Adıyaman depreminde 14 yaşındaki oğlu İzcan’ı yitiren Feriha Yiğittürk ve 14 yaşındaki kızı Selin’i yitiren Enver Karakaya ile konuştuk: “Evlatlarımızın hesabını tüm ülke birlikte soralım”
Mağusa sessiz, öksüz, acılı...
Adıyaman’da 11 ile 14 yaşları arasında 25 evladımızı yitirdik. Sporcularımızdan hiçbiri kurtulamadı. Depremin ardından Adıyaman’dan 35 tabut geldi adaya…
Kıbrıs böylesi bir acıyı ilk kez hissetti.
Kahramanmaraş depreminde bir turnuvaya katılmak için Adıyaman’da bulunan 39 kişilik kafilemizden 1’i müdür muavini ve 3’ü veli olmak üzere yalnızca 4 isim kurtuldu. Depremden kurtulan o isimlerin her biri, kendi evlatlarının cesetlerini teşhis etmek gibi tarifsiz bir acıyla yüzleşti.
Anne babalar altı gün boyunca umutla, acıyla, çaresizlikle evlatlarını bekledi.
“Bu altı günde anladım ki bu yaşa kadar hiç çaresiz kalmamışım, hiç üşümemişim, acıyı hiç hissetmemişim” diyor evladı İzcan’ı yitiren Feriha Yiğittürk... Tek çocuğunu toprağa veren Enver Karakaya, bundan sonra kendisini hayata bağlayan tek duygunun kızının anılarına tutunarak sorumlulardan hesap sormak ve onların cezalandırıldığını görmek olduğunu belirtiyor.
“Yargılama bir an önce başlasın”
Şimdi evlatlarının en güzel anlarını düşleyerek nefes alıyor ve hukuk sürecinden çıkacak sonuca bakıyorlar: “Hukuk mücadelesinde tüm ülkenin kenetlenmesini istiyoruz, tüm Kıbrıs’ın davası bu... Evlatlarımızın hesabını hep birlikte soracağız.”
İnsan dinlerken dahi nefesinin tükendiğini hissediyor.
“Son dakikaya kadar umut ettik, evlatlarımız kurtulacak mı? Taşlara konuştuk. Hastane hastane gezdik. Hem umut vardı, hem de karşında acı bir gerçek: Bir enkaz yığını... Ölüm hiç aklımıza gelmemişti, deprem alanına gidene kadar... Ellerimizle taşları kaldıracağız ve çocuklarımız oradan çıkacak sanmıştık... En sonunda evlatlarımızın tek parça cesedinin bulunmasına şükrettik. Tek tek teşhis ettik. Yatağına uzandığı gibi bulundu evlatlarımız... Tek tesellimiz belki bu... En sevdikleri arkadaşlarıyla ve uykularında, acıyı hissetmeden öldüler...”
Türkiye ve Kıbrıs barolarından ortak süreç
“Yıllar sonra ilk kez geçen yıl Türkiye’de yarışmış, ikinci gelmişlerdi, bu sene hedefleri şampiyon olmaktı. Bu evlatlar kendileri takımı kurdu. Eğitmenleri de gönüllüydü...”
Hepsi çok başarılı çocuklardı. Hepsi sosyal...
Hayalleri vardı ve hiçbiri, ne ölüm biliyordu, ne kötülük...
Bundan sonrası için ailelerin yoğunlaştığı nokta yargı süreci olacak.
Türkiye Barolar Birliği suç duyurusunda bulundu ve altı kişilik özel bir grup oluşturuldu. İsias Otel Davası için süreci izleyecek grupta Türkiye Barolar Birliği Başkanı Avukat Erinç Sağkan da yer alıyor.
Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı, Türkiye Barolar Birliği’ne destek amacıyla 12 kişilik özel bir grup oluşturacaklarını ve ailelerle tek tek görüşeceklerini söylüyor.
“Devletten ve siyasi süreçlerden bağımsız olarak da bir süreç yürütülecek” diyor Esendağlı... Adıyaman’da evlatlarını yitiren aileler de baroya yetki verecek.
Avukat Hasan Esendağlı’dan bilgi alıyoruz....
“Kıbrıs Türk Barolar Birliği ve Türkiye Barolar Birliği ortak bir süreç yürütecek. Türkiye’de 6 kişilik bir ekip oluştu. Başkanları da o grup içerisinde yer alacak. Bizler de bu grupla istişare yapacak, yazışmaları takip edeceğiz. Mağusa ağırlıklı 12 kişilik ayrı bir ekip kuracağız. Mağusa Baro Başkanımız da bu ekipte olacak, yine yakınlarını yitiren avukat arkadaşlarımız olacak. Bu sürece dahil olmak isteyen ailelerden vekaletname alacağız. İlk iş aileler adına suç duyurusunda bulunacak. Savcılığın açacağı ceza davasında ailelerin temsilyeti sağlanacak. Çok hızlı ilerliyoruz. Birkaç gün içerisinde ailelerle tek tek temas edeceğiz, vekaletnameleri alarak göndereceğiz.”
‘Biz ayakta duruyorsak...’
“Evlatlarımızın hesabını hep birlikte soracağız” diyor Feriha Yiğittürk...
“Tüm ülke kenetlendik. Hukuk mücadelesinde de tüm ülkenin kenetlenmesini istiyoruz, tüm Kıbrıs’ın davası bu... Evlatlarımızın hesabını hep birlikte soracağız. Bu sürecin siyasi güçlerin eline kalması en önemli kaygımızdır. O nedenle gerek Türkiye’deki avukatlarımız, gerek buradaki hukukçularımız hep yanımızda olsunlar. Barolar Birliği’nin bu yöndeki adımlarına güveniyoruz. Bakanlar Kurulu’nda alınan kararlar kamuoyunun baskısının sonucudur ve önemlidir. Hem devlet, hem de barolar üzerinden ilerleyen sürecin her ikisinin de takipçisi olacağız. Tek tek her ailenin Türkiye’deki hukuk sürecine müdahil olması son derece önemlidir. Şimdi en önemli motivasyonumuz bu hukuk sürecinin doğru, adil ve güvenilir sonuçlanmasıdır. Belki evlatlarımız geri gelmeyecek ama acımız bir nebze hafifleyecek. Herkes bize soruyor, bu kadar acıya nasıl dayanıyoruz, diye... Tüm toplumun yanımızda olduğunu hissettiğimiz için buna dayanıyoruz, bu kenetlenme bizi ayakta tutuyor. Bu otelin sahipleri, sorumluları, onlar en ağır cezayı almadan rahat etmeyeceğiz. Evladım için bir anne olarak tek isteğim o sorumluların ceza almasıdır. En ağır cezayı almasıdır.”
Doğu Akdeniz Üniversitesi’ne yönelik hayal kırıklığını yazmam isteniyor.
“Mimar Mühendisler tek telefonla yanımızda oldu, numune alındı, Kıbrıs’tan numune almak için gelen ekipler son derece önemliydi. Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin duyarsız kalması bizi kırdı, çoğunluğumuz oradan mezun olduk. DAÜ evlatlarımızın yanında bilir kişi olarak yer almak için resmi süreçleri gerekçe göstermeyecekti.”
‘Yan yana…’
Özellikle teşekkür etmek istiyor aileler....
“İş insanı, bir arkadaş, bir baba, bir abi olarak Koral Bozkurt’a çok teşekkür etmek isteriz. Bakan Nazım Çavuşoğlu hiç yanımızdan ayrılmadı, tek bir gün... Yine bakan Dursun Oğuz… Ankara büyükelçimiz, konsoloslar, Sivil Savunma ve Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ekipleri... Hüseyin Çavuş Kelle ve Cem Dana… Kıbrıs’tan gelen tüm gönüllüler... Sağlık ekipleri... Bizi hiç yalnız bırakmadılar... Kıbrıs’tan bize iaşe gönderen tüm dostlar... İlaç gönderen, kahve gönderen, mont gönderen... Çadırda her ihtiyacımız karşılandı, pek çok insanımız unutulmaz bir dayanışma gösterdi. Adıyaman’a gittiğimizde enkazımızda hiç kimse yoktu... Kıbrıs’tan gelen ekipler adeta bölgenin sahibiydi. Hep birlikte sabahladık... Acıyı hep birlikte paylaştık... Ne savaşta böyle bir acı oldu, ne başka zamanlarda... Çocukluk arkadaşı insanlar... Çocuklarımızın ölülerini bekledik... O kepçe enkaza her daldığında içimizden bir parça eksiliyordu...”
Çocukları konuşuyoruz yine... Her an, hep akılda, yürekte, duygularda onlar.... Enver Karakaya, kızı Selin’i anlatıyor, birlikte sonsuzluğa yürüdüğü arkadaşı Serin’i...
“Yan yana öldüler... Birlikte doğmuşlardı, aynı gün, aynı hastanede ve yataklarını birleştirdiler o akşam, birlikte uyudular... Gördüklerimiz, yaşadıklarımız, anlatılamaz. Annesinin kucağında bir evladın cesedini görmek ne demektir…”
Acı dinmiyor... Çok daha “kalabalık” bir yas var, çok daha “çoğalan” bir yara...
“Sınıf arkadaşları geliyor evlerimize... Odasına giriyor arkadaşları.. Bir sınıfta beş çocuk yok şimdi... Bir başka sınıfta altı çocuk yok... O geceki yazışmalarını okuyorlar. Ağlıyorlar. Evlatlarımız değil yalnızca geriye kalan arkadaşları da büyük bir yas yaşıyorlar şimdi... Kardeşi soruyor, nasıl öldü, daha çok küçüktü...”
O sesler, o kokular, o alevler...
Toprak yığınına dönüşen bir otel...
Şimdi ne yapıyor sorumsuzlar, katiller nerede…