Evet mi ? Hayır mı ?

Erdinç Gündüz

AK Parti’nin kurmaylarının, KKTC  çıkarması vardı geçtiğimiz günlerde. KKTC’nin  ‘kara kaşı-kara gözü’ hatırına değil,  Türkiyedeki Anayasa Referandumu’na, KKTC’deki 100 bin oy’dan ‘Evet’ koparmak için.  Geliş amacı başkaydı ama, doğal olarak, Kıbrıs da getirildi gündeme.  Bildiğimiz, hep söylenen şeylerin bir tekrarı yapıldı yeniden.

Kıbrıs Sorunu konusu bir yana, benim kafama çivi gibi çakılan bir başka şey oldu. Başbakan Yardımcısı Türkeş, bir soru üzerine “Bu kadar rüşvet iddiası karşısında ihaleler burada açılamaz” dedi.  Bunun tercümesi, ihalelerin Türkiye’de açılacağı idi.

Düşünmeye başladım... Haksız mıydı ? Sadece ‘ihaleler’i  değil, yıllardır, ama yıllardır, üstlendiğimiz çoook şeyi yüzümüze gözümüze bulaştırmamış mıydık ? Bizim, tüm gücümüzle üstlenmemiz gereken sorumlulukları suistimal eden,  içinden çıkılmaz hale getiren ‘biz’ değil miydik ? Şimdi de,  ‘ihaleler’ gündeme gelince, böyle bir değerlendirmeye hangi hakla kızacaktık ki ?

“Türkiye’deki ihaleler, hakça, rüşvetsiz, şikesiz mi yapılıyor ?” sorusunu sorabilirsiniz kendi kendinize. Buna da verilecek cevap vardır aslında:  Türkiye’de öyledir diye sende de mi öyle olması gerekiyordu ? İpler elinden uçup gittikten sonra, ihalelerin Türkiye’de nasıl, kime, ne şekilde verildiğinin ne önemi var ki ?

---------------------------------

Kamuran Abla

Onu tanıdığımda 7 yaşındaydım.  Jale hanımın,  Selimiye Camii yakınlarındaki  evindeydik.   Biri piyanonun başındaydı, diğerinin omuzlarında da akordeon vardı.  Birşeyler çalıp söylüyorlardı.   Hayran hayran dakikalarca bakakalmıştım.  Şarkı bittiğinde dönüp sormuştu Jale Hanım’a “Kim bu çocuk ?” diye. Kim olduğumu öğrenince başımı okşamış “Müziği sever misin ?” diye sormuştu.  “Çok... Keman dersleri alıyorum” diye cevap vermiştim.  “Hade çabuk öğren de gel beraber çalalım” demişti o da.

CBC’de  (TV) ‘Kamuran Aziz ve Arkadaşları’ adı altında programları vardı. Hayranlıkla izler, hiç kaçırmazdım.  Tangolar,  valsler arada bir de Türkçe şarkılar seslendirirlerdi.  Aralarında olmaya çok özenirdim.

***

Yıllar çabuk geçti.  63’lere geldiğimizde,  birkaç arkadaşımla birlikte ben de daldım müzik çalışmalarının içine.  Kamuran Hanım ve Arkadaşları da devam ediyorlardı.  Zaman zaman,  onlara,  bazı özel yardım konserlerinde de gitarımla, katkı sağlamaya çalışıyordum. Daha sonraki yıllarda ise, Bayrak Kuartet olarak, geleneksel Eczacılar Birliği balolarının değişmez eşlik orkestrası olmuştuk.

***

Özellikle ‘Kıbrısım’ adlı şarkısı okul korolarının olmazsa olmazlarından biri haline gelmişti.  Biz, grup olarak, Kıbrıs şarkıları ve türkülerine yöneldiğimizde,  değişik birşeyler yapmak dileğindeydik.  Okuyacağımız şarkıların ille de üç sesli olmasını istiyorduk. Ama bu konuda da kulaktan dolma bilgiler dışında pek birşey bilmiyorduk.  Kamuran Hanım’ın kapısını çalmıştım yine. Randevulaştık ve evinde buluştuk.  Önce, uzun uzun, ne yapmak istediğimizi anlatmaya çalıştım ona. Gözleri parlamış, çok mutlu olmuştu.  “Bu ülkedeki çok önemli eksiklerimizden biri” dedi; ve sonra, piyanonun başına geçti ve çalışmaya başladık.   Benim isteğimle, özellikle de onun ‘Kıbrısım’ şarkısı üzerindeydi çalışmalarımız. Akşam olmuştu. Sürpriz bir şekilde Jale Hanım da geldi ve katıldı çalışmalarımıza. Saatlerce sürmüştü.  Bir yanda Jale Hanım’ın diğer yanda Kamuran Hanım’ın inanılmaz enerjisine ayak uydurmaya, birşeyler öğrenmeye çalışıyordum.

***

‘Kıbrısım’ın ilk deneme kaydını,  ilk dinleyen kişi olmuştu Kamuran ablamız.  Ama dinlerkenki halini unutmam hiç mümkün değil. Gözleri dolup dolup boşalıyordu. Çok ama çok mutlu olmuştu.  Benzeri bir  mutluluğu –hep beraber- onun ‘Kıbrısım’ şarkısını plak yaptığımızda, şarkı Bayrak Radyosu’nun Plak Yarışı programında haftalarca bir numarada kaldığında da yaşamıştık. Bu sefer,  hem onun gözleri hem de bizimkiler dolaraktan...

***

Sıla 4’ün doğuşunda da sonraki çalışmalarında da inanılmaz bir desteği ve katkısı olmuştu Kamuran Aziz ablamızın.  Hep “Devam...Devam...” diyerek teşvik etmişti.  Sıla 4 için bir ‘öncü’ydü.

Üzüntümüz büyük.  O ‘bilinmez’e onu da uğurladık sonunda. Saygı ve rahmetle anıyorum . Umarım ‘bıraktıkları’ , yıllarca, hatta sonsuza dek  yaşar bu,  çoğu özelliklerimizin unutulmaya başladığı ülkede.