19-26 Eylül tarihleri arasında New York’ta nerdeyse dünyanın tüm ülkelerinin devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla BM 78. Genel Kurulu kapsamındaki yüksek düzeyli toplantılar ve genel görüşmeler yapılacak. Türkiye Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan ilk gün, Kıbrıslı Rum lider Hristodulidis de ikinci gün BM Genel Kuruluna hitap edecek.
Bu arada, New York’ta 18 Eylül’de CB Erdoğan ile Yunanistan Başbakanı Miçotakis, 22 Eylül’de de Hristodulidis ile BM Genel Sekreteri (BMGS) görüşmeleri olacak… KKTC CB Tatar da oralarda olacak ama henüz programında netlik yok; avare dişli misali oralarda bulunacak… Hristodulidis BMGS’den, BM Genel Kurul çalışmaları tamamlandıktan sonra Tatar’ın da katılımıyla üçlü görüşme çağırmasını istedi; henüz cevap alamadı… Hristodulidis BMGS’ye mektup da yazmış, hemen bir BM Kıbrıs özel temsilcisi atamasını da istemiş; ona da cevap yok… Crans-Montana Konferansı’nın başarısızlığında önemli payı olduğu kanısı nedeniyle BMGS’nin Hristodulidis’e pek bir sempatisi olmadığını Kıbrıs Rum siyaseti bile söylüyor.
Esas konu ise, Vilnius’ta yapılan son NATO zirvesinde TC CB Erdoğan ile Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in görüşmesi ile başlatılan Türk-Yunan yakınlaşma ve işbirliğini yeniden başlatma süreci ve bu sürecin New York’a taşıyacağı gelişmelerdir. Bu süreçte ve New York’taki buluşmalarda Kıbrıs sorunu da elbette ana konulardan biridir. Bu nedenle iki tarafın Dış İşleri Bakanları 5 Eylül’de Ankara’da bir araya geldi, Türkiye-Yunanistan ilişkilerindeki sıkıntılı konuları ve iki ülkeyi ilgilendiren bölgesel konuları görüştü ve bu konuların çözümlenmesi için gerekli çalışmaların teknik ekipler tarafından yapılmasının eylem planını hazırladı… Hedefte de, iki ülke liderinin 18 Eylül’deki görüşmesinde en üst düzeyde gereken mesajların verilmesi, kararların alınması için gerekli zemini hazırlamak var. Kıbrıs da bunlara dahildir
İki tarafın Dış İşleri Bakanları, üzerinde durdukları bölgesel sorunların Ege, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Libya, Suriye ve Ukrayna ile ilgili olduğunu söyledi; bu bölgelerde sükunetin hâkim olmasını amaçladıklarını belirtti. Şimdi işte bu bölgelerle ilgili sorunların ve konuların ne olduğunu teşhis etmek gerek… Ukrayna konusu aslında Ukrayna’nın NATO üyeliği gündemini Rusya’nın berhava etme girişimidir; Türkiye ve Yunanistan ise NATO üyesi oldukları için ilgili taraftırlar; yoksa sorunun doğrudan ilişkili tarafları değiller… Ege sorunu ise onlarca yıldan beri sürdürülen bir konudur; taraflar iç siyaset bağlamında ihtiyaç duyduklarında çatışma halini tetiklerler, iç siyasette ihtiyaç kalmayınca da konuyu donuğa alırlar… Suriye konusu da doğrudan Türkiye’nin bir sorunudur, Yunanistan’ın taraf olmasını gerektiren bir bağlantı yok…
Gelelim Doğu Akdeniz, Libya ve Kıbrıs sorununa… Bu üçlünün kapsama alanında hidrokarbon yatakları var; Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafının diğer kıyıdaş ülkelerle işbirliği yaparak, Türkiye’yi de haksız şekilde dışlayarak, Münhasır Ekonomik Bölge haritalandırması belirleyip hidrokarbon yataklarını üleşmesi var… Ama Kıbrıs sorunu çok daha önceden de varmış, Rum ve Yunan tarafına göre Türkiye Kıbrıs’ta işgalci imiş, Türkiye ise Kıbrıs Cumhuriyetinin anayasal düzeninin sürdürülmesi ve Kıbrıslı Türklerin can ve mal güvenliğinin sağlanması için garantörlük haklarını kullanarak Kıbrıs’a askeri müdahale yapmış; hepsi artık hikaye oldu… Şimdiki dönemin konusu “Ne olacak bu bölünmüş Kıbrıs’ın hali?” değil, “Nasıl olacak bu Doğu Akdeniz hidrokarbon yataklarının bölüsümü?”dür… Bunu Türkiye Dış İşleri Bakanı “Doğu Akdeniz bağlamında Türkiye olarak her zaman hakça paylaşım ilkesini savunduk” diyerek açıkça söylüyor.
İki Dış İşleri Bakanı da bu bağlamda, Kıbrıs sorunu çözümü için genel geçer sözlerle kendi kamuoylarını rahatsız etmeyecek tutum açıklaması yaptı… Türkiye Dış İşler Bakanı “Kıbrıs meselesinin çözümüne ilişkin görüşlerimiz belli. İki garantör ülke olarak bu konuyu görüşmeye devam edeceğiz" diyor; Yunanistan Dış İşleri Bakanı da "Kıbrıs konusu ile ilgili olarak bizim tezlerimiz, görüşlerimiz biliniyor. Burada asıl kritik olan adım görüşmelerin bir an önce başlaması” diyor. Ama püf noktasını Türk Bakan söylüyor, iki garantör ülke olarak Kıbrıs konusunu görüşmeye devam edeceklermiş… Hedeflerinde Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının kullanılabilmesi olunca, bunun için gerekli olan sürdürülebilir barışın bölgede yaratılabilmesi ve bunun için de Kıbrıs’ta BM Ölçütlerinde federal çözüm ile sürdürülebilir barışın gerçekleştirilmesi var. Bölünmüş Kıbrıs Türkiye-Yunanistan ilişkilerini zehirlemek için Kıbrıslı faşist unsurların her an kullanabileceği bir imkandır.
Dolayısıyla BM Ölçütlerinde Federal Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti ve örneğin Türkiye tarafının Crans-Montana Konferansında BMGS’ye de “Belge olmayan belge” olarak verdiği garantörlük kurgusu ile Kıbrıs sorununu çözülür; taraflar da hidrokarbon üleşimini rahat kafa ile yapar… Türkiye’nin AB üyelik sürecinin önü açılır, bu süreçte Kıbrıs Rum tarafı herhangi bir engel çıkaramaz çünkü artık bu gibi kararlar Kıbrıslı Türklerle Rumların eşit siyasi taraf olarak mutabakatı ile alınabilecektir. Doğu Akdeniz’de hidrokarbon üleşiminde Kıbrıs tarafı artık Kıbrıslı Türklerin de onayı ile karar verebilecektir ve Kıbrıslı Türkler Türkiye’nin haklarının verilmesinde etkili olacaktır. Yani Kıbrıs sorununun çözümü ile Federal Kıbrıs’ın siyasi egemenliğinde eşit ortak olan Kıbrıslı Türkler marifetiyle Türkiye’nin hem AB süreci hem de hidrokarbonları üleşim süreci rahatlayacaktır. Ve Türkiye’nin buna acilen ihtiyacı vardır.
Dolayısıyla, Eylül’ün ikinci yarısında New York’ta Kıbrıs sorununun BM Ölçütlerinde çözümü derin dondurucudan çıkarılacak, bunu da heyetler New York’tan ayrılırken duyuracaklar… İşin acı tarafı, Kıbrıs sorunu artık Türkiye ile Yunanistan’ın doğrudan ve ikili olarak görüşüp, yön verip karar aşamasına getireceği bir konu olmuştur. Sadece Tatar değil, Hristodulidis de figüranlaşacak; sahnede olacaklar ama anavatan dedikleri süflörlerini tekrarlayacaklar… Kritik konu tabii ki Kıbrıslı Rumların eğilimi olacak… Annan Planı’nda olduğu gibi reddetme eğilimleri ağır basıyorsa ve Hristodulidis de buna istinaden süflörünün sözlerini konuşmazsa, uluslararası toplumun Kıbrıslı Türkler lehine üreteceği bir çözüm modeline razı olmakla sınanacaklar… Bunu da Türkiye ve Yunanistan liderleri ile BMGS New York’tan ayrılmadan Kıbrıslı taraflara anlatacaktır.
Eylül’ün ilk yarısı, son yarısını ve sonrasını okumaya çok ipucu veriyor…