OKUYORUM
Bu hafta sizlere yine bir seçki hazırladım. Eylül ayı olunca bir sürü iş bir araya sıkışıyor. Okulların açılma hazırlıkları, Işık Kitabevi’nin Kitap Fuarı ve buna Vadili’de yapılacak festivalin hazırlıkları eklenince hayli yoğun bir hafta geçirdim. Kitap fuarında bu yıl birbirinden keyifli söyleşiler dinleme fırsatı buldum. Ruşen Çakır, Müge İplikçi, Murat Uyurkulak, Sinan Dirlik, Pelin Cengiz fuarın Türkiye’den gelen konuklarıydı.
Mutlu haftalar...
YENİ ÇIKANLAR
Eylül ve Karanfiller
( Bir 80 Dönemi Romanı)
İlhan Çomak, Galata Yayınları
Bir yanda üniversiteler de dahil, ülkenin tamamına yayılmış siyasi kamplaşmalar, çatışmalar ve cinayetler; bir yanda soran, sorgulayan, "hakkını" arayan, barışçıl çözümlere inanan umutlu bir gençlik... Ve büyük ümitler bağladığı hukuk öğrenimi için İstanbul'a gelerek bütün bu karmaşanın içinde kalan, her şeye rağmen hayata tutunmaya çalışan genç bir adam...
Esra Üstündağ Selamoğlu, İş Bankası Yayınları
Asım Kocabıyık 1924 yılında, Afyon'un yüz haneli Tazlar Köyü'nde dünyaya geldiğinde, ileride ülkenin en büyük sanayicilerinden biri olacağını kimse kolay tahmin edemezdi. Girişimci babasının doğru hamleleriyle ailesini İstanbul'a taşıması, çocuklarına mümkün olan en iyi eğitimi aldırması ve tabii kendi ticari zekâsı ve kişiliğiyle, neredeyse yaşıtı olduğu cumhuriyetin en başarılı sanayicileri arasında yerini aldı.
Babasının firmasını, onun vefatından sonra büyüterek Türkiye'nin ilk boru üreticisi Borusan haline getiren Kocabıyık, sade yaşantıyı seven işadamları arasında yer alıyor. Binlerce işçi ve personeliyle kendine özgü ilkeleri çerçevesinde karşılıklı saygıya dayanan bir ilişki kurmayı başardığı için, işçi-işveren sorunlarıyla fazla uğraşmak zorunda kalmadan karşılaştığı fırtınalı dönemleri atlatmayı bilmişti...
Metin Aktaş, İletişim Yayınları
İsyanın ortasında, ölümle yaşam arasında gerçek bir öykü Şeyh Sait Ayaklanması’nın arifesinde, hayatı bir anda tamamen değişen ve kaderi yeniden yazılan, yaşamla ölüm arasında karar vermek zorunda kalan bir genç...Nişancı, Şeyh Sait Ayaklanması’nı
hem devlet yanlısı hem de isyancı milisler gözüyle aktaran, gerçek bir öykü.
Şeyh Sait Ayaklanması’nın çıkışından başlayarak Şeyh Sait’in ölümüne kadar geçen her günü, yalnızca savaşan milislerin yaşamlarıyla değil, isyanın ortasında...
Danielle S. Allen, İletişim Yayınları
Platon neden yazdı? Öğretmeni Sokrates için felsefe sözlü bir pratikti. Sokrates'in yazı ve taklit karşıtı fikirlerini diyaloglarına konu edinen Platon ise yazıyı kullandı, çünkü yazılı metinlerin de metaforlar, imgeler ve sembollerle sözlü söylem gibi canlı ve söylediğini savunabilen bir dil yaratabileceğini düşünüyordu.MÖ 4. yüzyıl Atinası'nda dilsel iktidarı keşfeden Platon, felsefenin Atina kültüründe bir değişim yaratması, toplumsal ve politik yaşamı dönüştürmesi için yazdı. Yazı sayesinde felsefe, yalnızca seçkin yönetici sınıfa değil, tüm vatandaşlara yönelik bir eğitim aracı niteliğine kavuşacaktı. Danielle S. Allen, felsefeyi yazıda var etme tasarısından yola çıkarak, Platon'un bir politikacı, hatta bir politik lider olduğunu ortaya koyuyor ve Platon'un savunduğu fikirlerin Atina politikasındaki tartışmalara etkilerini izleyerek, Platon'un yazdıklarının politikayı nasıl dönüştürdüğünü inceliyor.
Beyza Kasaboğlu, Ersel Serdarlı, Figen Çıloğlu, Tuba Şatana
Boyut Yayınları
Adından da anlaşılacağı üzere, meyhane kültürünü her yönüyle ele alan oldukça ilgi çekici bir eser. Kitapta, yeme-içme kültürümüzü yaşatan, ona anlam kazandıran ve toplumsal hayatımızda önemli etkileri olan meyhanelere dair bilmek isteyeceğiniz herşeyi bulacaksınız. 80 sayfalık kitabın içeriğinde ise; meyhanenin tarihçesinden meyhane adabına, mimari ve mesleki tavsiyelerden meyhane sofralarına, örnek mezelerden rakı kültürüne kadar meyhanelere dair herşey var. Tamamı renkli resimlerle desteklenen "Meyhane Erbabının El Kitabı"nı, keyifli anlatımıyla elinizden düşüremeyeceksiniz.
Slavoj Zizek, Metis Yayınları
Slavoj Zizek, yeryüzünde yaşamın sona erme ihtimali anlamında kıyametin yakın olduğu, son demlerini yaşadığımız bir zamanın ruhunu anlatmaya çalışıyor Ahir Zamanlarda Yaşarken'de. Ne bir Altın Çağ'dan uzaklaşma, yozlaşma hikâyesi anlatıp eski değerlere sıkıca tutunma çağrısında bulunuyor, ne de karanlığın ardından aydınlık günlerin geleceğine dair saf bir iyimserlik sergiliyor. İçinde yaşadığımız zamana özgü esaslı meseleleri, yani mahşerin dört atlısını saptıyor: dünyanın dört bir yanını tehdit eden ekolojik kriz, ekonomik sistemdeki dengesizlikler, biyogenetik devrimin sonuçları ve çeşitli aralıklarla patlak veren toplumsal bölünmeler. Hazır cevaplara sığınmaktansa, ortaya konan genel geçer çözümleri eleştirel bir şekilde gözden geçirip yeni ufuklara yelken açıyor Zizek.
Gabriel Garica Marquez, Can Yayınları
“Görünmez bir güneş omuzlarımızı ısıtmaya başladı. Ama güneşin varlığı bile ilgimizi çekmiyordu. Mesafe, zaman ve yön kavramımızı kaybetmiş halde orada, nerede olduğunu bilmediğimiz bir yerde oturduk. Yanımızdan birçok ses geçti. ‘Çulluklar gözlerimizi oydu,’ dedik. Seslerden biriyse şöyle dedi: ‘Bunlar gazeteleri fazla ciddiye almışlar.’ Sesler ortadan kayboldu. Bizse öylece, omuz omuza oturmaya devam ettik.”
Andre Gide, Can Yayınları
“Gérard, kütüphanesinde Bossuet üzerine araştırmalar yapmak üzere davet edildiği Quartfourche’ta, Casimir adlı küçük bir çocukla tanışmıştır. Çocuk; kalın bir sır perdesiyle örtülü geçmişe açılan kapının anahtarıdır. Gérard, çocuğun sadece resmini gördüğü annesine, önleyemediği bir tutkuyla bağlanır. Ne var ki, Isabelle gerçekte tam bir “femme fatale”dir. En azından Gérard öyle olduğunu düşünür.
André Gide, büyük bir ailenin parçalanmasını, ahlaki bir yıkılışı, bir şatonun çöküşünde simgeleştirirken, estetiğin sunduğu görünüm ile gerçeklik arasındaki uçuruma işaret ederek bu alçakgönüllü öyküye büyük bir derinlik kazandırıyor.”
Serdar Şahinkaya, İmge Kitabevi
Bu kitaptaki anlatılar klasik yemek tarifleri değildir. Yıllardır birikmiş gözlemler, mutfakta bizatihi emek ve zaman harcanarak oluşturulan lezzetler ve de sevdiklerinizle, dostlarınızla paylaşılan aynalı sofralar, genelde hergelece bir üslupla anlatılmaktadır. Sayfaları çevirdikçe, başta balık olmak üzere yemek yapmanın aslında heyecanlı, keyifli, huzurlu ve ciddi bir iş olduğunu anlayacaksınız. Doğrama tahtasında bir şeyleri doğrarken yaratılacak muhteşem lezzet senfonisinin bestecisi artık sizsiniz. Bundan böyle sebzeleri ve meyveleri yıkarken renklerin kardeşliğine, derelerin kardeşiliğini de ortak edeceksiniz; akşamları eve geldiğinizde günlük kıyafetlerden kurtulup kendinizi mutfağa atmış bulacaksınız.