Simge Çerkezoğlu
Otuz beş yıla yakın süredir ayakta duran bir grup Ezginin Günlüğü ve onu bunca yıldır ayakta tutan bir adam Nadir Göktürk. Müziğinden ve tavrından ödün vermeden yaşayan buna karşı polüler kültür altında ezilmeyen bir isim. Onunla biraz geçmişe gittik, biraz bugüne eleştirdik.
“Biz haklıdan, doğrudan, iyiden kısaca insanın yararına olan felsefelerden yanayız”
“Müziğimiz Anadolu kökenli, yaşadığımız toprakların müziği. ama sözlerimiz önemlidir. söylediğimiz şeyin bizim için bir anlamı vardır. boş şeyler söylemek istemeyiz. bana göre sözlerimiz daima ön plandadır”
“Değişmezseniz yok olursunuz, devam edemezsiniz. müziğimizdeki değişim doğal bir değişim”
“Biz sadece müzik temeli ile bir arada duran insanlarız onun dışında başka bir şeyimiz yok. bu zor bir iş ve geçmişe bakınca hep bu gibi zorluklarla mücadele görüyorum”
“Ben Türkiye’den başka yerde yaşayamam. Ülkemin içinde bulunduğu durum yaşanmaya değer değilse de yaşanmaya değer kılmak bizim görevimiz”
Kuşkusuz bu soru size çok soruldu ama ben de soracağım. Ezginin Günlüğü ismi nasıl kondu?
“Ezginin Günlüğü” ismi kurulma aşamasındaki dönemde kurucular arasında olan Hakan Yılmaz isimli arkadaşımızın şiirinde geçiyordu. “Ezgilerle tutulan günlük” gibi bir anlamı var. Ama “Ezgi” diye biri yok, olmadı da. O da sık karşılaştığımız bir sorudur daima. “Ezgi” kim diye sorulur hep.
Ezgi’nin Günlüğü ile geçen neredeyse bir ömrün ardından bugün geçmişe baktığınızda neler hissediyorsunuz?
Tabii ki öncelikle yaşlandığımı hissediyorum. Otuz yıldan fazla, otuz beş yıla yakın bir süre geçti. Bu konulara çok girmek istemesem de şunu söylemeliyim ki grup çalışması hakikaten çok zor bir iş. Bir grubun devam etmesi ve insanları Türkiye gibi bir ülkede bir arada tutmak çok zordur. Bir de hangi temelle insanı bir arada tutuyorsunuz ona bakmak gerek. Biz sadece müzik temeli ile bir arada duruyoruz onun dışında başka bir şeyimiz yok. Zor bir iş ve geçmişe bakınca hep bu zorluklarla mücadele görüyorum. Elbette geride bıraktığımız albümlerimiz, dinleyicilerimiz hatta nesillerimiz var. Annesi, babası bizi dinleyenin şimdi çocukları hatta torunları da bizi dinlemeye başladı bu da çok güzel bir şey tabii.
1980 yılında darbeye karşı ses vermek için kurulan bir müzik gurubu… Sanat ve politika birbirinden ayrılmasa da çok da politik bir grup olduğunuzu düşünmüyorum. Yine de size dair geçmişten gelen böyle bir anlayış var sanki.
Politik müzik diye bir kategori vardır biz o kategoride değiliz doğrudur ama elbette bir politik yaklaşımımız var. Tabii ki bu herhangi siyasi hareketin devamı anlamına gelmiyor. Sadece dünya görüşümüze göre duruşumuz var. Biz haklıdan, doğrudan, iyiden kısaca insanın yararına olan felsefelerden yanayız. Bunca zamanda bir sürü elemanımız değişti. Gruba gelenlere de ne görüşte olduğunu sormadık. Herkesin de farklı düşünceleri olabilir vardır da mutlaka ama grup olarak birleştiğimiz temel nokta en basit şekilde ve bu gün içinde bulunduğumuz ve şahit olduğumuz bir sürü pis durumdan yola çıkarsak “savaşlar olmasın” diyebiliriz. Bu elbette sadece bir tanesi.
Şiirlere besteler yapıyorsunuz. Bu şiirleri nasıl yada neye göre seçiyorsunuz?
Benim için şiir seçerken anlayış önemli. Yaşa ya da nesillere bakmam. Şairin kendi yaşlı olabilir anlayışı hayata bakışı çok gençtir mesela. Bizim için önemli olan şairin ne söylediği. Daha yeni sayılabilecek şairlerden de çalışmalarımız var Ahmet Erhan bunlardan sadece bir tanesi. Önümüzdeki aylarda çıkacak yeni albümde Ahmet Erhan’nın yazdığı iki şiirle beste yaptım. Ahmet Erhan’da çok genç sayılmaz. Hayatta da değil ama daha yeni nesilden. Önemli olan bu değil zaten. Esas olan şairin sözlerinin ne anlattığıdır. Güzel sözler söylemesi, söylenmeye dinlenmeye değer olması. Bir orijinalitesinin olması, sıcak olması benim için önemli olan değerler bunlardır.
Sizin haricinizdeki grup üyeleri zaman içinde tamamen değişti. Gruba her katılan müzisyenle farklılaşmalar yaşanıyor mu? Dinleyicinin bu değişime yaklaşımı nasıl oluyor?
Zaman içinde kişilerden de bağımsız olarak müzikte zaten değişiklikler oluyor. Bundan otuz beş yıl önceki dünya ile bu günkü dünya çok farklı. İnsanların beklentileri de farklı. Zaten değişim doğanın kanunu. Değişmezseniz yok olursunuz, devam edemezsiniz. Müziğimizdeki değişim de doğal bir değişim. Bunun kişilerle çok da ilgisi yok. Zamanla ilgisi var. Aramıza katılan müzisyenlerin farklı birikimi ve yeteneği var elbette bunu müziklerine de yansıtıyorlar. Biri çıktığında bir şeyler eksilmiş oluyor tabii ama yerine gelen başka birisi de yanında kendi rengini getiriyor. Böylece ortaya farklı bir tat çıkmış oluyor. Bu zaman içinde olağan bir şey. Ezginin Günlüğü açısından hem dezavantaj hem de zenginlik oluyor. Fakat dinleyici bu konuda her zaman bizden daha tutucu davranıyor, alıştıkları şeyin değişmesini istemiyorlar. Farklı bir şey olduğu zaman buna ilk başta tepki gösteriyorlar. Ece Ayhan’ın bir sözü var “bizim toplumumuzda her yenilik bir süre gâvurluk olarak kabul edilir ama sonra toplum onu benimser ve toplum içindeki kazıklı, rüşvetli yerini alır” der. Bu çok doğru bir sözdür. Bugün de farklı bir şey yaptık mı dinleyicilerimiz önce tepki gösteriyorlar. Sonra yaptıklarınızla ilişki kuruyor, kendi hayatlarıyla ve yaşadıklarıyla paralellik yaratıp benimsiyorlar. Bu çok önemli bir durum dinleyici ve müzisyen açısından da, etki ve tepki açısından da.
Türkiye’de günümüzde yapılan müzik tarzını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi artık Türkiye’de bir müzik piyasası var. Yapılan müzikler ve hatta kayıtlar üzerinde de bu sektör çok etkili. Biraz da ortaya onların istediği ve tasarladığı müzikler çıkıyor. Doğrusu benim hiç hoşuma gitmiyor. İyi müzik için bizi dinleyen insanlar da var. Nesilden nesile geçen, alışkanlıkların da etkisi var. Demek ki bizim ne farkımız var bizim müziğimiz Anadolu kökenli. Yaşadığımız toprakların müziği. O kökten çıkma müzik. Biz de onu sürdürüyoruz. Sözlerimiz önemlidir. Söylediğimiz şeyin bizim için bir anlamı var. Boş şeyler söylemek istemeyiz. Melodik yapımız var ama bana göre sözler daima daha ön plandadır. Bu gün geçerli olan müzik anlayışı böyle değil. Alta davulun temposunun nasıl ne değerde olması gerektiğine kadar belirlenmiş hesaplar var. Bunlar önemli hele de ne söyledikleri işte o kimsenin umurunda olmuyor.
Zaman zaman bunlardan etkilenip Türkiye’den kaçmayı düşündüğünüz oluyor mu?
Ben Türkiye’den başka bir yerde yaşayamam. Benim memleketim orası. Siyasi olarak en kötü duruma dahi gelse, ki hiç de iyiye gitmedik, arada geçen zamanda hep daha kötüye gittik yine de her şeye rağmen gidip de Amerika’da yaşamayı düşünmem. Ne işim var orada. Ben oraya ait değilim. Ben Anadolu topraklarına ait birisiyim. Dolayısı ile ülkemin içinde bulunduğu durum yaşanmaya değer değilse de yaşanmaya değer kılmak da bizim görevimiz.