Eylül’lerin Sonraları…

Kutlay Erk

 

Geçen yıl 24 Eylül tarihinde bu köşeden yayınlanan “Dağlar Fare Doğurdu, Sıra Masal Anlatmakta!.” başlıklı yazıda liderlerin yoğunlaştırılmış görüşmeler sonrası New York’ta yapacakları görüşmelere yönelik değerlendirmeler yapmıştık. Bu yazıdan bazı alıntılar:

“14 Eylül buluşmasından sonra liderlerin birlikte ortak açıklama yapmaması, havanda su döven ve yeni bir şey içermeyen bir açıklamayı da BM temsilcisine yaptırmaları hiç de hayra alamet değildi, beklentiler boşa çıktı…”

“… Öyle anlaşılıyor ki, liderler, on altı aylık görüşme sürecinde önemli bir ilerleme yaptı ama kritik ilerleme yapamadı; iki tarafın hassas konularında el-ense çekmekten öteye gidemedi. Kıbrıs Rum siyasetinin 1960’tan beri koruduğu Türkiye’nin garantörlüğüne son verme vizyonuna son dönemde yaptığı vurgunun şiddeti, Kıbrıslı Türklerin ve hatta Türkiye’nin bu konuda açılımlar yapmasını, esneyip – uzamasını da boşa çıkardı. Anastasiadis Kıbrıs Rum siyasetinin bu öngörüsüz stratejisine esir kaldı, diğer tüm isteklerini alsa bile, çözüm için imza atamayacak”. “…Anastasiadis’in BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmadan, risk alıp siyasi kararlar vermesi gereken aşamada, topa basıp, topu kendi sahasının dışına atma gayretinde olduğu anlaşılıyor.”

“… Liderlerin yarın New York’ta Ban ile yapacakları görüşme sürpriz bir sonuç üretecek değil, … liderlerin daha yoğun çalışacakları açıklanacak ve herkes eve!. Görüşmelerin bundan sonrası masal… Giriş tekerlemesi de hazır: “Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek, soğuk sular içerek, altı ayla bir güzde, bir arpa boyu yol gittik”…”. “… Sürecin bu umut vaat etmeyen aşamaya gelmesinin ana etkeni Güney Kıbrıs siyasetinin hala daha çözüme hazır olmaması, halkını hazırlamaması ve liderlerinin de tepkilere karşı ürkek olması… Ama gene de Anastasiadis’in bir hedefi var elbette… “gelecek seçimlerde gene beni seçin” demeye getirip görüşme sürecini ‘Arab’ın yalellisi’ gibi uzatmak…”  

“… Liderlerin on altı aylık görüşme sürecinde, dağlar fare doğurdu. Bundan sonrasında da, 2020 KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasına kadar, masal anlatacaklar: “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler top oynarken eski hamam içinde, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, ip koptu, beşik devrildi, anam kaptı maşayı, babam kaptı meşeyi, döndürdüler dört köşeyi …”. “… Akıncı - Anastasiadis buraya kadar…”

Demiştik… Öngörülerimiz maalesef doğru çıktı… Ve şimdi yeniden New York… Türk hamamında ‘cin’ler top oynuyor, develer tellak olmuş; ‘yavru’nun ‘ana’sının beşiğini sallaması olası değil… İp koptu, beşik devrildi, maşayı ve meşeyi kapanlar dört köşeyi döndürdü ve eski noktaya yeniden gelindi: “Ne olacak bu Kıbrıs sorununun ve görüşme sürecinin hali?”. Aslında aranan cevap 2020 yazına kadar hangi masalın anlatılacağına dairdir. Anastasiadis, heyecanlı ve bol hareketli ama Şubat 2018’de yapılacak olan kendi seçimlerine kadar bitmeyecek bir masal senaryosunu yazmak ve oynamak – oynatmak istiyor; ondan sonrası Allah kerim…  Burnundan soluyan Akıncı’nın bu senaryoda rol alıp aynı masalı anlatması sürpriz olur. Onun masalına göre, oyun Şubat 2018 sonra başlasın, 2020 yılı başlarında bitecekmiş gibi olsun, dolayısıyla Nisan 2020’de KKTC CB seçimlerinde yeniden aday olma zeminini yakalamış olsun; ondan sonrası Allah kerim…

Liderler New York’ta bu masalları derlerken, BM ne yapabilir? Dışa açık diplomatik, içe dönük “yemezler” tarzlı tavır ile liderlerin Kıbrıs sorununu çözme iradesinde olduğu kanısına kuşkusuz bir şekilde vardıklarında BM’nin üstüne düşen adımları atacağına söz vermek… Ve liderlere, halklarına anlatacakları masallarda BM’yi katmamalarını kibarca söylemek…

Ne yapılmalı?!. Anastasiadis’in masalı kendine ve halkına… Kıbrıs Türk tarafının her hangi bir şekilde bu masala duhulü olmamalı… Kıbrıs Türk tarafının tek ilgisi, Güney seçmenine, bu seçimlerin Kıbrıs’ın geleceğini belirleyeceğini ve yaptıkları tercihin adanın bölünmeye dayalı statükosunu ya sürdürecek ya da adayı bütünleştirmek üzere söndürecek bir sonuç üreteceğini anlatmak olmalıdır…

Güney’in seçimlerinden sonra da Akıncı’nın yapabileceği en iyi iş, seçilen Rum lidere göre görüşmelerle ilgili Kıbrıs Türk tarafı tutumunu, stratejisini, eylem planını Kıbrıslı Türklerin siyasi partileri ve sivil toplum örgütleri ile birlikte ve sinerji yaratarak belirlemek olacaktır. Yani Akıncı’nın, Şubat 2018 – Nisan 2020 dönemini, yeni seçilecek Kıbrıslı Türk liderin çeyiz sandığını doldurmakla meşgul olarak geçirmesinde yarar vardır; bu onun Crans-Montana sonrası yaptığı açıklamalar ve ilkeli olması ile daha bağdaşan bir çalışma olacaktır. İki yıllık bir süreyi daha akılcı kullanmak olası değil mi diye düşünülebilir… Masal anlatmaya dayanmayan ‘akılcı yöntem’ varsa olabilir…

BM’nin Eylül 2018’deki açılış toplantısı döneminde Kıbrıslı liderlerin New York’a gene gidişi öncesi bu köşe yazısına atıfta bulunmamak ve benzeri bir köşe yazısı daha yazmamak dileğiyle…