Evde, okulda, sokakta zorbalık

Cenk Mutluyakalı

“Akran zorbalığı” diye bir tanımı geçmişte bilmezdik.
Yaşadığımız dönem türlü zulmü dayatıyor hayatlarımıza...

Öğretmenler Sendikası Genel Sekreteri Burak Maviş’i dinlerken duydum, “Son dönemde okullarımızda en önemli sorun akran zorbalığıdır” dedi.
Tam gün eğitim krizi, Türkçe bilmeyen yabancı öğrenciler, dökülen sıvalar ya da binalar, özel ders tüccarlığı değil de sorunların başında “akran zorbalığı” geliyor önce…
 

“Çocuklar birbirlerine saldırgan davranıyor.
Bahçede oyun oynamaktan vazgeçtiler.
Sosyal değiller.
Yüzlerinde, tavırlarında, eylemlerinde sevgi ya da dayanışma ifadesi yerine çoğunlukla öfke var.
Öğretmenlerine ve birbirlerine karşı gerilim içindeler.”

Unutmayalım, bu çocuklar büyüyecekler, o zaman memleket iyice dar gelecek hepimize…

“Çocuklar aile sevgisi, ilgisi, yakınlığından da yoksun” yorumunu yapıyor öğretmenimiz…

***
Okullarda sanırım ciddi bilimsel çalışmalara ihtiyaç var.
Uzmanlar gözetiminde anlamaya çalışmalıyız, bu öfkenin, şiddet eğiliminin, mutsuzluğun kaynağını…
Ciddiye almamız gereken bir tehlikeyi içimizde büyütüyoruz.
“Okul Aile Sözleşmesi” öneriyor sendika…
“Çocuk Koruma Programları” da şart…

Okullarda rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetlerinin mutlaka yaygınlaştırılması gerekiyor.
Bilimsel eğitime değil hurafelere yöneldikçe zorbalık çoğalıyor.

***
Kamuya bağlı ilkokullarda 21 binden fazla öğrenci var.
Rehber öğretmen sayısının yalnızca 10 olduğunu biliyorum.
Kamu ya da özel her okulda, çok daha fazla sayıda psikolojik rehberlik desteği şarttır.

***
Bir marketin park yerinde, bir kız çocuğunun, annesinin yüzüne bakarak, galiz şekilde küfrettiğini yazmıştım.
O makaleme aldığım geri dönüşler yozlaşmanın, çürümenin, huzursuzluğun önemli boyutta olduğunu göstermişti.

Barış Varoğlu dostumuz, Ledra Palas’tan kuzeye doğru yürüyen öğrencilerde benzer bir durum gözlemlediğini anlatmıştı. “Birbirilerine küfredenler yalnızca eğitimsiz ya da alt gelir grubundan çocuklar değil” mesajı vermişti.

Lise öğretmeni Zeynep Kadıoğlu, "Duyduklarım karşısında ağzım açık kalıyor, üzülüyorum ama çaresizim" demişti.

"Çevremde küfür etmeden durabilen çok az insan var" demişti, Fulya Adalıer dostumuz.
Güliz Özverir şu önemli saptamayı yapmıştı: "Eğitim ve görgü ailede başlar. Çocukların hayatlarında hiçbir kural yok.”

Çocuklardan evvel ailelerin eğitime ihtiyacı olduğu görüşüne katılan çok insan var.
Yine de kimse, böylesi bir ihtiyacı kendine yakıştırmıyor.

***
Girne’deki ergenlik günlerimizde, okulun ardından pastanesine gittiğimiz Zeynep ablamız var; geçmişte, en önemli eğitimi yalnızca evlerimizde ya da okullarda değil böylesi dost mekânlarında alırdık bizler... Kültür derneklerinde, spor kulüplerinde öğrenirdik saygıyı, sevgiyi, dayanışmayı…

"Sen bir de şimdi, okul çıkışında oralarda ol, küfürleri duy, dudakların uçuklar” diye düşüncesini paylaştı, geçtiğimiz hafta Zeynep ablam...

***
Önceki gün bir öğrenci velisi ile sohbet ediyorum. Çocuğunu kamu ortaokulundan almış ve özel okula göndermiş. Eve gelen oğlunun ilk tepkisi şu olmuş: “Tuvalette sabun ve tuvalet kağıdı vardı.”

Çocuklardaki gerilimin, öfkenin, saldırganlığın bir sebebi de bu eşitsizlik olabilir.

***
İnsan haklarının, kaliteli yaşam standartlarının, medeniyetin çok uzağındayız.
Yollara, okullara, parklara, çevreye bakınız anlarsınız.
Bir de gündemlerimize…

Sahte diplomaları araştırılıyor, vekillerin, müdürlerin…
Hekim ve eczacıların, sahte reçeteleri…
Avukat ve müteahhitlerin mal satışları mercek altında…

Yaşadığımız düzen dökülüyor.
Hep birlikte dökülüyoruz aslında, sapır sapır...
Yalanlarımız, yüzsüzlüklerimiz, suskunluklarımız, isyanlarımız, güvensizliklerimizle...

Zorbalık her yerde…
Sustukça, kabullendikçe, yutkundukça büyüyor.
Uçurumu anımsatıyor gelecek, baktıkça ürkütüyor.

 


Trodos’taki fanatikler ve barış inşası


Trodos’ta bir grup fanatiğin, Kıbrıslı gençlere saldırması üzücüdür.
Daha üzücü olan böylesi bir gelişme üzerinden hınç, şiddet ve ayrılık üfleyenlerdir.

Her gün, on binlerce insan adanın dört bir yanında geziyor, eğleniyor, alışveriş yapıyor.
Toplumlar arasında şiddet ya da gerilime çok az tanıklık ettik.
Yine de böylesi talihsizlikler yaşandı mı, hem etkisi fazla oluyor, hem de istismarı!

Adanın kuzeyi ya da güneyinde toplumların kendi aralarında yaşadığı şiddet olayları çok daha fazladır.

***
Her gün üç binden fazla Kıbrıslı Türk güneye geçiyor, çalışmaya…
Güneydeki özel okullarda eğitim gören öğrenci sayısı da muhtemelen yüzden fazladır.
Kuzeyde çalışan ya da öğrenim gören Kıbrıslı Rum var mı, belki tek tük…

Yıllardır güneye giderim, pek çok dostluğum var.
Oğlum yedi yıldan fazla orada eğitim aldı.

Kıbrıslı Türkler hakkında olumsuz konuşan tek bir Kıbrıslı Rumla karşılaşmadım.
Tam aksine, Kıbrıslı Türkleri hep iyilikle, güzellikle anlatır çoğunluk…
Türkiye'ye tepkilidir genelde Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklere değil…

Hani hep "güven yaratıcı önlemler" denir ya...
Keşke Kıbrıslı Rumlar ile Türkiye arasında böylesi yakınlaştırma programları yapılsa...
Kıbrıslı insanı, birbirini çok daha iyi anlar, garantörlerine göre…

***
Bir de fanatikler var tabii…
Ortak yurdumuzun “zararlısı” onlar!

Umarım Trodos’ta yaşananlar ciddiyetle araştırılır ve böylesi ortak kullanım alanlarında, güvenlik devriyeleri çok daha yaygın olur.

Saldırıya uğrayan gençlerin polise gitmemesidir asıl düşünmemiz gereken...

Bir Kıbrıslı Türk, güneyde ya da bir Kıbrıslı Rum kuzeyde polise gitmekten çekinir.
Bu hakikatle yüzleşmeliyiz.

Pek çok sebebi var bunun…
En önemli bariyerlerden birisi dil ve iletişimdir.
Çoğu insanın telefonları dahi çalışmıyor, güneye ya da kuzeye geçişlerde…
Bir diğer önemli sebep ön yargılardır.

O nedenle, iki toplumlu "Acil Durum Büroları" oluşturulmalıdır, hem güney, hem de kuzeyde... Birleşmiş Milletler ya da Avrupa Birliği buna öncülük edebilir.

Şiddete hiçbir tolerans göstermeyecek, güvenlik ve sağlık gibi sorunlarda herkesin rahatlıkla başvurabileceği böylesi bürolar hem günlük hayatı iyileştirir, hem de barış inşasına katkı sağlar.