“Ev Düşlemek-Duvarlar Arasında”

Serkan Soyalan

   Geçtiğimiz hafta yurtiçinde ziyaret ettiğim üç sergiyi, bu hafta bu sayfalara taşıyacağım.

   Lefkoşa’da Lokmacı Geçiş Noktası’nda bulunan Nicosia Buffer Zone’da açılan “Imagining Home Between The Walls” (Ev Düşlemek-Duvarlar Arasında) sergisi bu sergilerin ilki olacak.

   4-31 Ekim tarihleri arasında açık olan ve kimlik ve ev kavramını irdeleyen bir sergi “Imagining Home Between The Walls”

   Küratörlüğünü Alessandro Vincentelli’nin yaptığı sergide Efi Savvides, Sümer Erek, Julie Gauthron, Nafia Akdeniz ve Anais LLobet’in eserleri sergileniyor.

 

***

   ‘Ev’ kavramını derinlemesine inceleyen sergi, 1974 olaylarından 50 yıl ve UNFICYP’un kuruluşundan 60 yıl sonra Lefkoşa’daki evleri ve ‘ev’ kavramını yeniden düşlemenin yollarını araştırıyor.

   Serginin tanıtım broşüründe ‘ev’ ile ilgili şöyle yazıyor:

   “Bir bina yaşamın gelişmesi için temel alan ve fiziksel biçim sağlarken, bir ev besler, korur ve kimlik bilincini geliştirir. Bir evin yokluğu, ister çatışma ister yerinden edilme nedeniyle olsun, bu yokluk onun önemini daha da artırır. Bu sergi, kırılgan bir beden olarak ‘bitmemiş ev’i travmatik bir olgu ötesinde yeniden düşlemeye odaklanırken yeniden inşanın siyasi ve sosyal potansiyeline vurgu yapıyor.”

 

***

   “Sanatçılar yıkıntılar arasında bir evi nasıl hayal edebilirler?”

   Usumda bu soru dönüp dururken, gezdim eserler arasında.

   Örneğin Fransız yazar Gaston Bachelard, bir evi hem beden, hem de ruh olarak tanımlıyor.

   Faslı yazar Tahar Ben Jelloun’da, “Terk edilmiş bir ev, bitmemiş bir hikâye gibidir” diyor.

 

***

   Evin kırılgan bir beden olduğu fikrinden yola çıkan bu sergi, Kıbrıslıları ‘ev’ kelimesinin yankısıyla başlayacak bir diyaloğa dahil etmeyi amaçlıyordu. Ya da diğer bir deyişle, bu sergi, parçalanmış kapı ve pencerelerden dışarıya bakıp geleceği ve düşlenen evi görmek için bir fırsat sundu bizlere.

 

***

   Ev ne anlatır?

   Evlerin yaşanmışlıkları ile ilgili şekillenen olgular nelerdir?

   Evlerin belleği hangi noktada bireysel ve toplumsal olan ile kesişir?

   Nedir ev?

   Kimlik, aidiyet, güven, koruma gibi duyguları uyandıran “ev” kavramı insanların hem birbirleriyle olan hem de bireysel yaşanmışlık hakkında geçmişin temsiline olanak tanır. Ev fiziksel bir barınak olarak bireylerin nesnelerle kurduğu ilişki açısından fiziksel bir yapıdan öte sosyal, kültürel ve psikolojik olgulara işaret eder.

   Mekân ve zamanın birlikteliğinde geçmiş, gelecek ve şimdinin çevresinde “ev” anıların saklı olduğu yaşanmışlığa temas ederek fizikselliğinin ötesinde form olarak veya belleğe yerleşen deneyimlerini kullanarak bir ifade aracı oluşturur.


 


 “Gecenin Rengi”

   Fotoğraflarını çok beğendiğim iki değerli fotoğraf sanatçısıdır Atila Karaderi ve Mehmet Gökyiğit…

   Bu iki ismin fotoğraflarını birleştirdi “Gecenin Rengi” (Color of the Night) sergisi.

   Gece fotoğraflarından oluşan bu sergiyi Ercan Havaalanı’nın giden yolcu bölümünde ziyaret ettim.

 

***

   İlk olarak Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezi’nde açılan, ancak bir türlü fırsatını bulup da ziyaret edemediğim bu sergiyi, havaalanında görünce, hemen gidip ziyaret ettim.

   Karaderi ve Gökyiğit, döngü, samanyolu ve ışıkla boyama fotoğraflarından oluşan 60 fotoğraflık sergilerini, “Gecenin Rengi” ile fotoğrafseverlerle buluşturdu.

 

***

   Karaderi ve Gökyiğit, daha önceden vermiş oldukları bir röportajda, gece fotoğraf çekmenin zorlu bir süreç teşkil ettiğini, riskler taşıdığını ancak çekilen fotoğraflardan oluşan sunumlarının çalışmalarına kalıcılık kattığını söylemişlerdi.

   Zaten bu kalıcılığı, uluslararası alanda birçok ödül kazanan bu iki fotoğraf sanatçısının birlikte açtıkları ilk sergilerinde de gözlemliyoruz.


 


“4 Element + İnsan”

  Son sergi de Ercan Havaalanı’ndan…

   Seramik sanatçısı Leman Cankat’ın “4 Element + İnsan” konulu ilk kişisel seramik sergisi de havaalanının giden yolcu bölümünde ziyaretçilerini ağırladı.

 

***

   Daha önce, havaalanında devam eden sergisi kapsamında, yolcularla birlikte çamurdan heykel ve motifler de yapmıştı Cankat. Bu çalışma bilhassa yabancı uyruklu turistlerin dikkatini çekmiş ve Cankat’a katılarak, eşlik etmişlerdi.

   Cankat, toprağın su ile karışıp çamur haline gelmesiyle, ellerin arasında şekillenen çamurdan heykellerin nasıl yapıldığını yolculara sundu.

 

***

   Havaalanlarında böylesi sergileri ve organizasyonları önemsiyorum. Zaten devamının geleceği de söyleniyor.

   Günümüzde küreselleşmenin de etkisi ile havaalanları sadece ulaşım amaçlı kullanılan bir yer olmaktan çıktı. Ticari alanları, yemekçilerin bulunduğu yerler ve yolcuların uzun süren bekleyişlerini daha keyifli hale getirmek için düzenlenen sanatsal etkinlikler.

   Havaalanı sanatı dediğimizde… Bir havaalanında, kamusal alanların yenilikçi sanat ve heykel gösterileri, yerel kültürü veya yaban hayatı ile ilgili etkinliklerin sunulmasını anlarız. Bir de sergi alanlarını…

 

***

   Birden aklıma yurt dışında gördüğüm ve bizde de olmasını arzu ettiğim bir manzara geldi. Şöyle havaalanının ortasına bir kuyruklu piyano yerleştirilse ve günün belirli saatlerinde müzisyenler, dinletiler sunsa, güzel olmaz mı?

   Ya da büyükçe bir kütüphane?

   İçinde Kıbrıslı yazarların kitaplarının yanında, yabancı dile de çevrilmiş Kıbrıslı yazarların kitaplarının bulunduğu