesine baktığınızda ne görüyorsunuz? Meclis bütçeyi görüşürken TL eridi... Bu bütçeyle ne yapılabilir?
  • Prof. Dr. Besim: Gelinen aşamada 2022 bütçesininim yeterli olamayacağını görüyoruz. Dolayısıyla yeni hükümetin ekonomik gelişmeler ve enflasyonda yaşanacaklara bağlı olarak ek bütçe yapması yüksek ihtimaldir.
     

 “Bu ceket bize olmuyor, bugüne kadar Türkiye’ye anlatılmadı”

  • Soru: Türkiye’den gelen kaynak konusunda da sıkıntılar yaşanıyor...
  • Prof. Dr. Besim: O da çok önemli bir sorundur. Geçen yılın bütçesinde Türkiye’nin 3.1 milyar TLlik bir destek vereceği yazıldı ama bunun üçte biri geldi. Bizim siyasilerin bunu gidip anlatması lazımdı. Hükümet bu sorunu aşamadı. Aslında yerel gelirlerimiz, enflasyonun da etkisiyle bütçesel olarak beklenenden daha iyi gitti. Bizim tek sıkıntımız bütçede öngörülen Türkiye’den gelmesi beklenen para akışıydı. Türkiye’den para gelmeyince sıkıştık. Ancak 26 maddelik protokolde de hiç bir şey yapılmadı. Protokole yapabileceğiniz maddeleri yazacaksınız, Türkiye’ye sorunu anlatacaksınız ve ciddiyet içerisinde ilişki kuracaksınız.
    Biz lira bölgesindeyiz, TL kullanıyoruz, resmi paramız TL’dir. Bizim TL’den dolayı yaşadığımız sorunlar Türkiye’den daha fazladır. Türkiye çok büyük bir ekonomidir. Türkiye’de döviz kullanımı bizdeki kadar yoğun değildir ve Türkiye ekonomisi TL’deki değer kaybını abzorbe edebilecek kapasitededir. Ama bizim burada onu yapacak kapasitemiz yoktur çünkü sığ, dar bir ekonomimiz var. Bu ceket bize olmuyor, bunu Türkiye’ye anlatmak durumundayız. Bugüne kadar anlatılmadı.

“Eriyoruz”

  • Soru: Euro’ya geçme, Euro kullanma konusunda sizin düşünceniz nedir?
  • Prof. Dr. Besim: Euro’ya geçiş teknik olarak mümkündür. Yalnız Euro’ya geçiş tamamen siyasi bir meseledir. Dolayısıyla bu konuya siyaset karar verecektir. Tufan Erhürman’ın bunu gündeme getirmesi bence çok isabetli oldu. Önümüzdeki dönemde bu konunun Meclis’te bütün siyasilerce konuşulması çok önemlidir. Ekonomistler ne olabileceğini ortaya koyar, bunun kararını siyaset verir. Sonuçta KKTC  TL bölgesindedir, Türkiye ile belli ilişkilerimiz var, destekçimizdir, garantörümüzdür. Ya, Türkiye ile TL’de yaşanan istikrarsızlıktan doğan sorunlarımızı halledecek bir para birliği anlaşması yapacağız ya da artık bize uyan bir ceket bulmak için çalışacağız. Çünkü eriyoruz...

“TL bizim paramız değildir”

  • Soru: Bu zor dönemden çıkış için ne gibi adımlar atılmalı?
  • Prof. Dr. Besim: İlk yapacağımız şey, süratle enflasyon muhasebesini hayata geçirmektir. Çünkü 2022 yılı, 2020’den beri olduğu gibi, enflasyon yılı olacaktır. Enflasyon muhasebesini geçirmezsek şirketler çok mağdur olacak, ondan dolayı, zaten büyük sorun olan düşük beyan sorunu ve kayıtdışılık doğal olarak, şirketleri vergi kaçırmaya yönlendirecek. Enflasyon muhasebesi teknik çalışmalarının hemen yapılması ve yeni hükümetin  gecikmeden bunu devreye konması lazım. Bunu yaparken para sorununu nasıl halledeceğiz? Bunu yeni hükümet ve meclis konuşmalı, bir karar verilmeli. Kimi tabular vardır ki bu tabuları yıkacak olan siyasilerdir. Doğru düzgün bir para birliği veya Euro’ya geçişi siyaset konuşacak ve karar verecek. Dediğim gibi Euro’ya geçiş teknik olarak mümkündür. ‘Euro’ya geçemeyiz, rezervimiz yok’ söylemleri var, katılmıyorum. Rezerv daha fazla sabit kur rejimi kullanan ülkeler ve kendi parasını basan ülkeler için görece gereklidir. Biz ne sabit kur rejimindeyiz ne de kendi paramızı basıyoruz.  Kaldı ki ekonomimiz çoktan beridir dolarize (sterlin, euro) olmuş, fiyatlandırmalar çok yüksek oranda döviz cinsindedir, birikimlerimizin %60’ı aşan kısmı yabancı paradadır. TL bizim paramız değildir ve burada önemli olan siyasi iradedir.

“Avrupa Merkez Bankası’ndan izin alma gibi şeyler yok”

  • Soru: Euro kullanabilmek için AB’nin izin vermesi lazım gibi söylemler de var...
  • Prof. Dr. Besim: Hayır, kesinlikle öyle değil. Bugün, Euro bölgesi dışında olan Karadağ, Kosova ve Afrika’da eskiden Fransa’nın kolonisi olan ülkeler tek taraflı olarak, karşılıklı anlaşma olmadan Euro kullanıyor. 2007 yılında Rum tarafı Euro’ya geçeceği dönemde, Franfurt’ta bir toplantıya katıldım. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Trichet ile yaptığımız bir toplantıda, “Bizi hiç düşünmediniz mi?” dediğimde bana “Komisyonun böyle bir karar alması lazım” dedi.  Ben de “Biz Euro’ya geçmek istersek siz engel olur musun?” diye sordum, “Hayır, benim malımı daha fazla kullanmak isteyen bir ülkeye ben neden hayır diyeyim. Ama size diğer ülkeler gibi kredi hattı anlaşması, desteği yapamam ama geçecekseniz geçin” diye cevap verdi. Dolayısıyla Avrupa Merkez Bankası’ndan izin alma gibi şeyler yoktur. Biz altyapıyı oluşturursak, düzgün tedbirlerimizi alırsak, teknik olarak Euro’ya geçmek mümkündür ama konunun siyaseten çözülmesi lazımdır. Türkiye’nin bunu doğru algılaması gerekiyor, onun için Türkiye’ye anlatmamız lazım. Önceliğimiz Türkiye ile olan para birliğimizi güçlendirici, TL’de yaşanan dalgalanmaları giderici tedbirleri konuşmaktır. Onu halledebilirsek, enflasyon muhasebesini kullanırsak Euro’ya geçmeye biliriz de. Eğer bunları halledemezsek, o zaman Euro’ya geçmeyi düşünmemiz lazım. Çünkü TL benim ekonomimi götüremiyor, istikrarsızlıkla, belirsizlikle insanlar geleceğini göremiyor.

Enflasyon muhasebesi...

Diğer taraftan bunları yaparken maliyeyi düzenlememiz lazım. Az önce de söylediğim gibi birincisi enflasyon muhasebesini getirmemiz gerekir. İkincisi vergi reformudur. Mevcut gelir vergi sistemi çok karmaşıktır, daha basit, muafiyetleri, kara delikleri ortadan kaldıracak, bütün kesimleri kapsayacak, denetimin daha etkin, yaptırımın güçlü olduğu bir yapı istiyoruz. Şu anda Kurumlar Vergisi’nde hem dağıtılan hem dağıtılmayan kârlardan stopaj alınıyor. Şirketlerimiz sermaye olarak zayıftır. Şirketlerimizin sermayelerini güçlendirmek için dağıtmadıkları kardan vergi almamamız lazım. Bizde zengin işadamı, zayıf işletmeler var. O zengin işadamlarının yanına zengin, sermayesi güçlü işletmeler oluşturmamız lazımdı. Bunun için Maliye’de vergi politikası sermayeyi destekleyecek, güçlendirecek şekilde olmalı.
Üçüncüsü, KDV basitleştirilmeli, üç oran olmalı % 0, 5, 16. Lüks tüketimin, araçların vergileri yükseltilmeli. Çünkü biz çok önemli bir miktardaki kaynağımızı yurtdışına gönderiyoruz, bu büyük bir israftır. İnsanlar araba alsın ama uygun arabalar alsın, lükse daha fazla vergi konmalı.
Yıllardır bekleyen Mali Müşavirler Yasası’nın da geçirilmesi çok önemlidir. Muhasebe şirketleri devletin en önemli aracılardır. 2013’te Zeren Mungan’ın Maliye Bakanlığı döneminde bu sorun fark edilmiş ve bir tasarı hazırlanmıştı ancak yasallaşamadı. Bununla birlikte kayıt dışı ekonomiyle de mücadele edilmeli. Vergisini ödemeyen ve hiç kayıtlı olmayan etrafta bir sürü aktivite var.

“Türkiye ile ticaret anlaşmasına ihtiyacımız var”

Türkiye ile para birliği meselesinin yanında bizim ürünlerimizin Türkiye’ye daha kolay akması için bir ticaret anlaşmasına ihtiyacımız var. Böyle bir anlaşma yok, kıyı ticareti anlaşması var ama kapsam yeterli değil.
Pandemi sürecinde yerli üretim ve tarım çok ön plana çıktı. Dolayısıyla mutlak surette teşvik sistemiyle tarımı ve gerçek anlamda katma değeri yüksek, ihtiyacımız olan yerel üretimi desteklemek gerekir. Sürdürülebilir ekonomiler için tarım şarttır. Dışa bağımlılığımızı azaltacak tarıma ihtiyaç var.
Eğer yerel üretimi artırırsak ve güçlendirirsek dövizde yaşanan dalgalanmalardan daha az etkileneceğiz. Onun için teşvik sistemini ve yerel üretimi ihtiyaçlarımıza yönelik şekillendirmemiz ve desteklememiz gerekir.
Kısacası 2022 yılında vergi reformu, harcamalarda ve özellikle teşviklerde düzenleme, Türkiye ile para birliği ve ticaret anlaşması şarttır.

Kendimize yeten ekonomi nedir?

Kendine yeten ekonomi çok önemlidir. Kendimize yeten ekonomi nedir? Öncelikle Maliye’de kendimize yeten bir bütçe için çalışmamız lazım. Şu anda bütçemizin hem gelirler, hem giderler tarafında sorun var. Gelirler tarafındaki sorunu aşmak az önce bahsettiğim vergi reformlarını yapmak ve kayıt dışıyla mücadele ile olur. Gelir tarafında da, özellikle teşvik verilen ama istihdam yaratmayan, katma değer yaratmayan alanlardan teşvikleri kaldırmak ve bahsettiğim tarıma ve yerel üretime yönlendirmek gerekir. Bütçemizi 2-3 sene içinde düzenlersek, o zaman kendimize yeten bir maliye yaratabiliriz. Dörtlü hükümet döneminde alınan tedbirlerle, bunu bir nebze başardık. Şimdiki hükümetler bunu yapamadı, süreci yönetemedi. 

“Para meselesini halledip bize uyan bir ceket bulmalıyız”

2022 yılında ekonominin önünü açmak için kamu özellikle dijitalleşme, elektrik, iletişim ve ulaşım gibi konularda öncü olmasıyla yatırımlar tetiklemelidir. Kamu kaynakları yetersiz olabilir. Bunun için kamu özel ortaklıklarını devreye sokarak yerel yatırımcılar teşvik edilmelidir. Yerel sermayenin kamu özel ortaklıklarını yöntemiyle fiber optik, 5G, enerji arzının artırılması ve ulaşım konusunda çıkış yolu olabileceğimizi düşünüyorum.
 

“Bağışçı değil, ortak bulmamız lazım”

Türkiye’ye mal akışını kolaylaştıracak bir anlaşma yapılmalı. Dolayısıyla kendine yeten ekonomi dediğimizde, yalnızca Maliye’nin kendine yeten bir ekonomi değil, bütün kaynakları yönetecek bir yapının oluşması gerekir. Bunu da yapmak için, artık bize bağış yapacak birilerini değil, bir ortak bulmamız lazımdır ki sorunları çözebilelim. Bağışçı arama anlayışından uzaklaşmalıyız. Kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi yaratmak için bağışçı ararsak, başarılı olamayız, her zaman yardım isteriz. Bu anlayışı değiştirirsek ve bizimle ortak olarak bu sorunları aşacak birilerini bulursak, ki bu Türkiye ve AB’dir, bunu başarabiliriz. AB’nin belli kaynakları var, o merkezleri çok zorlamalıyız. Hellim, Yeşil Hat Tüzüğü’nün kapsamının genişletilmesi gibi konuları AB merkezlerinde konuşmamız lazım.
Bunları yaparken de yüzümüzü Avrupa’ya çevirmemiz gerekir. Sadece Türkiye bize yetmiyor, AB merkezlerini zorlamak lazım, bu da Türkiye’ye sırtını dönmek demek değildir.

“Meclis belli tabuları yıkmalı”

Türkiye ile sorunlarımızı çözecek gerçekçi ve uygulanabilir anlaşma yapabilecek ve bunun yanında AB perspektifi olan AB kapılarını zorlayan bir yönetim anlayışı elzemdir. Kıbrıslı Türkler büyük ölçüde AB’nin parçası olma talebindedir, dolayısıyla bu talepte olan bir toplumun bu hakları da elde edebilme durumunda olması lazım. Bunların tümünün yolunu açacak olan siyasettir, meclistir. Meclis belli tabuları yıkmalı ve bu konuları konuşmalıdır. Meclis daha makro düzeyde, dünyayla ilişkiler bağlamında konuları konuşmalı.

Röportaj Haberleri