Geçtiğimiz Perşembe günü , TC Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, 500 baz puan(yüzde 5) faiz artırımı yaparak, politika faizini (1 hafta vadeli repo faizini) yüzde 40 seviyesine yükseltti.
Merkez Bankası, haziranda 650, temmuzda 250, ağustosta 750, eylül, ekim ve Kasım’da 500'er baz puan olmak üzere 6 toplantıda, politika faizini, yüzde 8.5’ten yüzde 40’a çıkardı.
Bu ayki beklenti daha düşük olmasına rağmen, enflasyon oranlarının yüksek seyretmesi ile birlikte değerlendirdiğimizde, yüzde 5 faiz kararının uygun olduğu görülüyor.
Uzmanlar, TCMB’nin bir sonraki toplantıda faiz artırımına devam edeceğini belirterek, gelecek ay için de, yüzde 2.5- 5 arasında bir faiz artışı bekleniyor.
Politika faizinde yüzde 45 düzeyi, şu anda üst limit olarak görülüyor.Tabiki enflasyon oranlarında beklenmeyen yükselişler olursa, faiz artırımlarına gelecek yıl da devam edilebilir.
Uluslararası ilişkilerde izlenen değişken politikalar ve İsrail ile yaşanan gerginlikler, faiz artışlarının piyasalarda yapması beklenen olumlu etkileri de olumsuz etkiliyor. Böylece, normal şartlarda, etkili olabilecek 500 baz puanlık artışın, enflasyonla mücadelede yetersiz kaldığı da gözlemleniyor.
Merkez Bankası’nın politika faizini artırmasının en önemli nedenleri, dövizin artmasını durdurmak, enflasyonu düşürmeye çalışmak ve TL’ nin faiz getirisinin artması ile yabancı kaynak girişi sağlamak içindir.
Politika faizinin yükseltilmesi ile, mevduat, kredi ve Hazine’nin borçlanma faizi gibi diğer faizler de yükseldi.Ancak, faiz artışı, enflasyonu ve pahalılığı durduramadı.
Faiz artırıldı diye bunun olumlu etkisi hemen görülmüyor. Faizin artırıldığı bu dönemde, faiz artırımı enflasyonla mücadeleye destek olamadı. Zira, yıl içinde, seçim ekonomisinin de uygulanmasıyle çok yüksek enflasyon yaşanmıştı. Faiz artırımının olumlu bir etkisi olacaksa, bu zaman içinde görülecektir.
Faizin seviyesiyle ilgili olan yatırımlar, hisse senedi, tahvil ve diğer menkul kıymet yatırımlarıdır. Bu alana, faiz geliri elde etmek isteyen, gelip, geçici kaynaklar gelir.Son zamanlarda, faizler yeterli görülmediği için, orada da girişler az.
Yabancı yatırımcı, yüzde 40 faizi bile yeterli bulmuyor. Faiz daha fazla artsın istiyor ki, piyasaya geldiği zaman daha fazla kazansın.Kar motivasyonu işte böyle birşey.Yatırımcılar, enflasyona göre faiz oranlarını düşük gördükleri için, bir beklenti içine girebiliyor. Böylece, hemen yatırım yapmıyor, beklemeye başlıyor.
Ayrıca, Türkiye’ de döviz kurları da artmaya devam ettiği için, yatırımcılar, kurun yükselmesi ile, daha fazla TL yatırımı yapabilecekleri ve faiz geliri elde edebilecekleri için, beklemeyi sürdürüyor.
Bu düşünce de, yeterli yabancı kaynak girişini kısıtlıyor. Bu şüpheler kalkmayınca, yabancı kaynak ve döviz girişi de zorlaşıyor.Bu yüzden, ekonomi yönetiminin daha net ve kararlı açıklamalar yapması gerekiyor.
Yapılan 500 baz puan faiz artışı, beklentiden yüksek olsa da, kurlar üzerinde istenen düşüşü göstermedi. Demek ki, yabancı yatırımcılar, Türkiye’ ye sermaye girişi yapmaları için, daha yüksek faiz beklentisi içerisindedirler.
Şu ana kadar yapılan faiz artırımları, enflasyonla mücadelede yetersiz görülüyor ve bu da kurların daha fazla düşmesine engel oluyor. Esas hedef, enflasyonu düşürmek olmalıdır. Yüksek döviz kurları ve yüksek enflasyon, politika ve piyasa faizlerinde de, yükselişe neden olmaktadır.
Mevcut yıllık enflasyon oranı( yüzde 61,3) karşısında, halen negatifte olan reel faiz pozisyonunda, dövize olan talebi yani kur yükselişini durduramazsınız. Ancak, şu anki yüksek kur düzeyleri, turizm ve ihracat gelirlerinin artmasına katkıda bulunmaktadır.
Türkiye’ de ekonomik ve mali istikrarın gerçekleşmesi, sadece faiz kararı ile değil, eş güdümlü olarak, yapısal reformların hayata geçmesi ile sağlanabilecektir.Bu bağlamda, enflasyonla mücadele, fiyat istikrarı ve yabancı sermaye girişini hızlandıracak politikalar uygulanmalıdır.
TCMB ‘ nin faiz artırımları politikası, KKTC’ deki bankaların mevduat ve kredi faizlerini de yükseltmeye başlamıştır.
Ülkemiz, döviz yükselişlerinden, Türkiye’ den daha fazla olumsuz etkilenmektedir. Enflasyon ve pahalılık günden güne artmakta, halkın satın alma gücü düşmektedir.
Elektrik, akaryakıt, gaz, ilaç ve gıda gibi temel ürünlere yapılan sürekli zamlar, vatandaşları perişan etmekte, para yetmediği için, kredi kartı ve diğer borçlar artmakta ve borçlar ödenemez duruma gelmektedir.
Devlet okullarında yaşanan sorunlar, ilaç sıkıntıları, yaşanan elektrik kesintileri, yollardaki alt yapı eksiklikleri ile birlikte trafik kazalarının artması, önlenemeyen enflasyon, pahalılık ve diğer sorunlar halkı bezdirmiş durumdadır.
Hükümet, vergi ve fon indirimleri ile, hayatı ucuzlatmak için adımlar atmamakta, piyasa denetimi konusunda yetersiz kalmaktadır.
KKTC hükümeti, halkın esas gündemi olan, pahalılık, enflasyonla mücadele, bütçe disiplini, sürdürülebilir ekonomik büyüme politikalarına odaklanmalı, halkın refahını ve satın alma gücünü artıracak, icraatlar yapmalıdır.Parti ve hükümet içi gündemlerle zaman geçirilmemelidir.