Gelinen siyasi konjonktürdeki çeşitli sorunsallardan kurtulabilmek için, bizim hem toplumun yapısına ve ihtiyaçlarına uygun program ve projelere, hem de dünyanın anladığı biçimde "uygarlaşma" anlayışlarına ihtiyacımız var...
Onca harcanan çabaya ve elde edilen büyük yakınlaşmalara karşın yazık ki bir sonuca ulaşılamayan Crans Montana sonrası, kimileri sözde "modası geçen" federasyon ve federal çözüm modelini bir kenara fırlatıp, soruna KKTC kriterleri ile "çözüm" getiriyorlar!
Ne öneriyorlar peki?
"Temizlik!"
Bu önerilen ve adına da "temizlik" denilen modelde akıl yürütme süreci de çok yalın:
On yıllardır işin içinden çıkamadıklarında nasıl ki "Ankara böyle istedi" diyerek kendilerini özne olmaktan uzaklaştırdılar, şimdi de federal çözümü dışlamanın yolunu "Ankara bilir" modeli ile açıklamaya çalışıyorlar...
Hatta bu akıl yürütme biçimi bir çizelgede matematiksel olarak da dile getiriliyor!
"Kalkınma Planı"...
Nedir bu "Kalkınma Planı" peki?
Ekonominin büyümesi (aslında sermayenin el değiştirmesi);
Nüfusun artması;
Ne kadar çok üniversite olursa o kadar iyi olması ve benzeri konular...
Mübarek sanki spor müsabakası ...
Hani spor müsabakalarında kırılan rekorlar bir ölçüt olarak görülür ya!
Aynı ölçüt!
Bu kalkınma modelinde "İnsan" öğesi nerede?
Yok!
Acaba o da mı "temizlenecek"?!
Yani araç olan bu yapı, şimdi sonuç haline mi gelecek?!
Şimdi son günlerde "federal çözüm şansı bitti, artık evimizi temizleme vaktidir" diyerek adamızda geliştirilen ve adına da sözüm ona Ankara'ya atıf yapılıp geliştirilen "Ankara bilir" modelinde;
Ne kadar çok üniversite açarsak, o kadar çok mezun veririz, ekonomimiz patlar...!
Bu modelde iyiyi, güzeli, çirkini, doğruyu, yanlışı hep onlar, yani "Ankara bilirciler" biliyor, onlar biçimlendiriyor...
Kıbrıs'la ilgili vizyonumuzu, hayallerimizi, gelecekle ilgili rüyalarımızı hep onlar, yani "Ankara bilirciler" gördürüyor ve yorumluyor...
"Maraş'ı Türk kontrolunda açarız" ha diyerek, on yıllar boyunca dünyada güçlükle oluşturulan Kıbrıslı Türklerin Federal Çözümü isteyen taraf olduğu algısını dağıtmaya soyunuyorlar...
Siyasi, ekonomik, sosyal sorunlarımızın adlarını bile "Ankara bilirciler" koyuyor...
"Kıb-Tek sürdürülebilir değil"..!
Yani bu anlayışlarla yürütülen sistem bizzat kendisi yeni bir düzenek haline geliyor...
Ulaşımı, suyu, elektriği, iyiyi, kötüyü, güzeli, çirkini, doğruyu, yanlışı, yeşili, betonarmeyi bu anlayışın ortaya çıkardığı ve sistemin yerini alan düzenek düzenliyor...
Dert bizden, derman düzenekten...!
Bu modelde nüfus da kesinlikle ölçülebilir değildir...
Yani kalkınmada en önemli ölçü olarak referans alabileceğimiz bir nüfus da yoktur!
Güvenerek referans alabileceğimiz bir nüfus yapısı olmadığı gibi bir nüfus planlaması da yoktur çünkü kırk yılı aşkın bir süredir nüfusun devamlı birilerinin leyhine artması gerekiyor!
Peki!
Ölçü olarak referans alabileceğimiz bir nüfus yoksa, ekonominin gelişmesinin dinamikleri nasıl hesaplanabilir?
Kalkınma planları nasıl ve neye göre yapılabilir?
Bunları sorduğunuz zaman alnınıza hemen yapıştırılacak cevap bellidir...
Boşverin bilimi ilimi...!
Üniversitelerin ekonomistlerini ve sosyologlarını da geçin...
Nasılsa bizim "Ankara bilircilerimizin" yanıtı hazırdır:
"Ankara bilir"...!
Bir de bugünlük son söz olarak, artık halktan sandıkta güç talep edip
"size yüzmeyi öğreteceğim, böylelikle karşı kıyının keşfini yaşayacaksınız" diyerek halktan bu gücü alanların, onlara, yani halka bu beceriyi kazandırmaları şarttır...
Bu kadar nettir!
Ha! Bugün karşı kıyıya gitmek yerine, İnsanların kıyıda kalıp manzarayı seyretmesini önermek, yeni şeyler keşfetmenin yerine geçemez...
Manzarayı seyretmeyi yüzmek ve karşıya geçmekle bir tutamazsınız...
Deniz manzarasında yüzülmez...
Eğer hal böyleyse (ki böyledir), bu türden anlayışlara sahip olan eski ya da yeni siyasetlere ve yandaşlarına tüm denizler ve denizlerin sunduğu sınırsız olanaklar da kapalı demektir...
Yüzülmedikçe de karşı kıyıya geçilmediği için kendi öz yeteneğinizle oralara gidemeyecek, sizi birilerinin götürmesini bekleyeceksiniz...
Ya da evinizi birilerinin "temizlemesini" ...!