21. yüzyılda Dünyaya sırtını dönen bir ülkede çocuk yetiştirmek; hiç sonu gelmeyecek sorunlar yumağından çocuğunuzu uzak tutmak için çırpınmak demek. Çocuğunuzun gelişimini olumsuz etkilediğini düşündüğünüz ama bir türlü kurtulamadığınız teknolojik uygulamalara, insan değersizleştiren siyasi istismarlara, plansız programsız uygulamalara, bürokratik aksaklılara çocuğunuzu teslim etmek demek.
Çocuğunuzun gelişimi için yaşadığınız çaresizlik, eğitimi ile ilgili zihninizi kapsayan belirsizlik duygusu her geçen gün katlanarak artıyor. Önümüzdeki öğretim döneminde de yüz yüze eğitime geçilip geçilmeyeceğinin henüz kimsenin bilmiyor oluşu bu durumun en açık örneği niteliğindedir.
Ne yazık ki geçen yıl olduğu gibi bu yılda da; oldukça düşük sayıdaki vakalara ulaşmamıza rağmen bu durumu koruma ve kontrol etmek için gerekli mekanizmaları kuramadık. Bu nedenle de vaka sayıları ciddi bir artış gösteriyor.
Okulların açılış tarihi olan Eylül’e yaklaştıkça öğrenci, öğretmen ve anne-babalarda yüz yüze eğitime başlayamama kaygısı da artmaya başladı.
Her ne kadar Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığında “2021-2022 öğretim yılının yüz yüze olarak sürdürülmesi kararlılığı varsa da, bu anlamda hangi işlerin yürütüldüğü, vakaların artması halinde ne gibi önlemlerin alınacağına dair herhangi bir somut adım veya açıklama ortaya çıkmış değil…
Oysa Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın, ivedikle yanıt vermesi gereken bir soru var: “Yüz yüze eğitimin başlaması için gerekli tüm hazırlıklar (sistemdeki tüm bireylerin aşılanması, okul ortamlarında sosyal mesafenin korunması vb.) tamamlandı mı ya da Eylül ayına kadar tamamlanması için gerekli tedbirler alındı mı?”
Ne var ki bu soruya verilecek yanıt ne olursa olsun yapılması gereken oldukça önemli başka unsurlar da var:
- Yüz yüze eğitime geçilmesi durumunda herhangi bir okulda ortaya çıkacak pozitif vakanın ve/veya temaslı birey olunması durumunda işe koşulacak “Eğitim Acil Durum Planınız” oluşturması gerekiyor.
- Son iki öğretim yılını okulundan uzakta geçiren çocuklarımızın okul adaptasyonları, sürekli olarak ev ortamında kalma ve ekran başında öğrenim yapmadan kaynaklanan psikolojik sıkıntılarını gidermeye yönelik herhangi bir uygulamaları sisteme entegre etmeleri gerekiyor.
- Nitelikli bir uzaktan eğitim platformu kurarak, sırf bu nedenden dolayı yaşanan fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırması gerekiyor.
- Ve en önemlisi, son iki öğretim yılında yaşanan eğitim kayıplarının giderilmesi için destek programlarını da içerek bir anlayışla ciddi bir planlama ve programlamanın yapılması gerekiyor.
Bütün bu hazırlıkları yapmadan okulları açmanın hiçbir anlam ifade etmeyeceği gibi fırsat eşitsizliğini derinleştirerek yaşanan eğitim kayıplarını daha da artırmaktan başka bir işe yaramayacağı da gün gibi ortadadır.
Şimdi siz karar verin: Eylül’de okulları açabilecek miyiz?
Buraya Dikkat
Dünya Arkadaşlık Günü
30 Temmuz günü, problemlere çözüm odaklı yaklaşarak problemlerin köklerine inmeyi ve çatışmaları önlemek, şiddete karşı çıkacak bir dizi değerleri, tutumları ve davranışları benimseyerek barış kültürü oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Arkadaşlık ve Dostluk Günü kabul edilmiştir.
Önümüzdeki Perşembe günü 30 Temmuz Dünya Arkadaşlık ve Dostluk Günü’dür. Ülkelerde, kurumlarda ve bireylerde barış kültürünün etkin olabilmesi için kutlanan Dünya Arkadaşlık günü için 2021 yılı için 8 başlık belirlendi:
- Eğitim yoluyla barış kültürü oluşturmak;
- Sürdürülebilir ekonomik ve sosyal gelişmeyi artırmak;
- İnsan Haklarına saygıyı yükseltmek;
- Kadın ve erkek eşitliğini gerçekleştirmek;
- Demokratik katılımı artırmak;
- Anlayış, tolerans ve dayanışmayı güçlendirmek;
- Katılımcı iletişimi ve bilginin serbestçe dolaşımını desteklemek;
- Uluslararası barış ve güvenliği desteklemek.
Anlayana Gülmece
Başkası Vurmuştur
85 yaşından da bir adam doğum hanenin kapısında beklemektedir.
Doğumhaneden çıkan doktor şöyle bir bakındıktan sonra yaşlı adama sorar:
- İçerde doğum yapan bayan yakınınız mı?
- Evet, eşim.
- Ama bayan 25 yaşlarında..."
- Tamam, işte eşim o. Niye şaşırdınız, baba olamaz mıyım yani?
- Yoo, aklıma benim dedem geldi de…
- Nesi varmış dedenizin?
- Kendisi av meraklısı idi. sürekli ava çıkardı. Ancak yaşlanınca zorlanmaya başladı. Bir gün ava çıkacakken kendisini uyardık, “aman yapma dedecim, sen yaşlandın, ava gidemezsin” diye. Kendisi Israr etti ve hazırlandı. E, tabi yaşlılık, çıkarken tüfek yerine baston aldı eline. Ben de kendisiyle gittim. Ormanda bayağı yol yürüdükten sonra bir geyik gördük. Dedim ya, dedem yaşlı. Bastonu omzuna koydu, doğrulttu ve geyiğe bastonla ateş etti. Geyik o anda vurulup yere düştü..."
- Olur, mu? Başkası vurmuştur onu.
- Ben de onu demeye çalışıyorum işte... Başkası vurmuştur…